Steinberg kendisini bir yazar olarak tanımlıyor, "çizen bir yazar". Ve "çizim çizdiğini" söylüyor. Steinberg’in 20. yüzyıl modernizmi üzerindeki etkisi, Daumier'in 19. yüzyıldaki etkisiyle kıyaslanabilir.
İletişimin önünü daha başlamadan kesmek veya gelişmesini engellemek gibi basit bir çözümle inşa edilen “konfor alanları”, “yankı odaları” veya “ayna salonları”, ayrışmayı yaratma ve sürdürme noktasında, dikenli tellerden ve ağır silahlarla donanmış sınır devriyelerinden çok daha etkili...
Filmler gibi, diziler de, 19. yüzyılda romanın ve tefrikanınkine benzer bir işlevi yerine getiren birer sanat eseridir. Bizim çağımızın da, sinema ve televizyon için senarist ve yazar olarak çalışan Balzac’ları, Zola’ları, Dickens’ları var.
Hayvanların mitolojiye esin kaynağı oluşu ve mitolojinin de sanata esin kaynağı oluşu kaçınılmaz bir gerçektir.
Jonathan Swift’in "Gulliver’in Seyahatleri" adlı romanında, insan dilinden vazgeçip “eşyaların dili”ni kullanmayı planlayan bir akademi vardır: şeylerin kendinden oluşacak bir dil. İnsanlar, bir şey hakkında konuşmak istediklerinde doğrudan doğruya o şeyi göstereceklerdir.
Dora Maar, Pablo Picasso’nun ilham perilerinden ve metreslerinden biri. Daha çok öyle anılıyor. Aslında önemli bir sürrealist kadın sanatçı.
Bir dönem IŞİD’in kontrolüne bulunan arkeolojik sit alanlarının sistemli biçimde yağmalanması, arkeolojik eserlerin çalınmasına ve “aklanmasına” dayalı yeni bir sanat piyasasının gelişmesine sebep oldu.
Yakın zamana kadar sanat ve akademi dünyasının prestijli kurumlarına yaptığı ‘cömert’ bağışlarıyla öne çıkan Sackler ailesinin hayırseverliğinin iç yüzü, 2017’de ardı ardına yayınlanan iki makaleyle ortaya çıkmıştı: "Sanatla Aklanan Zehir".
Umut özelleştiriliyor. Başta ABD ve Birleşik Krallık olmak üzere bütün dünyada, özlem ve sorumlulukları toplumdan alıp bireysel evrenlerimize aktaran sismik bir kayma yaşanıyor...
temmuz 1994’te kevin carter intihar etti / kırmızı kamyonetinin egzoz borusuna yeşil bir hortum bağladı ve gazla kendini öldürdü...
Nazilerin de kendi Disneyworld’leri vardı – tabii farelerin olmadığı ve komik çizgiromanlar yerine ölümüne ciddi anıtlara dayanan, ama Disneyworld gibi, gösteri ve megalomaniyi temel alan bir dünya. Bunun mimarideki karşılığı, Albert Speer’in Germania projesiydi...
Videonun sonsuz şekillerle işlenebilen ve modellenebilen esnek bir ortam olması, gerçekliğin başkalaştırılarak yeniden boyutlandırılmasında, dolayısıyla gerçeğin araştırılmasında son evre olan soyutlamaya ve yeniden somutlamaya olanak sağlamaktadır.
ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Alexandria Ocasio-Cortez’in, göçmen merkezlerindeki koşullarla ilgili seferberlik yaratma amacıyla kullandığı “Bir Daha Asla” ifadesinin, göçmenlerin koşullarını geri plana iten bir “soykırım tanımı” tartışmasına yol açtığı anlaşılıyor.
Farklı sermaye türlerini biriktirme rekabeti olarak tanımladığımız şeyi çoğu alanda gözlemlemek mümkün. Mevcut koşullarda, Habermas’ın “bozulmamış iletişim” dediği şey daima bir istisna olacaktır. Böyle bozulmamış bir iletişime ancak olağanüstü koşullar gerçekleştiğinde, özel bir çabayla ulaşabiliriz.
Kitlelerden hayır gelmeyeceği düşüncesi, 19. yüzyılın başlarından beri liberalizmin olağan tutumu olmuştur. Brexit ve Trump felaketleri, liberallere 19. yüzyıl kitle psikolojisinin önyargılarını diriltme mazereti verdi: insanlar irrasyoneldir, veya en azından korkunç bir bilgisizlik içindedir...
Entelektüeller işçilerden nefret eder ve onları küçümser, veya onlara haddinden fazla hayranlık duyar – ki bu da onları küçümsemenin bir biçimi. Akademik zihniyeti inceleyerek hayata geçirebileceğiniz özeleştiri bu nedenle hayatidir...
Kadın, ataerkil toplumlarda hane içinde nasıl evcilleştirilmişse; hayvanın da aynı evcilleştirme süreci içinde içinde oluşuna mizah ve hicivle yaklaşan Cihat Burak, bu ortaklığı görsel bir üsluba dönüştürmüştür.