Aşağıdaki pasaj, Londra Çağdaş Sanat Enstitüsü’nde (ICA) düzenlenen “Talking Ideas” adlı etkinlik dizisi kapsamında Terry Eagleton ile Pierre Bourdieu arasındaki söyleşinin bant çözümünden alınmıştır, 15 Mayıs 1991. Orijinal dili İngilizcedir. Söyleşiden başka bir pasaj için bkz. Entelektüel Kibir. Tamamının ses kaydı için bkz. sounds.bl.uk
Terry Eagleton: [Dil ve Sembolik İktidar kitabınızda], “dil piyasaları”ndan, ifadelerin “fiyatı”ndan veya değerinden söz ediyorsunuz – “fiyat oluşumu” diyorsunuz, ki bu çok cesur ve bence çok yaratıcı bir yaklaşım. Marksizmin ekonomi dilini olduğu gibi alıp, kasıtlı biçimde, kültürel ya da sembolik alanlara aktarıyorsunuz. İnsanların, eğitimde veya sanatta olsun, kültürel sermaye biriktirmeye çalıştıkları bir mücadele alanından bahsediyorsunuz. Bence bu çok aydınlatıcı bir bakış açısı; sözgelimi sanat olgusunu incelerken, toplumsal alanın tamamına girmeden önce tikel bir alan olarak sanat alanından geçmek zorunda olduğumuzu vurgulamanız da keza, son derece aydınlatıcı. Fakat şu da öne sürülemez mi: İnsan pratiğinin, insan eyleminin ve dilin tamamını bir “savaş” olarak kavramlaştıran, bir bakıma “kötümser” bir yaklaşım içinde olduğunuz söylenemez mi? Oyuncuların sürekli başkaları aleyhine kendi bahislerini yükseltmek ve daha iyi yatırımlar yapmak için birbiriyle yarıştığı bir savaş… İnsan deneyiminin birçok alanı için bu doğru bir tarif olabilir ama başka söylem biçimleri, başka eylem biçimleri de yok mu? Böyle çekişmeli [agonistic] bir çerçeve içinde belki de o kadar rahat kavramlaştıramayacağınız biçimler?
Pierre Bourdieu: Şu anda bizzat bu tür biçimlerin güzel bir örneğini veriyorsunuz diyebilirim: olumlu bir yaklaşımla fikirlerimi anlamaya çalışıyorsunuz! Evet, bu önemli bir soru, ben de kendime bunu soruyorum; bir problem olduğu konusunda size katılıyorum. Neden hep bu çerçevede düşündüğümü bilmiyorum – herhalde gerçekler beni buna zorluyor. Bana öyle geliyor ki, şu anda sizinle kurduğumuz iletişim sıradışı bir şey. Böyle bir ilişki kurulabiliyorsa, bu ancak Aristoteles’in philia yani dostluk dediği şeye dayanan bir istisna olabilir. Aristoteles’e göre dostluk, aile içinde, ebeveynler veya arkadaşlar arasında sahip olabileceğiniz bir ekonomik veya sembolik mübadeledir. Ben genel olarak, alanların veya toplumsal oyunların çoğunun yapısı gereği rekabetin –hâkimiyet kazanma mücadelesinin– neredeyse kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Ekonomi alanında bu durum bariz; ama din alanında bile bu tarifin doğru olduğunu görebilirsiniz. Farklı sermaye türlerini (dinî, ekonomik vs.) biriktirme rekabeti olarak tanımladığımız şeyi çoğu alanda gözlemlemek mümkün. Mevcut koşullarda, Habermas’ın “bozulmamış iletişim” dediği şey daima bir istisna olacaktır. Böyle bozulmamış bir iletişime ancak olağanüstü koşullar gerçekleştiğinde, özel bir çabayla ulaşabiliriz.