20. yüzyılın ilk çeyreği, sanat ve mimarlık tarihi yazımında sıklıkla “akımlar çağı” olarak anılır. Bu dönem aynı zamanda manifestolar çağıdır; zira mevzubahis akımların pek çoğu amaçlarını, dünya görüşlerini ve ideallerini bir manifestoyla dile getirirler.
Philip Guston, New York’ta “soyut ekspresyonizmi” kuran sanatçılar arasındaydı. Bu grup 1930’larda Amerikan müral sanatını başlattı. Meksika Müral Okulu’nun kurucuları olan “Üç Büyükler”i örnek almışlardı; Amerikan Komünist Partisi’nin yörüngesindeydiler...
Kamusal Sanat Laboratuvarı (KSL), Açık Masa İnisiyatifi ve PACT (Katılımcı Sanat Topluluğu Türkiye), İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yapısal çürümesine karşı bir eleştiri olarak, KSL’nin hazırladığı sanat çalışmasını kamuoyuna sunuyor...
Her insan, kendi mesleki faaliyetinin dışında, şu veya bu biçimde bir entelektüel faaliyet yürütür: “Filozof”tur, sanatçıdır, zevkiselim sahibidir, belirli bir dünya tasavvuru vardır...
Şayet iddialı bir müzenin iddialı bir küratörü, eser alımlarında kendisine kişisel çıkar sağlayan bir galerinin (ya da birkaç galerinin) sanatçılarını tercih ederse, bu vahim olayın sonuçları ne olur?
Bu çalışma, Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrasında mimarlığın diğer sanatsal etkinliklerle kurduğu diyaloğu analiz etmeyi amaçlamaktadır. Sanat ile mimarlık arasındaki birliktelik düşüncesinin oluşumunu ve bu ilişkinin anlamını mimarlık açısından kavramaya çalışmaktadır.
Filistin Araplarının bugün gelişen şiiri, dünya şiirine en güzel örneklerini vermiş olan Arap şiirinin kaynağından besleniyor. Bütün dünya kültürüne açık insanların yarattığı bu yeni şiir, büyük bir şiir geleneğini bir kavga şiirine doğru geliştirmekte...
Aletler, insanın doğayı tasarlaması, amaçlarına uygun olarak işlevselleştirmesi bakımından, onun doğa karşısında yükselen gücünü simgeleştirir. Bu nedenle de giderek kültleşir ve sanatsal nitelikler kazanmaya başlar. Birtakım işaretlerle donatılırlar...