1934 yılında Troçki’nin 1 senedir sürgün olarak yaşadığı Fransa’dan sınır dışı edilmesi üzerine sürrealistler protesto mahiyetindeki bu bildiriyi kaleme aldılar. Paris topluluğunun Fransız Komünist Partisi’yle tüm bağlarını koparmasına daha 1 sene vardır, fakat Troçki’nin siyasal pozisyonuna artan ilgileri (Breton ilk olarak Troçki’nin Lenin biyografisini okuduktan sonra komünizme hayranlık duymuştu) yaklaşmakta olan bu ayrılığın habercisidir.
Son derece tehlikeli bir haydut; sayısız suçun faili, iflah olmaz bir manyak; tanınma ve sığınaktan mutlaka mahrum bırakılması gereken biri; insan ırkına musallat olmuş gerçek bir bela: İşte büyük basınımızın bir kaç gündür çizmeye çalıştığı Lev Troçki portresi. Bir sene önce Fransa’da oturma izni alan Troçki aniden ihraç kararıyla karşı karşıya kaldı.
Paris’in çeperlerinde bir yaşam sürdüğünün duyulması bile, ‘Stavisky Olayı’[1] ve bir ‘mafyayla’ ilgili kurnaz suçlamalarla kızıştırılmış kamuoyunun gazabının hedefi haline gelmesine yetti.
‘Barbizon villası’ olayı, son zamanlarda biraz yolunu kaybetmiş görünen polisiye edebiyatına paha biçilmez bir entrika kazandırabilir. Dört Alman kurdunun bahçe parmaklıklarının ardından durmadan havladığını bildiren gazeteler, ortalıkta başıboş gezinen köpekler de olduğunu ima ediyor; anladığımız kadarıyla, ev sahipleri, burjuva gazeteciler, dandy’leri gezdiren Beyaz Rus şoförler bu itlerin hakkından gelmeye muktedir. Belli ki, Troçki’nin bagajı yüklü. Sekreterlerinin ve ulaklarının serseriye benzememesi de şaşırtmış olmalı insanları. Ve öğreniyoruz ki ortalıkta gözükmemesinin, naz etmeden kendini bir kurşuna hedef kılmamasının sebebi kötü şöhretinin farkında olması ve korkması.
L’Humanité’deki yoldaşlarımızın, tek bir adamı hedef alan bu ıstıraplı eziyet silsilesini, Troçki’nin kendi lehine çevirebileceği bir “tanıtım kampanyası”ndan ibaret saymalarını esefle kınıyoruz. Öte yandan, Troçki’nin sınır dışı edilmesini, sığınmacı komünistlere karşı alınacak baskıcı tedbirlerin ilk adımı olarak görmekte ve devrimci örgütlerin yasaklanmasının yolunu hazırladığını iddia etmekte haklılar. Daha şimdiden, devrimci gazeteleri yargılamak maksadıyla 1848’den beri uygulanmamış bir yasa yeniden hayata geçirildi.
6 Şubat gösterilerinin ardından yönetime gelen olağanüstü ‘geçici hükümet’ kendini işçi sınıfının azimli düşmanı ilan etti. Ekonomik düzeyde, çıkarılan kanunlar işsizliği artırıyor. Bu da yetmezmiş gibi, geçim kaynaklarının asgariye indirilmesine karşı ayaklanan yüzlerce gösterici tutuklanıyor ya da işten atılıyor. Politika düzeyinde ise, bu hükümet, Troçki’yi sınır dışı ederek nelere kadir olduğunu gösterdi. Üstüne üstlük, Troçki’ye karşı örgütlü bir kışkırtma kampanyası yürütmekten ve bu ülkenin ünlü misafirperverlik geleneğini ayaklar altına almaktan geri durmadı.
Troçki’nin her fikrine katılmıyor olabiliriz ama bu adımızı, maruz bırakıldığı muameleye karşı yükselen itirazın saflarına yazdırmamızı kolaylaştırır ancak. Bu konudaki öfkemizin sınır tanımadığı bilinmelidir. Girmiş bulunduğumuz zorlu yolun bu yeni safhasında, Lenin’in eski yoldaşı, Brest-Litovsk Barış Antlaşmasının imzacısı (örnek bir devrimci bilim ve sezgi edimiydi bu anlaşma), kapitalist dünyanın oluşturduğu karşı-koalisyona rağmen proletaryanın iktidarda kalmasını mümkün kılan Kızıl Ordu’nun kurucusu, aynı ölçüde keskin, asil ve büyüleyici pek çok başka fikrin yanı sıra, yaşamamız ve harekete geçmemiz için daimi bir sebep sunan aşağıdaki formülün de mucidi Lev Troçki’yi selamlıyoruz: “Sosyalizm, zorunluluğun evreninden özgürlüğün evrenine geçiş anlamına gelecek; böylece, çelişkilerle boğuşan ve uyumdan mahrum olan bugünün insanlarına yeni ve daha mutlu bir insanlığın yolunu açacaktır".
André Breton, Roger Caillois, René Char, René Crevel, Paul Éluard, Maurice Heine, Maurice Henry, Georges Hugnet, Valentine Hugo, Marcel Jean, Jean Lévy, Fernand Marc, Marie-Louise Mayoux, Jehan Mayoux, J.M. Monnerot, Henri Pastoureau, Benjamin Péret, Gui Rosey, Yves Tanguy, Robert Valançay, Pierre Yoyotte ve yurtdışından kayda değer sayıda yoldaşımız.
24 Nisan 1934
“‘Planet Without a Visa’”, Surrealism Against the Current, s. 104-105
[1] Stavisky olayı, 1934 senesinde Fransa’da patlak veren ve Üçüncü Cumhuriyeti derinden sarsan mali bir skandaldır. Olayın merkezinde Serge Stavisky adında Yahudi asıllı Ukraynalı bir dolandırıcı vardır. Stavisky’nin karşılıksız belediye tahvilleriyle devleti dolandırdığının ve bu yolsuzluk olayına kimi belediye görevlilerinin ve hükümetteki Radikal Parti milletvekillerinin de bulaşmış olduğunun ortaya çıkmasıyla patlayan kriz, Stavisky’nin şüpheli ölümüyle daha da derinleşir. Sağcı basın Stavisky’nin Yahudi kökenlerini ve Radikal Parti’yle ilişkisini, Yahudi karşıtlığını ve komünizm düşmanlığını körüklemek için kullanır. Albay de la Rocque’nun öncülüğündeki Croix de Feu ve Cagoûlards gibi faşist örgütler, 6 Şubat 1934’te başarısızlıkla sonuçlanan bir darbe girişiminde bulunurlar. Buna rağmen, ciddi bir güç kaybına uğrayan hükümet başbakan Camille Chautemps’in istifasıyla düşer.
Olayın Troçki’nin Fransa’dan ihracıyla doğrudan bir bağlantısı yoktur. Fakat, Stavisky olayı patlak verdiği sıralarda polis, tesadüf eseri Troçki’nin Barbizon’da yaşadığını öğrenir ve bu bilgiyi medyayla paylaşır. Troçki de ülkeyi saran faşist havadan nasibini alır. Kaynaklar: Isaac Deutscher, The Prophet Outcast: Trotsky, 1929-1940, s. 219-221. William I. Brustein, Roots of Hate: Anti-Semitism in Europe Before the Holocaust, s. 202-204 – ç.n