Prag Platformu

Aşağıdaki bildiri belki de sürrealistler tarafından kaleme alınmış en geniş katılımlı kolektif bildiridir. Fransız ve Çekoslovak sürrealistlerin, Nisan 1968’de Prag’da gerçekleşen Uluslararası Sürrealist “Haz İlkesi” sergisi vesilesiyle ortaklaşa kaleme aldıkları “Prag Platformu” dönemin olaylarına ışık tutan kültürel bir belge olarak da okunabilir. Fransa’daki öğrenci hareketinin başarısızlığa uğraması ve Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgal etmesi, kültürel manzarayı kalıcı bir şekilde değiştirdi. Bu olaylar Paris ve Prag toplulukları arasındaki iletişimi sekteye uğrattı ve Çekoslovak sürrealistlerin kamusal etkinliğine ciddi bir darbe indirdi. 

 

 

 

Prag Platformu bu sonbahar, hem yayın hayatına başlama hazırlığı içinde olan Çekoslovak sürrealist dergi Aura’da Çekçe, hem de Archibras dergisinin sürrealist “Haz İlkesi” sergisinin (Brünn: Mart; Prag: Nisan; Bratislava: Haziran 1968) de ele alınacağı sayısında Fransızca olarak eşzamanlı yayınlanacaktı. Aura’nın doğumunu geciktirmesi kaçınılmaz olan 21 Ağustos işgali, bizleri, Nisan ayında yayınlanması planlanan bu platform metnini hiç vakit kaybetmeden (ve bir satırına dahi dokunmadan) yayınlamaya itti. Eğer farklı koşullar söz konusu olsaydı yirmi bir Çekoslovak sürrealistin ve Fransa’da yaşayan on bir yabancı sürrealistin imzasını taşıyacaktı.

Tüm dostlarımızın imzasına sunulmuş olan bu bildiri Prag’da, bu şehirde oluşturulmuş olan Sürrealist Grubun üyeleri ve “Haz İlkesi” sergisi etrafında düzenlenen bir dizi etkinliğe katılmak üzere 5 ve 18 Nisan 1968 tarihleri arasında Fransa’dan gelen sürrealistler tarafından kaleme alınmıştır.

Yazarlar, öncelikle, bu buluşmaya damgasını vuran istisnai duygusal sıcaklığı vurgular. Bunu, Prag’da varılan koşulsuz anlaşmanın belirleyici etkenlerinden biri, bu anlaşmanın sonucu ve güvencesi olarak görüyorlar. Söz konusu anlaşma şu meselelere ilişkin:

Sürrealizmin hem şu an için hem daha uzun vadede geçerli olan genel perspektifleri;

1968’deki baskıcı sistemin değerlendirmesi (ki benimsenen siyasal ve kurumsal etiketlere göre farklılıklar oluşsa da bunlar tümüyle biçimsel görünmektedir);

Baskının gelişimi göz önünde tutularak, vazgeçilmez olan kuramsal yenilenmeyi gerçekleştirmek ve baskıcı sistemi mağlup etmek için gerekli stratejik ve taktik araçları ortaklaşa belirleme iradesi.

Bu platformun işaret ettiği yönde hareket etmeye kesinlikle kararlıyız. Bu ortak mücadelenin hiç sona ermeyeceğine inancımız tamdır.

Bu anlaşma, kendisini zorla boğma teşebbüsleri kadar, kurnazlıkla ele geçirme girişimlerini de boşa çıkarmak konusunda sürrealist yöntemlerin kalıcı etkinliğini göstermektedir. Bu, büyük oranda bizzat sürrealizmin kök saldığı topraklardan kaynaklanmaktadır: Sürrealist faaliyet, Çekoslovakya’da Karel Teige’in tanımladığı yaratıcı düzlemde 1934’ten beri hiçbir kopukluk olmadan şu üçlü işlev içinde var olmuştur: kolektif faaliyet, kafa karışıklığına karşı tutum ve geleceğe dönük duruş.

Bu açıklama, sürrealizmin insanın topyekûn özgürleşmesi için çabalayacak yeterli enerjiyi bir araya getirebildiği tüm ülkeler için, bugünden itibaren kuramsal ve pratik bir platformdur.  Sürrealist uzgörüden beklediğimiz bu platformu bir dogmatik tezler bütünü olarak görmemesi; onu, koşulların çeşitliliğinin ve gelişiminin gerektirdiği biçimde sürekli olarak geliştirmesi, bilincin ve kendiliğindenliğin diyalektik oyunuyla durmaksızın zenginleştirmesidir.

1. Baskıcı sistem dile el koyup onu faydacı işlevine indirgenmiş yahut eğlence amacıyla çarpıtılmış biçimde insanlara geri verir. İnsanlar böylece kendi düşüncelerinin gerçek güçlerinden mahrum kalır. Bu nedenle, kendilerine sistemin düzgün işleyişiyle uyumlu düşünce kalıplarını sağlayan kültür görevlilerine başvurmak zorunda kalırlar ve kısa zamanda buna alışırlar. Böylece kendileri için en kişisel olan, kimliklerinin sabitlendiği iç alandan kuşku ve horgörüyle uzaklaşmaya itilirler. Ve bu iç alanın güçlerinden, rüyalarında veya duygusal yaşamlarında kendini ortaya koyan bu güçlerden korkuyor olmaları haz ilkesinin yerini baskı güçlerine terk etmiş olmasından ileri gelir. İnsanlara bırakılan bu boş dil, hakiki arzularının tatminini kaçınılmaz kılan ateşli imgeleri ifade etme yetisine sahip değildir. Bu durumun sorumlularından biri de çağdaş sanat ve beşeri bilimlerdir. Bunlar, sözde avangart formüllerinde bile çoğu kez göstergelerin mevcut değer kaybını edilgen biçimde yansıtmakla yetiniyor ve böylece düşüncenin kararmasına katkıda bulunuyorlar.

Sürrealizmin görevi, dili baskıcı sistemden koparmak ve onu arzunun aracı haline getirmektir. Bu anlamda, sürrealist sanat olarak adlandırılan şeyin, kelimeleri, ve daha genel anlamda göstergeleri, faydanın veya eğlencenin kodlarından kurtarmaktan başka hedefi yoktur. Böylece onlara, öznel gerçekliği ve kamusal tinde yansıyan arzunun aslî öznelliklerarasılığını [intersubjectivité] ortaya çıkarmak olan birincil amaçlarını geri vermeyi hedefler.

 

        

Jindřich Štyrský, Emilie Rüyama Girdi serisinden, 1933

 

Çünkü sürrealizm tarihsel belirlenimlerden kaçamaz. Hatta, ilerleme ve tarihin geriçevrilmezliği mitinin aldatıcı karakterini tahkik etmek için oldukça iyi bir noktada bulunmaktadır. Bu da onu, eşzamanlı olarak, hem belirtildiği gibi dilde devrim yaratmaya, hem de yalnızca “özgür dünya” rejimlerinin değil, fakat bambaşka bir ölçekte Stalinizmin de bu alanda sebep olduğu korkunç değer aşınmasını tespit etmeye mecbur kılar. Burada söz konusu olan dilin eğlence amacına indirgenmesi değil, fakat bizzat fikirlerin yozlaşmasıdır; çünkü ancak bu şekilde devrimci bilincin telaffuz ettiği en coşkulu kelimelerin sebep olduğu en feci zulmün üstü örtülebilmektedir. Bu bilinç adına konuşmak istiyorsak, devrimci çağrının kelimelerine esas anlamlarını geri vermekle işe başlamamız lazım. Şu sert olgu kabul edilmediği takdirde her tür kuramsal tefekkür ve pratik eylem olabildiğince rastlantısaldır: Devrim, komünizm, enternasyonalizm ve hatta özgürlük kelimeleri, Çekoslovakya dâhil olmak üzere birçok ülkede mutlak efendi olarak hükmetmiş olan, halihazırda şurada ve burada hükmeden ve yeniden hükmetmeyi arzulayan bir polis aygıtına ideolojik ve ahlaki meşruiyet sağlamaya devam etmektedir. Şu sıkıntılı gerçeği görmezden gelemeyiz: Teorik olarak devrimci ruhun taşıyıcıları olan bir proletaryayı ve bir entelijensiyayı içinde barındıran birçok halk için devrim kelimesi siyasal cinayet; komünizm kelimesi iktidarı ve ayrıcalıkları tekelinde bulunduran bürokratik tabaka; enternasyonalizm kelimesi Rus politikasının buyruklarına tabilik; özgürlük kelimesi ise sansür, işkence ve toplama kampları anlamına gelmektedir. Hiç kimse kendini, farazi laflarla, dilin bu alçaltılışını, bilincin bu eriyişini fiziksel ve zihinsel olarak yaşamış olanların yerine koyamaz. Fakat devrimci bilinç, bir an için bile olsa kendini bu akıntıya bırakırsa, onun tersine yüzmekten vazgeçerse varlığını inkâr etmiş olur. Aksine, sürrealistler, doğru entelektüel anlamları ve duygulanımsal titreşimleriyle beraber kelimelere tüm güçlerini geri vermek için ellerinden geleni yapacaktır. Bununla birlikte, onlara, değişmez hakikatlerin işaretleri muamelesi yapmaktan sakınacaklardır. Kelimeleri, tarihin onlara verdiği somut içeriği göz önünde tutarak yorumlamaktan vazgeçmeyecek, ve onları diyalektik düşüncenin bağlamına, değişmezlerlerle değişkenlerin karşılıklı hareketinin fikirlere can verdiği o alana oturtacaklardır.

Sürrealizm doğal olarak azınlıktadır. Ne memnuniyetle ne de üzüntüyle tespit ettiğimiz bu durum, sürrealizmin dünya anlayışının özgünlüğünden çok, düşüncesini bütünlüğü ve tüm keskinliği içinde, yani didaktizme en ufak bir taviz vermeden yayınlama iradesinden kaynaklanmaktadır.

Bu aynı zamanda gerçeklik kategorilerini (psişik gerçeklik, toplumsal gerçeklik, doğal gerçeklik) kesin addetmeyi reddedişinden kaynaklanır; böylesi bir parçalanmışlık içinde donmuş bir gerçekliğe boyun eğmek şu üç kerteden birini diğer ikisinin aleyhine ayrıcalıklı kılmaya yöneltir: Öznellik, öznelliklerarasılık, nesnel dünya. Sürrealist çaba tam da bu kategorilerin ortadan kaldırılmasına yönelir, ki bu da onların geçici doğasının kabulünü gerektirir. Gerçekliğin bu fiilî ve geçici durumunun bilgisi –ve dolayısıyla kavrayışın fiilî ve geçici yapısının bilgisi– sürrealizmin sanat ve devrim ilişkisi konusunda kafa karışıklığına yer vermeyen konumunu derinlemesine yönetir (bu konuyu, daha sonra ele alacağız).

Azınlık olma durumumuz, son olarak, kendisini yazısına indirgeyen her yazarı, kendisini resmine indirgeyen her ressamı saflarımızdan dışlamaya dönük kararlılığımızdan kaynaklanır.

Azınlık olmakla birlikte, sürrealizm herkese seslenir: Nihayetinde onun mesajı ancak her bir bireydeki aktif isyanla orantılı olarak alımlanacaktır.

2. Sürrealizmin azınlık durumu karmaşıktır: Şematik olarak bir çoğunluğun karşısında konumlanmış bir azınlık değildir söz konusu olan. Bu, sabit fikirlerin ortasında doğuş halindeki bir fikrin statüsüdür; bir çoğunluktan ve her biri kendini özgül bir tinsel faaliyete adayan çeşitli azınlıklardan oluşan heterojen bir bütün içerisinde eyleyen bir azınlıktır. Sürrealizme yöneltilen kötü niyetli suçlamalar içinde en ağır ve yanlış olanı, onu bir kilise olarak tanımlayanıdır. Geçmiş ve gelecek bizim sabit açılım irademize tanıklık etmektedir. Sürrealistlerin, kararlılıklarından ödün vermeksizin, anın coşkulu güçlerini elinde bulundurduğu görülen kesimlerle ittifak kurma arayışında olmadığı hiçbir alan yoktur. Dergilerimize ve sergilerimize katkıda bulunmalarını talep ederiz. Bunun da ötesinde, sürrealistler çoğu kez, kendileriyle gerçekleştirilecek anlaşma, tespit edilen anlaşmazlıklardan daha önemli görüldüğü takdirde bu kesimlere öncelik tanımayı bilir.

1968 Baharının mevcut koşulları içinde sürrealistler, baskıcı sistemleri yenilgiye uğratan, onların çarkları içinde yer almayı reddeden ve onların sayısız kollarına saldırıda bulunan her tür birey ve örgütlü hareketle, kültürel veya siyasal düzlemde taşıdıkları bayrak ne olursa olsun, diyaloğu sürdürmek ve genişletmek arzusundalar.

3. Devrimci teori ve pratik baştan aşağı gözden geçirilmelidir. Marksizm-Leninizm kutsallıktan arındırılmalıdır. Marksizm komünist idealin hizmetinde tekrar etkili bir silah haline gelebilir. Bununla birlikte, öncelikle, Marx ve Engels’i, Stirner, Proudhon ve Bakunin gibi birinci sınıf kuramcılara karşı çıkmaya ve (kendisine saygı duymakla birlikte) Charles Fourier’in hayranlık uyandırıcı fikirlerini reddetmeye sevk eden taktik zorunluluktan kaynaklanan ideolojiyi ortadan kaldırarak Marksizmi  polemikçi tutumundan arındırmak gerekir. Ardından Marx’ın düşüncesinde Stalinizme izin verenle onu imkânsız kılmış olması gerekeni ayırt etmek gerekir. Leninizme gelince, Stalinist aygıtın oluşumunu belirlemiş olan partinin yönetici rolüne dair ortaklaşa kabul edilmiş ilkeye tümüyle ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bununla birlikte Lenin’in, eylemini koşullandıran özgün şartlarda başka şekilde davranma imkânının olduğundan emin değiliz. Dolayısıyla önemli olan tarihi yargılamak değil, Bolşevizmin bu trajik deneyimini, bu polisiye sapmayı derinlemesine incelemek ve böylece günümüzün devrimci hareketinin tetikte olmasını sağlamaktır.

Son olarak da ekonomizmle mücadele etmek ve, özellikle de Marksist ekonomizm söz konusu olduğunda, devrimci hedefin devrimci ekonomi üzerindeki mutlak önceliğini yeniden tesis etmek gerekir. Şimdiki evresinde sürrealist düşünce, ekonomik amaçları sadece tüm ekonomizmleri devirmek için ön plana çıkaran başkaldırı ruhunun dinamizmine tümüyle güven duymaktadır. Bu ruh, hakiki ve derin bir dönüşümün ancak düşünsel ve duygusal süreçlerin karşılıklı olarak birbirlerini çoğaltmasıyla gerçekleşebileceğine inanır: Bu süreçlerin Marksizm ve psikanaliz içinde gelişmesi, analojiyle diyalektiğin karşılıklı olarak birbirini zenginleştirmesi (ki hermetik bilimler hâlâ buna tanıklık etmektedir), insan topluluklarının içinden doğduğu sezgisel kaynakları serbest bırakır. Haz ilkesi ile gerçeklik ilkesi arasındaki mücadelenin yol açtığı eşzamanlı parçalanmalar ve bütünleşmelerle birlikte bu tarihsel formlar bilincin yeni hallerini, ruhun tarihinin yeni aşamalarını, düşüncenin kendi suçluluk duygusuna karşı elde ettiği galibiyeti, kendi daimi bölünüşüne karşı kazanacağı eli kulağındaki zaferleri yansıtmaya yazgılıdır. Şiir de, bu anlamda, kurumlar kadar zihniyetleri de tutuşturan daimi bir çatışma sırasında, bilimsel veya felsefi düşüncenin klasik eleştiri ile gerici durgunluk arasındaki âtıl rekabeti infilak ettirmesini sağlayacak ateşleme fitilini oluşturur.

Bu nedenledir ki sürrealistler, Fourier, Marx, Engels, Lenin, Troçki veya Che Guevara gibi devrimci dinamizme en büyük toplumsal yankıyı sağlamış olan devrimcilerin örneğini öne çıkarmaktan çekinmez. Aynı yola baş koyan yeni hareketleri de –başında Rudi Dutschke’nin bulunduğu hareket gibi– tüm güçleriyle destekleyeceklerdir. Devrimci ekonominin, devrimci hedefin zorunluluğu karşısında boyun eğmesi gerektiğini ileri sürdüğümüz gibi, devrimci faaliyetin de, kemikleşmeyle birlikte atalete sebep olacak veya Stalinizm örneğinde gördüğümüz gibi feci hasarlara yol açacak icraatlar karşısındaki, yani bizzat kendi faaliyetinin geçici sonuçları karşısındaki önceliğini ilan ediyoruz. Bizce, bu koşullarda, yeniden inşa güçleri, Marx’ın kaynaklık ettiği ve ardından Troçki’nin geliştirdiği sürekli devrim fikrin – günümüzde baskıcı sistemlerin büründüğü biçimlere göre yeniden yorumlanması gereken bir kavram– desteklemelidirler. Bu açıdan sosyalizmin yeniden inşa yolunda olduğu ülkelerdeki (Küba, Çekoslovakya) siyasal icraatların durumunun geleceği tümüyle açık tuttuğundan eminiz. Yürüttükleri süreçte, ruhun devrimci dinamizmiyle yaşam koşullarındaki nesnel özgürleşmenin birliğinin özgün bir biçimde şekillendiğini görüyoruz. Bugün Küba ve Çekoslovakya’da, her daim yeni bir Stalinizm tehlikesi taşıyan herhangi bir parti aygıtının aracılığı olmaksızın, işçi sınıfı ile enteljensiyanın doğrudan teması ve birliği ile, sağcı ve solcu baskıya karşı, yeni bir insan bilincinin oluşması için gerekli ilk koşulların bir araya geldiğini görüyoruz.

 

 

Tiraje Dikmen, Mai 68 serisinden

 

Dünyadaki güncel durum devrimci ideolojide bir yenilenme umut etmeyi sağlamaktadır. Moskova ve Pekin yöneticilerinin Amerikan emperyalizmine karşı (büyük oranda sözel) saldırıları, onun en dolaysız kurbanlarının gözünü boyamakta zorlanır oldu. Vietnam halkının direnişi, Che Guevara’nın ölümüne rağmen Latin Amerika’da gerilla mücadelesinin sürmesi, ABD’de Black Power’in artan etkisi, Latin Amerika Dayanışma Örgütü’nün (OLAS) Ağustos 1967’de Havana’daki konferansında silahlı mücadeleye dair benimsenen tezlerin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, iktidarının uygulandığı uluslarda Moskova’nın otoriter merkeziyetçiliği zor bir sınava tabi tutulmaktadır. Son olarak, Polonya, Fransa ve Alman üniversitelerindeki gençlik hareketleri devrimci ideoloji kavramlarına taze mayalar taşımaktadır.

Her şeyin ötesinde, (hatırı sayılır öneme sahip) yeni bir olgu, ülkelerin çoğunda gençliği her tür baskı biçimine karşı ayağa kalkmaya itiyor. Bu hareketlerin açıkça ilan edilmiş amaçları ve özgül farkları her ne olursa olsun, şiddette ve kurumlara karşı uzlaşmaz bir reddiyede ortaklar. Hizmette kusur etmeyen bir basının bizi inandırmak istediğinin aksine, kendiliğindenliklerinde herhangi bir olumsuz semptomun izine rastlamak mümkün değil; çünkü, söz konusu kendiliğindenlik, temel ideolojik sorunlara dair bir bilinçlenmeyle el ele yürüyor. Gençliğin öncü unsurları, hem polis tehdidine hem de tüketimin çekiciliğine dayanarak kendi küresel egemenliğini kurmaya çalışan teknokratik bir düzene karşı mücadele ediyorlar. Modern medeniyetin mekanizmaları “verimlilik ilkesi”yle (Marcuse) birlikte bu mücadeleye yeni özgünlükler getirdiğinden, birçok ülkede bugünün toplumsal gerçekliğini ifade etmeye yetmeyen “sınıfa karşı sınıf” sloganını uyarlamak gerekiyor. Ne var ki, hakiki bir siyasal yenilenmenin ifadesini, esas meşgaleleri her türden devrimci düşünceyi felç etmek veya dondurmak olan komünist partilerin (bilhassa Fransa ve Çekoslovakya’nınkilerin) aparatçikleri arasında bulamayacağız kuşkusuz. Belirleyici atılımları daha çok öğrenci azınlıklarından beklemek gerekir. “Sürrealizm, gençliğin dehasına sınırsız bir inancın ifadesinden doğdu” diye yazar Breton. Henüz dünyaya rahatça yerleşmemiş olan insandır ancak, yaratımın ve isyanın getirdiği riskleri göze alabilecek olan, ki bu ikisi bizler için aynı faaliyeti teşkil eder. Sürrealizmin savaşımını sürdüreceği alan burası ve yalnızca burasıdır, çünkü tüm entelektüel ve ideolojik miras özgürleştirici arzu ve dönüşüm açısından değerlendirilmelidir; bilgi birikiminin sonuna geldik.

4. Sürrealistler, düşüncenin dünyayı yorumladığına ve birbirini dışlamayan çeşitli yollarla onun dönüşümüne katkıda bulunduğuna inanır.

Onlara göre tek felsefi yol –Batı düşüncesinden söz edersek– geçici olarak içrek [derunî/ésotérique] ve dışrak [alenî/exotérique] felsefe şeklinde ikiye ayrılmıştır. İlkinde tümüyle tinin gelişimsel melekelerinin kusursuz bir düzenleyicisi olarak kabul ettikleri Hegelci diyalektiğe dayanırlar. İkincisinde, bu aynı tine, karşılıklı ilişkileri ve gelişimleri içinde doğa âlemlerinin analojik yorumu için vazgeçilmez anahtarları sunuyor olmasına odaklanırlar. Diyalektik ve analoji insanı özgürleştirmesi gereken yeni bir bilgi teorisinin temellerini atar. Fakat insanı akılda yaşamsal olandan değil, bu aklı yabancılaştırıcı sistemler içinde felç edenden kurtarmalıdır: Bunlar çelişkisizlik ve özdeşlik ilkeleridir.

Sürrealistler, büyük oranda (en azından şimdilik) bilgi alanlarının dışında kalan bilimsel meseleleri ayrı tutarak ve modern sosyolojinin, antropolojinin ve etnolojinin keşiflerini göz ardı etmeden, Freud’un insan faaliyetine açtığı muazzam kuramsal ve deneysel alanı sınırsız sayarlar. Rüyaların yorumu rüyalara güzellik katar. Düşsel işlevin hayattaki gerekliliği bilinci, gündelik hayat ile hakiki hayatın birbirine yakınlaşmasına katkı sağlar. Rüyada arzunun gerçekleştirilmesinden, sihirli düşüncenin insan hayatında tuttuğu yeri kabul etme cesareti doğar. En derin enerjimizle tinin en geniş yasalarının birbiriyle örtüştüğü en bütünlüklü hakikatimize dair arayışımız cinselliğin altın yasasına tabidir. Aşkın, erkek ve kadın arasındaki tensel aşkın, hissiyatın ve zekânın patlayıcı güçlerinden koparabildikleriyle birlikte muzaffer olabilmesi, arzunun bilgi aracılığıyla sonsuz coşumuna ve bilginin arzu aracılığıyla sonsuz uyarılışına bağlıdır.

Oysa, medeniyetin caniyane ikiyüzlülüğü sözde cinsel özgürleşmeyle tüm çapını ortaya koyuyor. Söz konusu olan, aşkı aklileştirmek, karşılıklı olarak tek bir varlığa yoğunlaştırılmış hayranlıkla arzuyu bir denkleme oturtmak, haz ilkesini gizemsiz ve tehlikesiz bir hedonizme doğru saptırmaktır – hatta onu ticari amaçlar için kullanmaktır. Gizemsiz aşk olmadığını, metafizik aşk olmadan fiziksel aşk da olmadığını ilan ettiklerinde ilerleme budalalarının gözünde birer karanlık-sever [obscurantiste] olarak görülmeyi pek umursamaz sürrealistler.  Yeraltı güçlerine açılacak maden bütünüyle bakirdir. Bu güçlerin dinî yönlere sürüklenmesi, yollarının yakın tarihin ideolojik fanatizmlerine saptırılması, onlara masumiyetlerini iade etmenin ve kutsiyete, içinde ışığın gücünden tamamıyla faydalanarak serpilebileceği serbest alanı geri vermenin ne kadar elzem olduğunu ispatlar bizlere.

 

      

Tanguy, Miró, Max Morise, Man Ray                        Breton, Man Ray, Max Morise, Tanguy

 

Biz sürrealistler için tıpkı felsefi bir düşünce ve bilimsel bir düşünce olduğu gibi şiirsel bir düşünce de vardır. Kimi zaman onu felsefi düşünceden ayırt etmek zor olsa da, o kendi yasalarına ve dolayısıyla kendi kesinliğine sahip olmaktan geri kalmaz. Fakat en gözü pek felsefi ve bilimsel düşünceler bile gerçeklik ilkesine her daim tabi iken, şiirsel düşünce onunla serbest ilişkiler geliştirir. Şiirsel düşünce, insana kehanetin gücünü sunmak üzere zamanın dışına çıkar. Hayali olana ifade kazandırarak onu gerçeğe dönüştürme hedefini önüne koyduğu andan itibaren düşünce –pratik düşünce– haline gelir. Çünkü “evrenin yeni bir bilgisine ve yeni bir yorumuna […] götüren her yaratıcı güç, kaynağını insanın zorunluluğun krallığına dönük asli ve kesin hoşnutsuzluğundan alır” (Teige)

5. Sanat (veya şiir yahut edebiyat) ve devrim arasındaki ilişkilere dair tartışma, kuşaktan kuşağa yalnızca ölü fikirlere can verme çabasıyla kelime dağarcıklarını yetkinleştiren aşırı çözüm taraftarları arasındaki içerikten yoksun polemiği beslemektedir. Sanat için sanat kuramının olduğu kadar angaje sanat kuramının da karşısına dikilen sürrealizme göre, insanların hakkında ancak parçalı ve yabancılaşmış bir algıya sahip olduğu gerçekliğin bugünkü halinde, sanat, devrimci olabilmek için, gerçekleşimini ancak bilinmeyen topraklarda, özellikle de psişik gerçekliğin en karanlık bölgelerinde arayabilir. Sanatı dolaysız pratik amaçlara tabi kılmak, enerjisini yolundan saptırmak ve bir dış zorlama karışışında ona boyun eğdirmek anlamına gelir. Bu zorlama ona yalnızca kurgusal bir fayda atfederek sanatı her türlü hakikatten mahrum bırakır. Sanatsal yaratıcılığı kapsayabilecek tek devrimci ideoloji onun içkin özerkliğini –özellikle de müdahale alanının belirlenmesi noktasında– tanıyacak olandır. Böylesi bir ideoloji sanatçılardan kendi özgül işlevlerini yerine getirmelerini talep edecektir: Bilinçdışında sabitlenmiş güçleri ve arzuları serbest kılmak. Bu, aynı zamanda, sanat için sanat rahiplerinin elinde kalan otoriteyi de yerle bir edecektir.

6. En özgül tasalarımızdan biri olmayı sürdüren düşüncenin ortaklaştırılması meselesinde sürrealizmdeki en canlı atılım, oyunlar ve deneysel faaliyetler yoluyla gerçekleştirilecektir. Tüm entelektüel umudumuzu bu ikisine bağlıyoruz. Grupların hayatına canlılık katarak, dostluğu tinsel mübadelelere dâhil etmek suretiyle yücelterek her bir ruhu, güncel olgularla bireysel tarihin uyumlu bir biçimde yankılandığı bir öznelliklerarasılık durumuna yerleştirir oyunlar. Sürrealist oyunlar haz ilkesinin kolektif bir ifadesidir. Teknokratik tahakküm ve bilgisayar medeniyeti gerçeklik ilkesinin ağırlığını arttırdığı ölçüde bunlara duyulan ihtiyaç da artmaktadır. Entelektüel kan deneysel faaliyetle yenilenir. Herkese yeni araştırma eksenleri öneren bireysel girişimlere çağrımız bakidir. Yakın zamanda dergilerimizde, şiirler ve dönüştürülmüş nesneler, kimi mekânlara dair keyfi gözlemler ve Paris ile Prag arasında gerçekleştirilmiş rüya nakilleri konusundaki güncel çalışmalarımıza dair raporlar yayınlanacaktır.

7. Paris’te L’Archibras ve yakında Prag’da yayınlanacak olan Aura bu şehirlerde oluşturulan sürrealist grupların yayın organları olmanın ötesinde, coğrafi ayrım yapmaksızın, kendisini tanımladığı haliyle sürrealist hareketin küresel ifadeleridir. Bu müdahale biçimleri, bize göre, yetersiz olmayı sürdürmektedir ve her bir durumda ulaşılması gereken kesim ve iletilmesi gereken mesaja uygun müdahalelerle tamamlanmalıdırlar. Koşulların gerektirdiği her türden inisiyatifi önermek veya almak sürrealist kendiliğindenliğe bağlıdır.

Yeryüzünde yalıtılmış olan yoldaşlarımızı selamlıyoruz, Chicago’da Surrealist Insurrection’ı yayınlayan Franklin ve Penelope Rosemont’u; New York’ta Nicolas Calas’ı; Buenos Aires’te Aldo Pellegrini’yi; Brüksel’de Georges Gronier’i ve Kübalı sürrealist yoldaşlarımızı.

9 Nisan 1935’te Prag’da Sürrealizmin Uluslararası Bülteni çıkar.

9 Nisan 1968’de Prag’da sürrealist sergi “Haz İlkesi” açılır.

 

KAPLAR BİLEŞMEYİ SÜRDÜRÜYOR (André Breton)

 

Prag-Paris - Nisan 1968

 

Philippe Audoin, Jean-Louis Bédouin, Robert Benayoun, Micheline ve Vincent Bounoure, Guy Cabanel, Claude Courtot, Adrien Dax, Guy Flandre, Louis Gleize, Jean-Michel Goutier, Charles Jameux, Alain Joubert, Robert Lagarde, Annie Le Brun, Jean-Pierre Le Goff, Gérard Legrand, François Nebout, Nicole ve José Pierre, Huguette ve Jean Schuster, Georges Sebbag, Marijo ve Jean-Claude Silbermann, François-René Simon, Elisabeth ve Jean Terrossian.

 

 

İlk yayınlandığı yer: L'Archibras, 5 (30 Eylül 1968)

Tracts Surrealistes

 

Sunuş / Mutlak Açı: Sürrealizm ve Devrimci Politika Üzerine
Uraz Aydın
 
Hapishaneler Boşalsın, Ordu Lağvedilsin!
Sürrealist Grup, Çeviri: Derya Yılmaz
 
Fas Savaşı’na Hayır
Sürrealist Grup, Çeviri: Derya Yılmaz
 
Vatana, Savaşa ve Uygarlığa Karşı Sürrealistler: Önce ve Daima Devrim!
Sürrealist Grup, Çeviri: Derya Yılmaz
 
Komünist Olmayan Sürrealistlere
Breton, Aragon, Péret, Unik ve Éluard, Çeviri: Hilal Menlioğlu
 
Komünistlere
Breton, Aragon, Péret, Unik ve Éluard, Çeviri: Akın Terzi
 
Moskova’ya Gönderilen Telgraf
Sürrealist Grup, Çeviri: Akın Terzi
 
Mücadeleye Çağrı
Sürrealist Grup, Çeviri: Akın Terzi
 
Vizesiz Bir Gezegen İçin
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Sürrealistlerin Haklı Olduğu Zamanlar
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Özgürlük Düşmanlarına Özgürlük Yok
Henri Pastoureau, Léo Malet, Çeviri: Akın Terzi
 
Moskova Mahkemeleri Hakkındaki Gerçek
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Bağımsız ve Devrimci Bir Sanat İçin
André Breton, Lev Troçki, Diego Rivera, Çeviri: Kaya Özsezgin
 
Ne Savaşınız Ne Barışınız!
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Özgürlük Vietnam Dilinde Bir Kelimedir
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Komünist Parti’den Kopuş
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Macaristan, Doğan Güneş
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Uluslararası Devrimci Aydınlar Camiası Oluşturmaya Yönelik Çağrı: Devrimci Hareket İçinde Aydınların Rolü
Sürrealist Grup, Çeviri: Akın Terzi
 
Sürrealistlerin Polonyalı Aydınlara Mesajı
Sürrealist Grup, Çeviri: Akın Terzi
 
121’ler Manifestosu
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Küba Örneği ve Devrim: Sürrealistlerin Kübalı Yazar ve Sanatçılara Mesajı
Sürrealist Grup, Çeviri: Ayşe Boren
 
Prag Platformu
Sürrealist Grup, Çeviri: Uraz Aydın
 
Despotluk Rejiminden Kurtulmak Amerikan Halkının Hakkıdır
Sürrealist Grup, Çeviri: Akın Terzi
 
Onlar Zapata ile Magon’un Seslerini Taşıdılar Bize
Sürrealist Grup, Çeviri: Akın Terzi