Sovyet güçlerinin 1956’da Macaristan’ı işgal etmesi, Sovyetler Birliği’nin yeryüzünde komünizmi tesis edebileceğine dair umudu elden bırakmayan iyi niyetli insanlar arasında ciddi bir krize yol açtı. Sürrealistler için ise hayal kırıklığı söz konusu değildi; ahlaki açıdan meşruiyetini çoktan yitirmiş bir rejim, ihanetler silsilesine bir yenisini eklemişti yalnızca. Sürrealistler bu vesileyle aşağıdaki bildiriyi kaleme alarak politik duruşlarını bir kez daha ortaya koydular.
Max Ernst, When Reason Sleeps the Sirens Sing, 1960
Dünya basını, son gelişmelerin politik sonuçları hakkında ahkam kesmeleri ve BM’nin Macar halkının yenilgisini tasdik eden idari kararı hakkında yorumda bulunmaları için uzmanlarını seferber ediyor. Bize gelince, Termidor’un her defasında (1848’ın Haziran’ında ve 1871’in Mayıs’ında; 1936’nın Ağustos’unda; Ocak 1937’de ve Mart 1938’de Moskova’da olduğu gibi Nisan 1939’da İspanya’da ve1956’da Budapeşte’de) hiçbir kafa karışıklığına yer vermeyecek şekilde dünyayı efendiler ve köleler olarak ikiye ayıran kan nehrine döküldüğünü beyan etmeyi görevimiz biliriz. Katiller tarihin ritmini temellük etmeyi –ki, bu da modern çağımızın kendine has üstün marifetidir– ve böylece Cezayir’de olduğu gibi Macaristan’da da demokrasi ve sosyalizm adına ölüm işlevini denetim altına almayı başardılar.
Bundan tam 39 sene önce Fransız-İngiliz emperyalizmi[1] Lenin’i Kaiser’in ajanı olarak sunarak Bolşevik devrimine dair kendi önyargılı anlatısını temellendirmeye kalktı; aynı sav bugün kerameti kendinden menkul Lenin müritleri tarafından –kaçınılmaz olarak aralarına sızan faşist unsurlarla bir arada duran– Macar isyancılara karşı kullanılıyor. Ne var ki, isyan anlarında ahlaki yargılar pragmatiktir:
FAŞİSTLER HALKA ATEŞ AÇANLARDIR.
Bu rezalet karşısında herhangi bir ideolojiye sarılmanın imkânı yok: Ne vicdanı ne de utanması olan Gallifat’ın[2] kızıl yıldızlı bir tankla geri dönüşüne tanık oluyoruz.
Dünyanın önde gelen “komünist”leri arasında bir tek Maurice Thorez ve çetesi, Stalin’in çürümekte olan bedeninin altından kalkmayı başaracak kadar kalın derili olan bir gizli polis teşkilatının yardakçıları olarak, görevlerini sinikçe sürdürüyorlar.
Macar halkının yenilgisi dünya proletaryasının yenilgisidir. Polonya direnişi ve Macar Devrimi milliyetçiliğe saparsa bile, bu onun, ultra-milliyetçi bir devlet haline gelen Rusya’nın muazzam ve akıl dışı zulmünün dayattığı koşullar altında aldığı görünümdür. Proletarya devriminin enternasyonalist ilkesinden hiç bir surette taviz verilemez. 1871’de Versay, bütün bir işçi sınıfının can damarını kesti. Şimdi de Moskova’nın Versay’ı karşısında (Stalinist zulme karşı her türden direniş umudunun ötesinde) Budapeşte gençliği ona tekrar kan taşıyor. Bu kan şüphesiz onu dünyayı dönüştürme hedefine kilitleyecektir.
Anne Bédouin, Robert Benayoun, André Breton, Adrien Dax, Yves Elléouët, Charles Flammand, Georges Goldfayn, Louis Janover, Jean- Jacques Lebel, Gérard Legrand, Nora Mitrani, Benjamin Péret, José Pierre, André Pieyre de Mandiargues, Jacques Sautès, Jean Schuster, Jacques Sénelier, Jean-Claude Silbermann.
Kasım 1956
“Hungary, Rising Sun”, Surrealism Against the Current, s. 125-126.
[1] Bir kez daha tecrübeyle sabit tekniklere başvuran Fransız-İngiliz emperyalizminin gerçek yüzü şimdilerde Mısır’da ortaya çıkıyor.
[2] 1871 Paris Komünü’nün bastrırılmasında çok kanlı bir rol oynayan general. Acımasız ve kanlı infazlarıyla nam salmıştı.