1960’ların sonunda, eğitim sektörünün genişlemesi ve ailelerin banliyölere taşınması sonucunda Kopenhag’ın demografik yapısı değişmiştir. Şehir merkezleri artık, kalacak yere ihtiyacı olan gençlerle doludur. Belediyenin yeni yürürlüğe soktuğu kentsel yenileme planı nedeniyle de birçok ev boşalmış ve işgal edilmeye uygun hale gelmiştir. Birçok genç, kısmen başlarını sokacak bir yer bulma ihtiyacıyla, Kopenhag’ın yoksul mahallelerindeki terk edilmiş daireleri ve binaları işgal etmeye başlar. Kolektif yaşam ideallerinin ve Kendin-Yap kültürünün de işgallerde payı vardır. Slumstormere olarak bilinen ve aralarında öğrencilerin, solcu eylemcilerin, uyuşturucu bağımlılarının bulunduğu ilk işgalevcileri, sadece evleri işgal etmekle kalmaz, dış alanları da ele geçirerek özerk “cumhuriyet”ler ve ütopyacı topluluklar kurarlar.
1971 yılı Eylül ayında, Kopenhag’ın işçi sınıfı semtlerinden Christianshavn’un sakinleri, yeni boşaltılmış bir askerî bölgeye girerek burada küçük bir çocuk parkı kurarlar. 26 Eylül günü bir grup eylemci 34 hektarlık bölgenin geri kalanını keşfetmek üzere araziye girer ve surların arasına inşa edilmiş kışla ve atölye binalarıyla karşılaşırlar. Gördükleri manzara karşısında heyecana kapılan eylemcilerden biri, bu “yasak askerî bölgede” bir “Özgür Şehir” kurmayı önerir. Eylemcilerin önerisi, Kopenhag gençliği arasında büyük rağbet gören Hovedbladet adlı alternatif dergide yayınlanır. Kısa süre içinde gençlerin akınına uğrayan özgür şehre, kurucuları tarafından Christiania adı verilir. Danimarka’nın ve Avrupa’nın dört bir yanından gelen sanatçıların, feministlerin, anarşistlerin ve hippilerin oluşturduğu binlerce insan, böylece, Kopenhag’ın göbeğinde, Danimarka Parlamentosu’na ve Kraliyet Sarayı’na bir buçuk kilometre mesafede bulunan bir alanda yasalardan bağımsız, özel mülkiyetin olmadığı, özerk bir yaşam inşa eder.
Arazinin ‘sahibi’ olan Savunma Bakanlığı, Kopenhag Belediyesi ve Parlamento, araziyle ilgili hiçbir planları olmadığı için başta hazırlıksız yakalanmış, olaya nasıl müdahale edeceklerini bilememişlerdir; bunun üzerine güvenlik güçleri Kasım 1971’de yerleşimi engelleme yönündeki başarısız girişimlerine son verir. 1973’te, dönemin Sosyal Demokrat hükümeti Christiania’ya geçici olarak “toplumsal deney” statüsü tanır. 1989’da Parlamento’da kabul edilen “Christiania Yasası”yla da, yerleşimin meşruiyeti resmen tanınır.
1971’de özerkliğini ilan ettikten sonra Christiania, Danimarka’daki alternatif sanat-politika hareketlerinin de beşiği olur. Bunlar arasında en bilineni, 1982 yılına kadar faal olan Solvognen (Güneş Arabası) adlı kolektiftir. San Francisco Mim Topluluğu’nun “gerilla tiyatro”larından, Augusto Boal’in "görünmez tiyatro”sundan veya Diggers’ın performanslarla gündelik hayatı birleştirmesinden farklı olarak, Solvognen egemen ideolojinin süregiden gösterisindeki teatral unsurları devşirir ve bunları abartarak foyalarını açığa çıkarma yoluna gider. Örneğin, tüketim kültürünün “hediye” adı altında pompaladığı alışveriş çılgınlığını yıkıma uğratmak amacıyla, Noel’den bir hafta önce Noel Baba kılığına girmiş onlarca oyuncu mağazalara girerek raflardan aşırdıkları ürünleri müşterilere dağıtırlar; bir hafta süren ve ancak güvenlik güçlerinin müdahaleleriyle kesintiye uğrayan bu “cömertlik” performansının sonunda Noel Babalar bir fabrikayı işgal ederler. (videosu en altta; ayrıca bkz. Noel Baba Kurtuluş Ordusu). Bu arada, polis tarafından elleri kelepçelenen Noel Baba görüntüleri, egemen kültürün riyasını gözler önüne serer. Başka bir performansta, NATO askeri kılığına girmiş oyuncular şehir merkezinde bir barış gösterisi düzenler. Solvognen’in en çok ses getiren müdahalesi ise, televizyondan naklen yayınlanarak 30 milyon seyirciye ulaşan Bağımsızlık Günü kutlamalarını Kızılderili kılığında basarak, töreni fiyaskoya çevirmeleridir. [DY]
Kaynaklar:
Håkan Thörn, Cathrin Wasshede ve Tomas Nilson, “Introduction”, Space for Urban Alternatives? Christiania 1971-2011 içinde, ed. Håkan Thörn, Cathrin Wasshede ve Tomas Nilson, s. 7. Erişime açık PDF.
René Karpantschof, “Bargaining and Barricades: the Political Struggle over the Freetown Christiania 1971-2011”, Space for Urban Alternatives? Christiania 1971-2011 içinde.
Will Bradley, “Introduction”, Art and Social Change içinde, ed. Will Bradley ve Charles Esche (Tate Publishing, 2007) s. 19
Fotoğraflar: www.christiania.org
Bağımsızlık Günü Kutlamalarına Kızılderili Baskını
Solvognen
ABD’nin 200. kuruluş yıldönümü (1976) kutlamalarına Danimarka da katılacaktı. ABD’ye göç etmiş Danimarkalıların, aileleri ve arkadaşlarıyla buluşabilmeleri için Birinci Dünya Savaşı’ndan önce (1911) başlatılan ve her yıl düzenlenen Rebild Festivali, bu kutlamaya hasredilecekti.
Beklendiği gibi kutlamalar, Kraliçe’nin, Başbakan’ın ve [komedyen] Victor Borge’nin katılımıyla, ABD’ye mutlak ve sorgusuz sualsiz bir saygı duruşuyla başladı.
Gelgelelim, alkışlar arasında unutulan bazı insanlar vardı: ABD’nin sınırları içinde ve dışında bu ülkenin saldırgan politikalarının ceremesini çekmiş herkes. En başta, nesiller boyu beyaz yerleşimcilerin saldırılarına, anlaşma ihlallerine, katliamlarına maruz kalmış Kızılderililer. Sonra, ABD’de yaşayan ve o gün kutlayacak fazla bir şeyi olmayan bütün yoksul beyazlar ve siyahlar. Tabii bir de, yeryüzündeki en güçlü savaş makinesiyle girdiği savaştan galip çıkan Güneydoğu Asya halkı vardı. Biz, bütün bu insanların hatırlanması gerektiğini düşünüyorduk. Vietnam Savaşı yeni bitmiş, Amerikan politikası tam anlamıyla hezimete uğramıştı.
Bütün bu kutlama zırvasının, uydu üzerinden Amerika’ya aktarılıp tahminen 30 milyon izleyiciye ulaştırılacak olması, Solvognen üyeleri olarak bizi daha da kışkırtıyordu.
Amerikalıların, ABD’nin temsil ettiği başka şeylerin unutulduğunu düşünmelerine izin veremezdik. Amerikalıların yakından tanıdığı bir manzarayı, John Ford filmleri seyreden herkesin bildiği bir manzarayı yeniden canlandırsak nasıl olur diye düşündük: Tepenin üzerinde, aniden at sırtında bir grup Kızılderili belirseydi?
Bu planı gerçekleştirmeye karar verdik. Bu manzara, 300’den fazla insanın katıldığı büyük bir happening’in ilk sahnesi olacaktı. 40 tane atlı “Kızılderili”, polis kortejlerini atlatıp tepenin üzerinde belirdiğinde, festival izleyicileri arasına karışmış onlarca “Kızılderili” birdenbire “güneş dansı” yapmaya başladı. Kaşla göz arasında, yumruğu sıkılı siyahi bir özgürlük tanrıçası heykeli dikildi (tabii polis tarafından derhal indirildi). Ellerinde çeşit çeşit bayrakla, ezilen halkları temsil eden gruplar yavaş yavaş sahneye yaklaşırken, Kraliçe’nin konuşması Kızılderililerin ulumalarıyla bölündü.
Eylemcilerin kostümlerinin altına kan süsü verilmiş boya torbaları saklanmıştı, polis coplarının darbeleriyle torbalar patladı. Böylece başka bir “Amerika imgesi” daha yaratılmış oldu: Danimarka polisi, üzerlerinden kanlar akan Kızılderilileri ve diğer ezilen halkların mensuplarını dövüyordu. Bu görüntü, basının çektiği fotoğraflarla bütün dünyaya yayıldı. ABD’deki dostlarımız da mesajı almış oldular: Danimarka, saldırgan Amerikan politikalarının yardakçısıydı.
Kaynak: Solvognen - Chariot of the Sun