1960’ların sonu ile 1970’lerin başında, Öfkeli Tugay (Angry Brigade) Londra’da en az yirmi beş bombalama eylemini üstlenmişti. Bombaların hedefleri arasında, bazı politikacıların evleri, Miss World töreninin düzenlendiği binanın önünde bekleyen bir BBC televizyonu minibüsü ve son moda bir mağaza vardı. Sıklıkla Britanya’nın ilk “şehir gerillaları” olarak tanımlanan Öfkeli Tugay, hedefler arasında bağlantı kurmaya ve saldırıları anlamlandırmaya çalışan Britanya yetkililerini şaşkına uğratarak 1971’de Londra Bomba İmha Birimi’nin kurulmasına yol açmış, Londra Ceza Mahkemesi’nin tarihindeki en uzun ceza davasına konu olmuştu.
Öfkeli Tugay’ın bombalama eylemlerinde hiçbir can kaybı veya ağır yaralanma yaşanmamakla birlikte, şiddete başvurmaları onları Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) ya da Weathermen gibi dönemin daha iyi bilinen diğer devrimci militan örgütleriyle aynı konuma getiriyordu. Buna rağmen Öfkeli Tugay, RAF veya Weathermen’le kıyaslandığında şaşılacak kadar az incelemeye konu olmuştur. Belki de bunun sebeplerinden biri, Öfkeli Tugay’ın, diğerlerinden farklı olarak ‘terörist grup’ kategorisine kolay kolay sokulamamasıydı.
Fakat Öfkeli Tugay’a dair bir inceleme, 1960’larla 1970’lerin başındaki protesto kültürüne ilişkin en tartışmalı meselelerden birine ışık tutmaktadır: şiddet kullanımı, daha özgül olarak da, şiddetin toplumsal hareketin geneliyle olan ilişkisi. Şiddet, Britanya’da toplumsal mücadele alanının neredeyse tamamı tarafından, 1960’ların hareket kültürüne ait genel şiddetsizlik normlarından bir sapma olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme, şiddeti bütün siyasi imkânlar tükendiğinde başvurulacak son çare olarak gören geleneksel şiddet ve toplumsal hareketler analizleriyle de tutarlıdır. Son yıllarda, devrimci şiddetin ortaya çıkışını daha geniş hareketin parçası olarak ele almaya çalışan bazı araştırmalar yapılmakla birlikte, bunlar da sonuçta şiddete başvuran grupların kitle hareketinden tecrit olduğu görüşünü kabullenmişlerdir. Oysa Öfkeli Tugay olgusu, 1960-70’lerin kültürel hareketleri ile şiddet kullanımı arasına net bir ayrım koymanın doğru olmadığını gösteriyor. Gruba dair kültürel bir analiz, Tugay’ın Britanya karşı-kültürüyle arasında açık, hatta kopmaz bir bağ olduğunu gözler önüne sermekle kalmıyor; Öfkeli Tugay’ın, dil düzeyindeki şiddetten doğrudan tahribata kadar şiddetin değişik biçimleriyle haşır neşir olan karşı-kültürün bir uzantısı olduğunu da ortaya koyuyor. Bu açıdan bakıldığında, şiddet, gözü dönmüş bir avuç radikalin eylemleri olarak değil, o kültürün bir parçası olarak kendini gösteriyor.
Şiddet ve Britanya Karşı-Kültürü
Öfkeli Tugay, bombalama eylemlerinin atfedildiği sekiz üyesinin yargılanması sırasında dönen tartışmalarda şiddet meselesinin başat temsilcisi haline geldiyse de, bu mesele Britanya karşı-kültürünün oluşumu ve tesisi süresince hep tartışılmıştı. Britanya’da karşı-kültür büyük ölçüde Yeni Sol’un kalıplaşmış politik altyapısına ve kurumsal kısıtlamalarına tepki olarak ortaya çıktı. 1968 yılı, ülkedeki (ve dünyadaki) sol hareketler açısından dönüm noktasıydı; Britanya Yeni Sol’una hâkim olan Leninist ve Troçkist grupların “politika”sına mesafe alma, karşı-kültürün temel özelliği olacaktı. Mart 1968’de Grosnevor Meydanı’nda savaş karşıtı gösteri olarak başlayıp isyana dönüşen eylem [Grosnevor Savaşı], birçokları için, şiddet içermeyen politik stratejilerin sonuna işaret ediyordu. Britanya solu, isyanı bir felaket ve bir dönüm noktası olarak değerlendirmişti.
Britanya karşı-kültüründen gençler isyanlara katılmış, ama gösterinin düzenleyicilerinin Vietnam Ulusal Kurtuluş Ordusu’nu desteklemelerinden ve sosyalist ideolojiye odaklanmalarından rahatsız olmuşlardı. Britanyalı tarihçi Chad Martin’e göre, “Britanya karşı-kültürü Yeni Sol’un faaliyetlerinden ve etkisinden uzaklaştıkça, özgürlükçü ve devrimci bir nitelik kazanmış, yaratmak istediği alternatif toplumu kendine model almıştı”. Bu siyasi düşüncelerin dolaşıma sokulduğu en önemli kanallardan biri, yeraltı dergilerdi; bunların başında, geniş bir dağıtım ağına sahip olan International Times geliyordu. [Öfkeli Tugay davalarında yargılanıp beraat eden] Stuart Christie’ye göre International Times, “yeni karşı-kültürün İngilizce’deki sesi”ydi.
Öfkeli Tugay, bildirilerini doğrudan International Times’a gönderiyordu. Tugay’ın imzasını taşıyan ilk bildiri, İspanyol büyükelçiliğinin silahla taranmasından ve Miss World törenini yayınlayacak BBC minibüsünü hedef alan bombalı saldırıdan sonra, 9 Aralık 1970’te yayınlandı. Ardından aynı hafta, ikinci mesaj geldi. Bu ikinci bildiri çok daha kısa ve yetkililer açısından çözülmesi zordu, ama karşı-kültür politikasına dayandığı açıktı:
Faşizmin ve zulmün
başı ezilecek
elçilikler (Perşembe günü İspanyol elçiliği tarandı)
Yüksek Domuzlar
Gösteriler [Spectacles]
Yargıçlar
Özel mülk
Bildiri bir kara listeyi andırıyordu, ama eylemler için bir açıklama da sunuyordu. Hedefler, karşı-kültürün mücadelesinin farklı yönlerini yansıtıyordu: hem politik hem kültürel yönüyle, sistem. İspanyol elçiliği faşizmin dolaysız temsilcisiydi, zira o dönemde Franco hâlâ iktidardaydı. Gelgelelim, polisin bilhassa ilgisini çeken kısım, “Gösteriler” sözcüğü oldu: Bulabildiği bütün sitüasyonist metinleri toplaması için bir özel müfettiş görevlendirildi.
1 Mayıs 1970’te Öfkeli Tugay, “alternatif” ürünleriyle tanınan Biba adlı mağazaya bombalı saldırı düzenledi ve ardından, sitüasyonizmin etkisinin en açık biçimde görüldüğü şu bildiriyi yayınladı:
“Sıkılmakla meşgul olmadığın zamanlarda, alışveriş yapmakla meşgulsündür”
Son moda butiklerdeki bütün tezgâhtar kızlara, 1940’ların modasına ait aynı şeyler giydirilip aynı makyaj yapılıyor. Her şeyde olduğu gibi moda da kapitalizmin bütün yapabileceği geriye gitmek – gidebilecekleri başka bir yer yok – çünkü ölüler.
Oysa yarınlar bizim.
Hayat o kadar sıkıcı ki, bütün maaşını son moda eteğe ya da gömleğe harcamaktan başka yapabileceğin bir şey yok.
Kardeşlerimiz, gerçek arzularınız neler?
Dükkânda oturup boş gözlerle uzaklara bakmak, sıkılmak, tatsız kahvenizden bir yudum almak mı? Yoksa belki de, PATLATMAK VE YAKIP YIKMAK mı? Butik denen modern köle evlerine yapabileceğiniz tek bir şey var: ONLARI YERLE BİR ETMEK. Kâr kapitalizmini ve insanlıkdışılığı iyileştiremezsiniz. Parçalanana kadar tekmeleyin yeter.
Öfkeli Tugay’ın izini sürmeye çalışan polis, sitüasyonist metinleri toplamak için Londra’nın altını üstüne getirirken, sitüasyonizmin karşı-kültürün tamamına yayılmış olduğunu görecekti.
International Times bürosuna gönderilen, derginin Şubat 1968 sayısında yayınlanan sitüasyonist détournement
Üst başlık: “İdeoloji en radikal eylemleri bile entegre etmeye çalışır” Sol balon: “Kültür mü? Hah! İdeal meta – diğerlerini satmaya yarayanı! Hepimizin ondan nasiplenmemizi istemene şaşmamak gerek!” Sağ üst balon: “Kitap çalmakta çok haklısın! Kültür herkesin doğuştan hakkıdır!” Sağ alt: “Bu laflarla anca hippileri kafalarsın babalık, bize sökmez!”
Dostlar Arası Dayanışma: Karşı-Kültür Öfkeli
Karşı-kültürle olan bağları Öfkeli Tugay’ın bildirilerindeki ortak bir temaydı. Birkaç bombalı saldırıdan sonra polis hiçbir yeni iz bulamayınca, karşı-kültürün tamamını hedef alan bir soruşturma başlattı. Yeraltı yayınlarına, komünlere ve radikal örgütlere yönelik inanılmaz sayıda baskın ve gözaltı yapıldı. International Times’ın Nisan 1971 tarihli bir yazısında şöyle deniyordu:
[Öfkeli Tugay avının] arkasında, Özel Birim’in anti-otoriter yapının tamamı hakkında, bu yeni politik yapı – bizim yapımız, bizim hayat tarzımız hakkında bilgi toplama çabası saklı. ... Dostlarımızı suçlu diye tanımlamaları, bizi asıl suçluların bu domuzlar olduğu gerçeğini görmekten alıkoymamalı.
Öfkeli Tugay bildirileri, aynı zamanda grubun daha geniş hareketten kendini ayırmadığını gösteriyordu: “Şu ya da bu kişinin Öfkeli Tugay üyesi olup olmadığını söyleyecek konumda değiliz. Biz sadece şunu diyoruz: Tugay her yerde.” Polis saldırıları karşı-kültürde yeni bir kimlik duygusu uyandırmış, Öfkeli Tugay da bir ölçüde bu kimliğin temsilcisi olmuştu. Chad Martin’e göre: “[Karşı-kültür], polis saldırılarının hedefi haline gelmelerinden Öfkeli Tugay’ı sorumlu tutmak yerine, gruba karşı daha büyük bir sempati beslemeye başlamıştı”. Tabii güvenlik güçleri karşı-kültürle özdeşleşenlerin tamamını tutuklayamazdı, sistem açısından utanç kaynağı olan bombalı saldırılarla ilgili olarak birilerini suçlaması gerekiyordu.
Polisin, Öfkeli Tugay adına yürütülen eylemlerden sorumlu olduklarına kanaat getirdiği gençler, tutuklandıkları dairenin adresine atıfla “Stoke Newington Sekizlisi” adıyla anılacaktı. Davada yargılanan on kişiden beşi, Jake Prescott, John Parker, Anna Mandleson, Hilary Creek ve Jim Greenfield, bombalı saldırı düzenlemekten on yıl hapis cezasına çarptırıldı. Diğerleri beraat etti.
Ancak davalar sırasında Britanya karşı-kültürü günah keçisi olarak gördüğü tutukluları sonuna kadar destekledi. Bu dayanışma, Öfkeli Tugay’ın karşı-kültürle arasındaki derin bağların bir başka göstergesiydi. Beş karşı-kültür mensubunun tutuklanması ve ardından hapse mahkûm edilmesi, hareket içinde şiddet politikasına dair yeni bir tartışmanın önünü açtı. Stoke Newington Sekizlisi Savunma Grubu’nun 1972’de yayınladığı bir metin, Öfkeli Tugay’ın şiddete başvurmasını eleştirenlere [çoğunlukla Yeni Sol'un liderleri -ç.n.] sert bir dille cevap veriyordu. Öfkeli Tugay, metnin yazarlarına göre, karşı-kültürle arasındaki güçlü bağı koruyarak kitle hareketinin parçası olma vasfı kazanmıştı.
Davalar sırasında International Times dergisi, üzerinde “Ben de Öfkeli Tugay üyesiyim” yazan binlerce rozet sattı. Bu destek gösterisi, polisin karşı-kültüre yönelik saldırısına tepki olarak gelişmiş dayanışma duygusunun ötesinde, Öfkeli Tugay’ın temsil ettiği ortak kimliğin de açık bir yansımasıydı. Sözgelimi, Gey Kurtuluş Cephesi’nin çıkardığı International Gay News dergisinde “Gey Öfkeli” yazıyordu. Öfkeli Tugay ismi veya çeşitlemeleri, bundan sonra, posta yoluyla gönderilen sahte bombalardan, mağazalara yönelik vandalizme kadar pek çok eylemde, karşı-kültür içinde otonom bir şekilde belirmeye başlayacaktı. Öfkeli Tugay rozetleri takan ve bu isim altında doğrudan eylem yapan binlerce genç insanın varlığı, grubun hem üyeleri hem de gözlemcileri nezdindeki gerçek niteliğini gözler önüne sermektedir.
Kaynak:
Samantha Christiansen’in “The Brigade is Everywhere: Violence and Spectacle in the British Counter-Culture” başlıklı yazısından alınmış pasajlar, Between the Avant-garde and the Everyday: Subversive Politics in Europe from 1957 to the Present içinde, ed. Timothy Brown ve Lorena Anton, s. 47-57.
Jean Weir’in, Öfkeli Tugay’ın kurumsal sol tarafından dışlanmasını konu alan bir yazısı için bkz. libcom.org
Çeviri: Derya Yılmaz
Araçlar ve Amaçlar
Stuart Christie
Araçlar ve amaçlar arasında bir tutarlılık olması gerektiği sonucuna varmak için konu hakkında derin bir felsefi tartışmaya girmek gerekmez; sağduyu yeterlidir. Öfkeli Tugay’ın da araçları ve amaçları tutarlıydı. Bildirilerinin retoriğine ve teatralliğine rağmen, iktidarı ele geçirmek ya da Britanya’da bir devrim başlatmak gibi bir hedefleri yoktu. Bombalı saldırıları, yaralamaya ya da öldürmeye yönelik değildi – ve zaten böyle bir şey de olmadı.
Bana sorarsanız, Öfkeli Tugay’ın sembolik hedeflere yönelik saldırıları, sorunlara dikkat çekmeye, Britanya’ya ve zamanın endüstrileşmiş demokrasilerine damgasını vuran toplumsal ve politik huzursuzluğu vurgulamaya yönelik jestlerdi. Bob Dylan’ın şarkısında dediği gibi: “Havada devrim kokusu var”dı. Öfkeli Tugay’ın bir amacı da , kişisel olsun kamusal olsun her eylemin beraberinde bir sorumluluk getirdiğini vurgulamak; politika ve iş dünyasının, verdikleri kararların bir bedeli olduğunu ve her eylemin önceden kestirilemeyen sonuçları olduğunu idrak etmelerini sağlamaktı.
Politikacılar ve kamu görevlileri de dahil olmak üzere hiçbirimiz, gerçekleşmesinde dolaylı ya da dolaysız payımız olan ölümlerin, yaralanmaların, acının ve terörün sorumluluğunu üstlenmekten kaçamayız. Emirlere itaat ettiğimizi iddia ederek, “devletin hikmetinden” ya da “ulvi” amaçlardan dem vurarak kendimizi aklayamayız. Anarşistler, milliyetçiler, Marksistler, köktendinci Müslümanlar, ev yapımı bombalarıyla psikopatlar, meskun mahallere Büyük Ordonat Hava Bombası (MOAB) ya da parça tesirli bombalar fırlatan askerî pilotlar, seyir füzeleri fırlatan silah sistemleri uzmanları, onların astları, astlara emirleri veren bakanlar, politikacılar, ya da savaşın masum kurbanları arasında “sivil zaiyat”lara sebep olan harekâtlara rıza gösterenler... Kim olursa olsun herkes eylemlerinden ve kendi adına yapılanlardan sorumludur. Neyse ki, Öfkeli Tugay’ın bombalı eylemlerinde hiçbir can kaybı veya ağır yaralanma yaşanmadı.
Aradan otuz sene geçtikten sonra dönüp bakacak olursak, Öfkeli Tugay dönemin olaylarında tam olarak nasıl bir rol oynamıştı, ne gibi bir etki yaratmıştı? Dünya tarihinde çok da ciddi bir etki yaratmamış olabilirler. Ama, grevlerden ve sokak eylemlerinden geçilmeyen o çalkantılı zamanlarda gerçekleştirdikleri eylemler ciddi anlamda ses getirdi. [Jake] Prescott, [Ian] Purdie ve “Stoke Newington Sekizlisi”nin (bu isimle anılıyorduk) yargılanması, ve özellikle de Old Bailey Ceza Mahkemesi’nde siyasi savunma yapmayı tercih eden üç sanığın (Anna Mendelson, John Barker ve Hillary Creek) dillendirdikleri savlar, sınıf politikalarının doğasına ve Britanya toplumunun adalet anlayışına ilişkin önemli meseleleri gündeme getirdi: evsizlik, işsizlik, sınıf farkı gözeten yasalar, derme çatma evlerinde soğuktan donarak ölen emekliler, Kuzey İrlanda’daki hapis cezaları, ve hatta her hafta iş kazalarından ve iş yerindeki yanlış uygulamalardan ötürü hayatını kaybeden ve yaralanan insanların sayısı bile tartışma konusu haline geldi.
Oybirliğine varamayan Old Bailey jürisi, sanıklar lehine bir tutum benimsedi (jüri üyelerinden ikisi, davanın sonuna kadar sekizimizin birden beraat etmesi gerektiği hususunda diretti) ve emsali olmayan bir şekilde, nihayetinde mahkûm edilecek dört sanık için hâkimden af talep etti. Bu sempatinin sebebi, muhtemelen, Öfkeli Tugay’ın bazılarınca bir direniş hareketi olarak görülmesiydi...
Peki, Öfkeli Tugay’ı bu kadar önemli kılan neydi?
Şahsen ben Öfkeli Tugay’ın oynadığı rolü Antik Yunan tiyatrosundaki koronun rolüne benzetiyorum. Koro, siyasal teşekkülün çıkarlarını korumaya adanmış ideal bir kamunun işlevini yerine getirirdi. Koro, oyunun vazgeçilmez unsurlarından biriydi: Olayların gelişimini takip eder; bazen uyarmak, bazen yüreklendirmek, ender olarak da münasip bir dramatik jest ya da eylemle olaya müdahale etmek için kritik bir anda araya girerdi.
Belki de Öfkeli Tugay, bazı Roma imparatorlarının, iktidarlarının zirvesindeyken kulaklarına “fani olduğunu ve bir gün öleceğini unutma” diye fısıldamaları için tuttukları hizmetkârlara benziyordu – tabii, bir farkla: Öfkeli Tugay’daki çocuklar, iktidar sarhoşluğunu dizginlemek için kimseden para almıyordu.
Kaynak: Öfkeli Tugay davasında yargılanıp beraat edenler arasında bulunan Stuart Christie’nin, The Angry Brigade: A History of Britain’s First Urban Guerilla adlı kitaba yazdığı önsözden alınmıştır. Gordon Carr’ın kaleme aldığı kitabın tamamı: Angry Brigade Book.pdf
Çeviri: Ayşe Boren