Komünizm Genç ve Güzeldir: Kızıl Bolonya’nın Özgür Sesi Radyo Alice

 


Radyo Alice, 1976-1977 arasında yayın yapan Bolonya menşeili bir özgür radyoydu. Bolonya kenti, tarihsel olarak İtalyan Komünist Partisi’nin (PCI) kalelerinden olduğu için “Kızıl Emilia” olarak anılan Emilia-Romagna bölgesindedir; ancak o dönemde Komünist yönetim, bölgeyi kapitalizme entegre etmekten öteye gitmeyen, bunu da sosyalizm adı altında yapan politikaları nedeniyle radikal hareketin hedefindeydi. Otonom hareketler, Bolonya'nın hem Komünist yerel yönetim tarafından hem de muhafazakâr kesimler tarafından bir nevi "sosyalist ütopya" olarak lanse edilmesinin altında yatan gerçeklikleri ifşa etmeye çalışıyorlardı. Radyo Alice de bu hareketlerin parçasıydı.

Radyo kolektifinin çekirdeğini, eski Potere Operaio (İşçilerin İktidarı) örgütü üyeleri ve Autonomia mensupları oluşturuyordu. Radyo Alice baskıcı politikalara karşı ülke çapında işçilerin, öğrencilerin, sol grupların ve kadın örgütlerinin ayaklandığı bir dönemde yayın hayatına başladı ve sonuna kadar özerk kalsa da yeni ifade kanalları arayan her tür direnişe kapılarını açtı. Bu tutumuyla, hem iktidardaki Hıristiyan Demokratların hem de devrim-karşıtlığı iyice ayyuka çıkmış olan İtalyan Komünist Partisi’nin gazabını üzerine çekti.

Radyo, adını Lewis Caroll’un Alice Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden kitaplarından alıyordu. Alice aynanın öteki yüzüne geçince bildiğimiz dünyanın alışılmış ve rasyonel düzenini terk eder ve gerçek dünyadan devralınmış davranış kalıplarının hükümsüz kaldığı alternatif bir gerçekliğe adım atar. Nasıl ki bu harikalar diyarının “hakikati” bir önceki dünyanın ölçütlerine göre değerlendirilemezse, Radyo Alice’nin yayınları da gerçekliğin eleştirellikten uzak, pasif yansımaları değildi. Farklı bir varoluş biçimini deneyimlemek için gerçekten de aynanın öteki tarafına geçmek gerekiyordu. Dünyadaki olayları nesnel bir şekilde aktarmaktan ziyade seslerden, enformasyondan, mesajlar ve şiirden, sessizlik ve küfürlerden oluşan bir akış yaratmanın peşindeydiler. Yayınlar, tıpkı Dada gösterileri gibi, kültürel bozgunculuk eylemleri olarak görülüyordu.

Radyo Alice’nin, hakikati, hatta doğru bilgiyi iletmek gibi bir derdi olmadığı bile söylenebilir. Radyonun kurucuları arasında bulunan Franco “Bifo” Berardi, konu hakkında 2010 senesinde verdiği bir söyleşide şöyle diyordu: “Burjuvazi haberlerinin yalanını teşhir eden alternatif habercilik anlayışını benimsemiyorum. Burjuvazi basınının gerçekdışı haberlerinin karşısına koyacak doğru bilgiye sahip değilim. Çok çeşitli bilgi biçimlerinin olası olduğunu ve her birinin bir yaşam biçimiyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Bir yaşam biçimi seçiyorum ve onunla ilişkili bilgiyi yayıyorum.”[1]

Radyo Alice konvansiyonel dilsel ifade tarzlarının dışında bir tarz geliştirdi. Üyeleri, kitle iletişim araçlarının tekdüze, sıkıcı ve sözümona nesnel diline karşı hayal gücünün özgür işleyişine ve duyguların anlık aktarımına dayanan bir söylem biçimi benimsemekten yanaydı. Bazı günler yirmi saate yakın yayın yapan radyoda genç işçiler saatlerce örgütlenme sorunları hakkında konuşabilir; ciddi tartışmalar şaka ve kahkahalarla kesilebilirdi. İsteyen herkes yayına müdahil olabiliyordu. Bazı insanlar doğrudan yayına katılırken bazıları evden kaydettikleri kasetleri radyoya gönderiyordu.

En başından beri işçi grevlerine ve üniversite işgallerine açık destek veren Radyo Alice, direnişin içinde bulunan herkese kapılarını ve kanalını açtı. Polisle ya da faşistlerle çatışma halindeki öğrenciler bizzat radyoya gelerek, ya da telefonla ulaşarak, anlık son durum bilgileri paylaşıyorlardı. Kimileriyse radyo üzerinden yoldaşlarına destek çağrısında bulunuyordu.

Radyonun basılmasında bu çağrıların büyük payı vardı. 11 Mart günü Bolonya Üniversitesi’nde solcu öğrenciler ile Hıristiyan Demokrat Partisi’yle bağlantılı bir gençlik örgütünün mensupları arasında çıkan tartışmaya polisin şiddetli bir şekilde müdahil olması ve bir solcu öğrenciyi öldürmesi üzerine tüm şehre yayılan çatışmaların ikinci gününde Radyo Alice makineli tüfekli polislerce basıldı. “Halkı şiddete teşvik etmek” ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlamalarıyla teçhizatına el konan radyo “yasadışı” ilan edildi ve sekiz mensubu tutuklandı. Ertesi gün “12 Mart Kolektifi” adı altında yeniden yayına başlayan radyo bir kez daha polis baskınına uğradı. Radyo kolektifi, mahkemede kendisine yöneltilen suçlamalardan beraat etti ve ikinci baskından bir ay sonra yeniden yayına başladı. Fakat, radyonun üzerindeki baskı tamamıyla kalkmamıştı. Sekiz arkadaşları hâlâ hapisteydi ve Bolonya’nın Komünist Partili belediye başkanı Zangheri’nin açık şiddeti örtük tehdide dönmüştü. Zangheri her fırsatta Radyo Alice’nin yayın yapabilmesini şehrinin demokratlığına ve hoşgörüsüne kanıt olarak sunar olmuştu. Belediyenin hoşgörü sınırları dahilinde yayın yapmak istemeyen radyo sonunda kendini feshetti. [AB]

Guido Chiesa’nın, Wu Ming kolektifiyle birlikte yaptığı "Lavorare Con Lentezza (Radio Alice)" başlıklı filmi izlemek için: Lavorare con lentezza: radio alice

 

Kaynaklar:

Living with an Earthquake: A Red Notes Pamphlet   

Suzanne, Cowan, “The Unhappy Adventures of ‘Alice’ in Blunderland: Counter-culture, Revolt and Repression in the Heart of Italy’s ‘Red-Belt’”, Radical America (Kış 1977-78), s. 67-77.

Carlos Ordonez, Franco “Bifo” Berardi’yle Radyo Alice üzerine söyleşi


Guattari, Radyo Alice'de

 

Popüler Özgür Radyo

Félix Guattari

Popüler Özgür Radyo istasyonlarını örgütleyenlerin bilhassa vurguladıkları bir nokta var: Teknik ve insani araçların bütünü, dinleyiciler ile yayın ekibi arasında tam bir geribildirim sisteminin yerleşmesine imkân vermelidir; bu geribildirim, telefonla doğrudan katılımla da olabilir, stüdyo kapılarının açılmasıyla, röportajlarla, veya dinleyicilerin bant üzerinde program yapması yoluyla da… İtalya’daki deneyim, bize bu yolla önü açılan yepyeni olanakları göstermektedir; Radyo Alice ile A/Traverso dergisini örgütleyen Bolonya grubu bu anlamda en önemli örnektir. Radyo Alice’ye baktığımızda, radyonun, koca bir iletişim araçları yelpazesinin merkezindeki unsurlardan sadece bir tanesi olduğunu anlıyoruz: Piazza Maggiore’deki gündelik buluşmalar, gazeteler, ilan panoları, duvar resimleri, afişler, bildiriler, mitingler, mahalle faaliyetleri, kutlamalar vs. Radyo Alice, yayında kendilerini ifade edenlerin onların çıkarlarını temsil ettiğinde ısrar eden Fransa’daki “yerel” radyo taraftarlarının teknokratik anlayışlarının kat kat uzağındadır. Keza, dalgaboylarında sadece örgüt çizgisinin ve seferberliğe yönelik belirli fikirlerin ifade edilebileceğini savunan geleneksel solun yaklaşımının da çok uzağındadır. (İtalya Özgür Radyo’sunda, gayet ciddi tartışmaların, son derece çelişkili, mizahi sözlerle, hatta yarı şiirsel hezeyanlarla doğrudan bölünmesi sık rastlanan bir durumdur.)

Tabii, toplumsal grupların kendilerini böyle doğrudan ifade etmelerinin bazı sonuçları da olacaktır! Bir kere bu, her türlü geleneksel toplumsal temsil sistemini temelden tehdit eder; mümessil, vekil, yetkili sözcü, lider, gazeteci gibi kavramları şaibeli hale getirir. Bu koşullar altında, belli hakikatlarin “yeni bir ifade içeriği” kazanması beklenebilir. Bertrand Boulin, bir süre önce, Europe No. 1 kanalında, çocukların okuldan çıktıktan sonra telefon yoluyla kendilerini doğrudan ifade ettikleri bir program yayınlıyordu. Sonuç, hem inanılmaz şaşırtıcı, hem de son derece altüst edici oldu! Binlerce tanıklık yoluyla, çocukluğun gerçek koşulları gözler önüne serilmişti: Aksi halde hiçbir gazetecinin, eğitimcinin ya da psikoloğun göremeyeceği o vurgular ve tonlar… Ama bunun yanı sıra, isimler, mekânlar ve başka ayrıntılar da yayında ifşa edilmişti; bu durum büyük infial uyandırdı, her şey örtbas edildi ve nihayet programa son verildi.

Güven kadar tereddütle, çelişkiyle, hatta saçmalıkla dolu dolaysız ifade, canlı ifade, arzunun önemli yüklerinin kanalıdır. Sözcülerin, yorumcuların ve her nevi bürokratın azaltmaya, düzeltmeye çalıştığı da, arzunun bu boyutudur. Resmî medyaya has dilin kaynaklarını, yönetim çevrelerinin ve üniversitelerin polisiye dillerinde bulabilirsiniz; bu dil, söyleme ile yapma arasındaki temel bir yarılmaya dayanır: Buna göre, sadece meşru söyleme vâkıf olanların yapıp etme hakkı vardır. Oysa arzunun dilleri, yeni araçlar icat eder ve doğrudan eyleme götüren durdurulmaz bir eğilimleri vardır; “dokunarak”, kahkahaya yol açarak, kışkırtarak başlarlar ve insanda “uzanma” isteği uyandırırlar: konuşanlara doğru, kendilerini gerçekten ilgilendiren şeylere doğru uzanma isteği…

 

Kaynak: Guattari’nin Radiotext(e) (ed. Neill Strauss, Dave Mandl) adlı derlemede yer alan “Popular Free Radio” başlıklı yazısından alınmış pasajlar. İngilizce’ye çeviren: David Sweet.

Çeviri: Elçin Gen

 

 

Radyo Alice – Özgür Radyo

Collectivo A/traverso

Müstehcenlikle suçlandığımızda ilkin biraz şaşırdık. Aklımızdan pek çok olası suçlama geçmişti (korsan radyo kurmak, devleti çökertmeye teşebbüs etmek, komünistlik, bozgunculuk) ama bunu beklemiyorduk. Ama aslında bu gayet doğal ve yerinde bir suçlama. Dil, onu koda indirgeyen yüceltmelerden kurtulup arzuya ve bedene ses verdiğinde, müstehcendir (kelimenin düz anlamıyla).

Beden, cinsellik, sabahları uyuma arzusu, çalışma mecburiyetinden kurtulmak, büyülenme olasılığı, kendini verimsiz kılmak ve elle dokunulur, kodlanmamış iletişime açık hale gelmek: bunların hepsi yüzyıllar boyunca saklandı; üzeri örtüldü; inkâr edildi; dilsiz bırakıldı. Vade Retro, Satanas.[2]    

Fakirlik şantajı, çalışma disiplini, hiyerarşik düzen, fedakârlık, vatan, aile, ortak çıkarlar, sosyalist şantaj, katılım: hepsi birden bedenin sesini boğdu. İlelebet tüm vaktimiz çalışmaya adandı. Sekiz saat boyunca çalış, iki saat yollarda sürün, ve ardından ayaklarını uzat, televizyona bak, ailenle yemek ye. 

Bu düzenin sınırları içine girmeyen her şey müstehcendir. Bu sınırların ötesi bok gibi kokar.

“Dillendirilmemiş” olan her şey gün yüzüne çıkıyor: Maldororun Şarkıları’ndan, işgününü kısaltma mücadelesine, her yerde onun sesi duyuluyor. Paris Komünü’nde ve Artaud’nun şiirinde, sürrealizmde ve 68 Mayıs’ında, “Sıcak Sonbahar”da[3] ve dolaysız özgürlükte dile geliyor; isyan dilinin farklı düzlemleri içinden konuşuyor. Arzu bir sese kavuşuyor ve bu onlara müstehcen geliyor.

Alice etrafına bakıyor; oynuyor; zıplıyor; güneş ışınlarının aydınlattığı kâğıtlar arasında vakit geçiriyor; koşuyor; başka bir yeri mesken tutuyor. 

Ama yine de söylemin düzeninde her şeyin bir işlevi, bir vazifesi vardır.

Söylem bağlantılar kurar; açıklar; hiçbir kesintiye izin vermez; örgütler; iştirak eder; kınar ...

Öğle yemeği bile vermedikleri işin hakkında seninle konuşmak istemeleri gibi ...

Sessizlik.

Konu değişmiştir.

Haklı olduğunu aklından bile geçirme.

Sessizlik, tekinsizlik, “dillendirilmeyen”, dile gelmeyi bekleyen korkutur.

Aptal saptal isimli bir sürü radyo programı, gazetedeki başlıklar kadar aptal ... Sevgili Carlo’cuğunuzla yarım saat ... Arkadaşlarınızla yanak yanağa ... All that Jazz ... Saat başı haberleri...

Alice tıslar; bağırır; düşünür; kendi lafını böler; çekiştirir. Git o adama baharın geldiğini söyle.

Teknoloji Enstitüsü’nden bir telefon geldi: “Başkanın ofisini işgal ettik ve onun telefonundan arıyoruz; dinleyin bakın nasıl da bağırıyor ... Bize oy kullandırıp sonra da çıkan kararı kıçımıza sokmaya niyetlenmişti.”

Böylesi daha iyi.

Düzenin iktidar arzusunun söylemi mi; yoksa, söylemin düzenine karşı arzunun gücü mü? Katılımcılar için radyo mu; yoksa, tekinsizin radyosu mu?

 

 

İlk seçenekte belirsizliğe yer yoktur; dil tek bir anlam kuşanmıştır: şu şu olayın gerçekleştiğini bildiren sunucunun ona atfettiği anlamı. Bir şey hakkında konuşurlar ama aslında başka bir şey demektedirler o yüzden ne demek istedikleri bir türlü anlaşılmaz çünkü konu çoktan kapanmıştır.

Bir ayna.

Bu bakımdan, taklit girişimleri acınası şekilde gülünç kaçar: burada, lehçelere ve şivelere müsamaha gösterilmez. İkinci durumda ise hâlâ dile gelmeyen, ondan kaçan bir şeyler vardır. Bu, kendini, gülme krizlerinde, dilin ucunda takılıp kalan, bir türlü akla gelmeyen, yine de başka bir sözle ifade edilmeye direnen kelimelerde, kekelemelerde ve sessizlikte açık eder. 

Peki, “tekinsiz olan hakkında konuşalım.”

İnsan bir söylemden ötekine (İtalyan Radyosu’ndan İtalyan Radyosu’nun sınırlarının dışına) öylece geçemez.

Özne değişiyor mu? Yeni özne kolektif bir özne ve konuşmuyor.

Ya da canı çekti mi konuşuyor.

Sessizlik: bir delik.

Bırakalım delikler büyüsün; korkumuz olmasın onlardan; deliklere düşüp başka diyarlara geçelim.

Harikalar Diyarı

Bir telefon konuşması daha:

“Bizler grevdeki işçileriz. Bizim için müzik çalmanızı istiyoruz ve 35 saatlik çalışma haftası hakkında konuşmak istiyoruz; artık sözleşmelerde bu mevzuya değinseler iyi ederler.”

Bir başka telefon:

“Pis komünistler; bu radyo kanalının cezasını size ağır ödeteceğiz. Kim olduğunuzu biliyoruz.”

Ve bir tane daha:

“Rizzoli Hastanesi’nin anti-faşist komitesinden arıyoruz; endişelenmeyin ve başınıza bir şey gelirse hemen bizi arayın. Gece gündüz yardıma hazırız.”

Gösterge-değerinin dolaşım sürecinde sermayenin değer kazanma döngüsünü kırın...

Makinelerin, çalışma etiğinin, verimliliğin dilini kesintiye uğratın.

“Bu sabah kalkmamaya; istediğiniz biriyle yatakta kalmaya, kendinize müzik ve savaş aletleri yapmaya yönelik bir çağrı.”

Gridir yoldaş Bifo’yu tutuklayan polislerin paltoları; gridir ölüm aletleri. Gridir onu tıktıkları kodes; banliyöler gri; iş merkezinin sokakları gri. Mankafadır yoldaşımızın kişisel eşyalarını karıştıran meslektaşlarının tasmasını elinde tutan polis memuru. Üç ay boyunca tüm telefon konuşmalarımızı kaydeden polis mankafa (“akşama ne yiyoruz? Hadi hep beraber halledelim şu işi”) Televizyon mankafa. Tehlikelidir baskı araçları; son nesil makineli tabancalarıdır onları tehlikeli kılan. Tehlikelidir önce hapsedip sonra delil arayan hâkimler. Tehlikelidir her geçen gün iyiden iyiye bir azınlık iktidarına dönüşen bu devletin ölüm meleklerinin dört başını tuttuğu caddeler ve meydanlar. Tehlikelidir fabrikalar ve tersaneler. Bir çocuğun gün yüzünü görüp görmemesine karar vermek – tehlikeli bir karar.   

Griler, mankafalar, tehlikeliler; kendi düzenlerini dünyaya dayatmak istiyorlar: gri, aptal ve tehlikeli bir düzen.

Totaliter sermaye toplumunu yaşatan, mevcut olanın tekdüze tekrarıdır. Bu mülk sahiplerinin, polislerin ve hâkimlerin işine gelir. Ama ne mülk sahipleri, ne polisler, ne de hâkimler hizmet ettikleri yapının nezdinde vazgeçilmezdir.

Boktan bir yaşamı, mümkün olan tek yaşam modeli haline getiriyorlar.

Ama komünizm genç ve güzeldir.

2 Numaralı İleti: Monte’deki San Giovanni Hapishanesi’nden, 3120176. Ayın on beşinde, ellerinde makineli tabancalarla beni yoldaşlarımla beraber uyuduğum evden aldılar. Önce beni Kızıl Tugaylar mensubu olmakla suçladılar. İki gün içinde bu suçlamanın iler tutar bir yanı olmadığı anlaşıldı ve yeni bir suçlama uydurmak zorunda kaldılar. Şimdi de beni, son birkaç ay içerisinde Bolonya’da işlenen bir dizi akıl almaz suçun ideolojik örgütleyicisi olmakla suçluyorlar.

Sözümona benim aklımın ürünü olan bu bozguncu faaliyetlere dair ellerinde en ufak bir delil yok. Varoluşun kolektif dönüşümüne imkân tanıyan özgürleştirici alanlar ve anlar kuran ayrılık/Eyleminin ve yadsıma/Eyleminin içinden yol alan (İktidar nezdinde) anlaşılmaz özgürlük pratiğini tanıdık bir kisveye sokmak istiyorlar.

Ama bir de onların ağzından duyalım:

Mutluluk pratiği, kolektif bir kimlik kazandığında, bozguncudur.

Bizim mutluluk ve özgürlük istencimiz onların kâbusudur. Ve onlar da karşılığında, çalışma baskısının, ataerkil ailenin ve cinsiyetçiliğin yetersiz kaldığı yerde bizi hapishaneleriyle terörize ediyorlar. 

Bırakalım açık açık söylesinler:

Hep beraber nefes almak komplo kurmaktır.

Ve suçumuz da bu: nefesimizi kesmek istiyorlar çünkü bize reva gördükleri boğucu işyerlerinde, bireyleştirici aile ilişkilerinde, atomlaştırıcı evlerinde yalnız başımıza nefes almayı reddettik.

Suçumu itiraf diyorum;

Yaşamın arzudan ayrılmasına, bireyler arası ilişkilerdeki cinsiyetçiliğe, yaşamın maaşa indirgenmesine dil uzattım.

Ama bir de onların ağzından duyalım:

Gri, aptal ve tehlikeli olanı terörize eden dadadır.

Düzenin ve fakirlik sömürüsünün muhafızları – onlar için, farklı düzlemlerin içinden geçen ve tekil davranışları biraraya getiren yatay-geçişli yazın artık yalnızca müstehcen değil, aynı zamanda suçtur.

Tekinsizlik beni deli ediyor. Bifo, Fontana ve Marchi[4] hapisteler. Bifo, Fontana ve Marchi hâlâ hapisteler. Bifo, Fontana ve Marchi hep hapisteler. Bana “peki, şimdi ne yapacağız?” diye sormayan tek bir yoldaş yok. Sessizlik. Sessizliğimizi fırsat biliyorlar. Çoktan bir ay geçti. Ama düşünmeyen bir insanın zihninde bu bir ay sanki tek bir an gibiydi. Bifo’yu tutuklamalarının üzerinden bir ay geçti ve biz onu hâlâ oradan çıkaramadık. Ellerinde hiçbir delil yok; bunun tamamıyla bir düzmece olduğunun farkındayız. Peki şimdi ne yapacağız? Peki şimdi ne yapacağız? Bir şeyler yapmalıyız; bir şeyler yapmak istiyorum. Bu canavarların, ölüm meleklerinin, grililerin, mankafaların ve tehlikelilerin karşısında tamamıyla aciz olduğumuz doğru değil. Daha fazla sessiz kalamayacağım. 

Roma’da Mario Salvi’yi öldürdüler.[5]

Ya hapishane patlayacak ya da benim beynim çatlayacak. Radyo Alice sessiz; yoldaşlar sessiz; kelimeler icat ediyorlar ... her zaman arkasına gizlendiğimiz maskeler. Konuşmuyorlar; hatta düşünmüyorlar bile. Rehavet. Çoktan kendi küçük gettomuzu oluşturmaya başladık bile: Ya sokakları arşınlayan vahşi kedilerizdir ya da değilizdir. Zindancılarımızı başıboş bırakmayalım. Elimizdeki tüm imkânlarla her gün bu iblisi can evinden vuralım. Hüzne ve hapishane hücresinin yalıtılmışlığına karşı her gün 24 saat açık hava. Bu, konuşmaya ve düşünmeye yönelik bir çağrıdır. Şehir merkezinde, mahallelerde, okullarda, fabrikalarda ve yollarda meydana gelen durumlarda hazır bulunmaya yönelik bir çağrı. Düşmanı helak edelim; bedeninin her yanına darbeler indirerek bitap düşürelim canavarı. Arzular hakkında konuşmayalım artık; onun yerine arzulayalım: biz arzulayan makineleriz; savaş makineleri.

 

Kaynak: Collective A/Traverso, “Radio Alice – Free Radio”, Autonomia: Post Political Politics içinde, derleyen Sylvère Lotringer, çev. Richard Gardner ve Sybil Walker (Los Angeles: Semiotext(e), 2007, s. 130-134.

Çeviri: Ayşe Boren

 




[1] Franco “Bifo” Berardi, Radyo Alice üzerine ZgPress’le söyleşi. http://www.zgpress.com/?p=36

[2] “Geri çekil, Şeytan”. Ortaçağ’da şeytan çıkarma ayinlerinde kullanılırdı – ç.n. 

[3] Kuzey İtalya’nın kitlesel grevler ve direnişlerle çalkalandığı 1969 sonbaharı – ç.n.

[4] Fontana ve Marchi: hapisteki Bolonyalı öğrenciler – ç.n.

[5] Mario Salvi, motosikletli birinin adliye binasına molotof kokteyliyle saldırmasının ardından civarda polisler tarafından öldürüldü – ç.n.

skopdergi 9
Sunuş / Özerkliğin Estetiği
Elçin Gen
 
Mücadeleyi Farklı Cephelere Yaymak: Politikada ve Sanatta Yeni Eylem Biçimleri ve Sitüasyonistler
Guy Debord, Çeviri: Kaya Özsezgin, Elçin Gen
 
Proletaryadan PROVOtaryaya: Hollanda’nın Provokatörleri
Mustapha Khayati, Provos, Çeviri: Ayşe Boren, Ali Ersan Karadeniz
 
Benzinle Yazılan Şiir: Black Mask ve Up Against the Wall Motherfucker
Gavin Grindon, Black Mask, Çeviri: Akın Terzi, Elçin Gen, Ayşe Boren
 
Mülkiyete Son: San Francisco Diggers'ın Özgür Şehri
San Francisco Diggers, Çeviri: Ayşe Boren
 
Bütün İktidar Halka: Kara Panter Estetiğinde Siyah Gücü
Erika Doss, Çeviri: Elçin Gen
 
Gettoyu Savunmak: Kara Panter Partisi’nde Mekân ve Kentsel Politika
James A. Tyner , Çeviri: Ayşe Boren
 
Tüketim Saraylarını İşgal Et: King Mob
Britt Eversole, David Wise, Çeviri: Ayşe Boren, Derya Yılmaz
 
Özgür Christiania Cumhuriyeti ve Solvognen
Solvognen, Çeviri: Derya Yılmaz
 
Britanya Karşı-Kültür Hareketi ve Öfkeli Tugay
Samantha Christiansen, Stuart Christie , Çeviri: Ayşe Boren, Derya Yılmaz
 
Alev Almış Binalar: Sitüasyonist Enternasyonal ve Kızıl Ordu Fraksiyonu
Charity Scribner, Thomas Elsaesser , Çeviri: Ayşe Boren
 
Komünizm Genç ve Güzeldir: Kızıl Bolonya’nın Özgür Sesi Radyo Alice
Félix Guattari, Collectivo A/Traverso, Çeviri: Ayşe Boren, Elçin Gen
 
İktidar Sizinse, Geceler Bizim: Batı Berlin İşgalevi Hareketi
Jan-Henrik Friedrichs, Geronimo, Çeviri: Ayşe Boren, Elçin Gen
 
Yeryüzü Savunmasında Taviz Yok: Earth First!’ten Earth Liberation Front’a, Radikal Ekoloji
Adam Weissman, ELF, Çeviri: Akın Terzi
 
Asfaltın Altında Orman Var: Sokakları Geri Al!
Julia Ramírez Blanco, Çeviri: Derya Yılmaz
 
Enternasyonalden İntergalaktiğe: Zapatist Karşılaşmalar
Mara Catherine Kaufman, Çeviri: Akın Terzi, Elçin Gen
 
Zapantera-Negra: Kara Panterler ile Zapatistlerin Buluşması
 
Zapatizm’in Poetiği ve Estetiği: Marcos’un Vedası
Alessandro Zagato, Çeviri: Derya Yılmaz