Mekân-Evi’min Modernage Şirketi’nde gerçeğe dönüşmüş hali, özgün planın esas olanaklarına işaret eden ölçekli bir modelini oluşturur. Bu da savunduğu ilkeyi ortaya koymaya yeter. Zaten beklenti şimdilik bundan ibaret. İlke: ev vasıtasıyla Zaman-Mekân-Mimarlığının ortaya konması. Bir Tek-Aile-Barınağı.
Mimarlığın hep üç yönü oldu: toplumsal, tektonik, strüktürel. Fakat Corbusier, Mies, Oud ve başkaları Ev kavramı ile yola çıktılar; Tek-Aile-Evi’yle. Ya da üç yönlü değil, Müşterek mimarlık ilkesiyle. Bir Ev Fikri ile işe başladılar, birleşik bir mimarlık dogması ile değil. Bilim olarak Mimarlık değil. Biyoteknik olarak Mimarlık değil (bedenin ruhsal, fiziksel, toplumsal, mekanik çevresi ile karşılıklı ilişkisi). Bu adamların işi Evlerle uğraşmaktır: Eğer izleyicinin yaratıcılığı varsa, estetik ya da teknik-işlevsel, yarım yamalak çözümlerden bir mimarlık ilkesi çıkarması mümkün olabilir…
Ben bu tür “tasarımlara” karşı çıkarak, hep –yeni Evleri, Fabrikaları veya her neyse o yapıları ortaya çıkaracak– yeni bir birleşik kuramın önceliği ilkesini savunageldim; tersini değil. Fark o zaman da buydu, hâlâ da bu. Hiçbir zaman inşa etmeye hevesli olmadım; şu an hiçbir yapı beni tatmin etmez. İhtimaller henüz olgunlaşmadı. Tabii meslekten olmayanlar ve uzmanlar modern bir evin (mesela Corbusier’nin bir evinin) mimarlığın nihai modern çözümü olduğunu düşünebilirler. Buna yanıt: Günümüzün tesadüfi el ve makine işçiliği ile tesadüfi kamu ve özel mülkiyeti koşullarında, Yapılarda organik sonuç alınması başarılamaz. Bir yandan da, daha böyle bir girişimde bulunmadan önce, birleşik bir mimarlık ilkesinin planı hazır olmalı. Bildiğim kadarıyla, 1924’te De Stijl’de yayınlanan manifestomda Zaman-Mekân-Mimarlığı diye tanımladığım ve 1925’te Paris’te düzenlenen Dünya Fuarı’ndaki “Mekânda Kent” ile gösterdiğim ilk girişimim dışında böyle bir plan bugün hâlâ yok.
Şimdiye kadar gördüğümüz çağdaş yapılar, Evler için veya Konut ya da kiliseler için projelerdir…
Bilim olarak Mimarlık henüz yerleşmedi.
Bir mimarlık ürününe değer biçerken, dayandığı İlke ile gerçekleşme düzeyi birbirinden ayırt edilmeli. Çünkü Mimarlık artık tek bir mesleğin ifadesi olmaktan çıktı; her birimi kendine özgü bir çeşitliliğin uyumu. Bunu eleştiriden kaçmak için bir bahane saymayın; aksine, kişisel olmayan, nesnel bir yargıya varmanın yegâne kıstası. Bir proje ancak
yasa izin verirse,
malik onaylarsa,
yatırılan para kâr getirirse
gerçekleşebilir. Baştan bu durumun farkında olmak, tartının o yönde ağır basmasını sağlar. Planlamacı tarafından her ikisi de baştan kesin olarak bilindiği sürece, Dogma ve Kısıtlamadan düzgün bir iş çıkar. Tabii ki ideal olan değil.
Fakat kısıtlamalar hep ilerici fikirlerle ilintilenmezler. Kimi zaman ilkelerle onları gerçekleştirecek araçların uyuştuğu da olur. Bizimkisi gibi, toplumsal formların belirgin olarak dönüştüğü zamanlar, organik sonuçların alınmasına elverişli değildir. Fakat yeni toplumsal değerler yerleşir yerleşmez, zaman-mekan da özünde var olanları ortaya koymaya hazır olur.
Bir geleneğin sınırları içinde tatminkâr olan herhangi bir iş, değerlendirmeden muaftır. O, zaten doymuş olana sunulan et yemeğidir.
Modernage’daki Mekân-Evi, bir Tek-Aile-Barınağı çözümü olmanın yanı sıra, iki modern mimarlık ilkesini de temsil eder: (a) mimarlığın Zaman-Mekân-Kavramı; (b) sürekli gerilmeye çalışan Kabuk-Strüktür.
Modern Age Mobilya Sergisi, 1933
Mekân Evi, 1933
Apartmanlara ve işçi konutlarındaki toplu yaşam alanlarına karşın, bağımsız tek-aile evi hâlâ bir gereksinim.
Mekân-Evi’ne özgü sorunları üçe ayırabiliriz:
1) Toplumsal
2) Tektonik
3) Strüktürel
Toplumsal
Bir Mekân-Evi’nin tektonik yanı ikincildir, birincil olan toplumsal gereksinimlerdir. Esas husus: aile yaşamının geleneklerin belirlediği sınırlamaları. Ev işlerini hafifletecek mekanik hizmetler ikincildir.
Anne-babaların çocuklar, erkeklerin kadınlar, yetişkinlerin küçüklerle düzgün ilişkileri.
Yer değiştirebilir eğitim. Kesinlikle sağlanması gereken fiziksel bölmeler.
Şimdiki koşullarda temel bir gereksinim olarak, ailenin her bireyi için, çekilebileceği özel bir yer.
Evin içinde yaşayan gruplar için yarı-mahrem yerler.
Ailenin tümü için dış dünyaya karşı mahremiyet.
Bireyler ve gruplar için içeride ve dışarıda yaşama alanları.
Tektonik
İster banliyöde, ister kırsalda olsun, bir ev için ayrılan alan mümkün olduğu kadar küçük olmalı ve fakat azami yaşama mekânı sunmalı. Mülkiyet, kira, vergiler kararı belirler. Asgari alanda azami mekân elde etmek esastır. Mekân-Evi-Kavramı bu açıdan bir çözümdür. Aynı alanda, herhangi başka bir konuttan daha fazla yaşanabilir mekân sağlar. Bir, iki ya da üç katlı bir tek-aile-evini TEK MEKÂN BİRİMİ addeder. İç bölmeler, tıpkı dış kabuk gibi, hafif malzemeden yapılır; kolaylıkla monte edilebilen, kullanılabilen ve sökülebilen bir ev. Başka bir deyişle, böyle bir yapının hareket kabiliyeti öncekilerden çok fazladır. Dolayısıyla, arsayı terk etmek gerekirse, bir arsayı başka bir arsayla takas etmek de kolaylaşır.
Ev, bireye enerji vermeli, onu beslemeli. O da evden aldığı enerjiyi dış dünyaya akıtabilmeli. Dış dünya: ailesi ya da dışarıda herhangi bir grup. Ev şu iki yönlü ilkeye göre inşa edilir: işgal ettiği alanın tamamı içinde her bölümün hacmini genişletip daraltabilen bir esneklik.
Herhangi bir bölümün kullanımını, işlevinin gerektirdiği süreyle sınırlamayı göze aldığımızda, zaman unsuru mekâna dönüşmüş olur. Tüm ev küresinin mutfak, garaj ve depo dışında kalan parçaları evin içindeki yaşam hangi işlevleri gerektiriyorsa o kadar farklı işleve dönüştürülebilir. Mesela: eğlenme, çalışma, uyuma, vb.
Aile bireylerinin veya konukların biraraya gelme ya da ayrılma taleplerine göre tüm ev küresi daha küçük parçalara bölünebilir ya da daha büyük parçalar oluşturacak biçimde açılabilir. Odalar değil parçalar; çünkü parça deyince bütüne aidiyeti anlaşılır oysa “oda” kendi içinde biten bir birimdir. Bu genişleyip daralabilme imkânı evi yapan temel kavramdır. Bu imkân şöyle sağlanır:
1) Mekânı yatayda bölen birkaç kademede döşemeler (Statik Nitelikte Ayırma). Bu farklı döşeme seviyeleri tüm mekân içinde farklı mekân yükseklikleri meydana getirir. Statik nitelikte bir ayırma. Aynı zamanda yapı ekonomisinde önemli bir unsur. Böyle bir “statik esneklik” korunma ve sığınma duygusu yaratmak için önemlidir.
2) Yarı-statik düşey ayırıcılar (çoğu kez duvar ya da bölme diye adlandırılırlar) öyle konumlanırlar ki, mekânın kolaylıkla genişleyip daralabilmesine imkân verirler. Basit hareket mekanizmalarına ve ses yalıtımı ile ışık ve hava koşullarını denetlemeye yeterli nitelikte farklı malzemelere sahiptirler.
Strüktürel
1) Çatı. Barınağın karşılaması beklenen asıl strüktürel gereksinim, koruma: hava koşullarına dayanıklı bir örtü. İkincisi: mekânın etrafının çevrilmesi. Üçüncüsü: zemin. Çatı konstrüksiyonu yapı inşasının en vazgeçilmez işi. Çağlar boyunca inşa tekniklerinin gelişimi en iyi çatı konstrüksiyonundaki değişimlerle izlenebilir. Öncelikle, yağmura, rüzgâra ve yangına direnciyle. İkinci olarak, geçtiği açıklıkla. Basınca ve gerilmeye dayanan öğelerle çatı konstrüksiyonları bugüne kadar gelir dayanır. Çelik çatı konstrüksiyonu, ahşap çatı konstrüksiyonunun çelik malzemeyle taklidinden ibarettir. Çelik profil, sadece ahşap kirişin daha dayanıklısıdır. Yatay ve düşey taşıyıcıların bağlantısı ahşapta nasılsa çelikte de tam öyledir. Beton ve çelik çatı çözümü farklı malzemelerden oluşur; birbiriyle ilgisi olmayan malzeme katmanları (zift, keçe, metal, kâğıt, seramik, çelik, beton vb.) tek kütle haline gelemeden zorla biraraya getirilir (perçinlenerek, lehimlenerek, yapıştırılarak, vidalanarak, vb.).
Dolayısıyla, bu tür yapıların hava koşullarına direnci sınırlıdır. Ve mantıken, güvenliklerini sağlamak üzere bakım masrafları da artacaktır. Mühendislik bilir ki, çelik, cam, beton ya da başka bir malzeme, farklı genleşme katsayılarına sahiptir ve ilintilenmeleri ancak zorla gerçekleştirilebilecek bir külfettir. Böyle bir zorlama ne kadar güçlü olursa olsun, birliği uzun süre korumaya yetmez. Çok katmanlı birimleri oluşturmaya zorlanan farklı malzemeler sürekli kendilerine gelmeye çabalarlar. Mekân-Evi çok malzemeyle değil, tek malzemeyle inşa etmeye çalışır. Biraradalığın yerine aynılığı getirmeyi çabalar. Tek malzemeden imal edilmiş çatı nihai amaçtır.
Doğal yapı malzemelerinden tümüyle vazgeçilmez. Doğal ürünler (tuğla, taş, vb.) ile makine-üretimi malzemelerin yan yana kullanılması yetmezmiş gibi, bir de doğal malzemelerin makine-yapımı taklitlerinin ortalığı kaplamasıyla, yapı inşaatında mantığa aykırı bir hal zirveye ulaştı. Kütükten yapılmış bir kulübenin inşa mantığı, modern gökdeleninkine göre çok daha tutarlıdır.
2) Sürekli Gerilme. Bir kirişin uzunluğunu belirleyen yontulduğu ağacın doğal boyundan daha büyük bir açıklığı geçebilmek için ahşap kafes kiriş icat oldu. Şimdilik çelik kafes kiriş onu taklit etmekle yetiniyor: birbirine perçinlenmiş basınca ve gerilmeye çalışan birçok çelik yapı elemanı. Kuşku yok ki yeni bir inşa yöntemi henüz bulunmadı. Farklı malzemelerin birarada kullanıldığı karmaşık çözümlerden sadeleştirmeye doğru geçiş halindeyiz. Bir sonraki sadeleştirilmiş inşa yöntemi: pres döküm birim – çatı, döşeme, duvar ya da kolonun pres döküm parçaları değil; dört ayrı yapı elemanı olan çatının, döşemenin, duvarın, kolonun yerine tek ve sürekli bir yapı birimi. Böyle bir yapıya tek-parça-kabuk ismini veriyorum. Kolay kurulur. Ağırlığı en aza indirir. Yeri değiştirilebilir. Çatı, döşeme, duvar, kolon ayrımını sona erdirir. Döşeme duvara, duvar çatıya, çatı duvara, duvar döşemeye devam eder. Şöyle de denebilir: basınç sürekli gerilmeye dönüştürülür.
Yumurta-kabuğu konstrüksiyonu bizi en az güçle iç ve dış kuvvetlere karşı en fazla dirence ulaştıran bildiğimiz en mükemmel yol. Basitliğinden öğrenecek çok şey var. Bu demek değildir ki ev illa yumurtaya benzemeli. İç ve dış kuvvetlere en dirençli, ideal ev biçimi oval değil küremsi matristir: basık bir küredir. Enlemesine kesiti daire, uzunlamasına kesiti elips. Burada kurulan düzen, tanımlanan mekânda beden-hareketinin dinamik dengesiyle ilişkilenen organik bir kuvvet haline gelir. Sadece hidro- ya da aero-dinamiğin bir uyarlaması olmaktan çok, karmaşık bütünün ayrılmaz bir unsurudur. Bu işlevi mekânın kendi dinamiği diye adlandırıyorum.
F. Kiesler, “Notes on Architecture, the Space House”, House, Hound & Horn (Ocak-Mart 1934), s. 292-297.