Asıl mesele, her tür korkuyu uzak tutan ve yumuşak paralel şekiller halinde, dar ve geniş açılar halinde yer değiştiren sarsıntılar, kasılmalar ya da tüylü dalgalanmalar arasından nasıl geçileceğini bulmaktır. İnsan, menşesinin meçhul dürtmelerinin hasretini çeker: kendisini nemli yüzeylerle çevreleyen ve arka planda annenin sesiyle kanın, gözün hemen yanında aktığı menşesinin.
İnsan öyle bir tutulsun, öyle bir kabuk bağlasın ki en sonunda buruşuk bir ebrulu kâğıttaki desenler, bir ekmek kırıntısı, kasavetli bir duman, kendisine dudaklar arasındaki bir gözbebeği gibi görünsün.
Sıradan malzemeleri biraraya getirmekten ibaret teknikleri bir kenara koyalım; ayrıca nihai bir tiyatronun, hem işlenen konu hem oyuncu, hem sahne hem de hayatındaki fuzuli şeyler arasında sessiz sedasız yaşayıp gittiği bir tiyatronun ortasına bu teknikleri pervasızca koyan kişiyi bertaraf edelim. Bütün üslupları ve afili katmanlarıyla tarihin her evresini öyle bir alaşağı edelim ki tozlar uçup gitsin ve ortaya çıkan havai fişek gösterisi adeta mekân yaratsın. Dönüp duran duvarlar arasında hiç kıpırdamadan duralım ve böylece sokaklardan ve çalışmaktan oluşan kabukları tırnaklarımızla söküp atalım.
Şekillerini kaybeden ve içimizdeki korkulara eşlik eden, ıslak çarşaflar gibi duvarlara; dişetlerini dudak heykelleri misali uyandırabilecek biçimlere ve bunların renkli gölgelerine bağırıp çağıran bir ışık düşüren bölmeler arasında sallanan kollara ihtiyacımız var.
Apartman dairesinin maketi: Mekân, dikey insana dair bir bilinç yaratmaya uygun bir mekândır. Farklı düzlemler ve korkuluksuz merdivenler boşluğa hükmetmeye imkân verir. İyon üslubundaki sütunun psikolojik bir niteliği vardır. Koltuklar esnek ve şişmedir. Kullanılan malzemeler: şişirilmiş kauçuk, muhtelif kâğıtlar; beton, alçı; rasyonel mimarlığa özgü yapı donatıları.
Dirseklerine dayanan başkahramanımız kendini deforme hisseder; o kadar ki koridorda spazmlar geçirir, sendeler, eşit kenarların verdiği başdönmesi ile emmenin verdiği korku arasında kalakalır; nihayet varoluşlarını ahşapla ya da şevkle tasvir eden nesnelere ait sonsuzluğa çok kısa bir zaman dilimi dayatmaya çabalayan saatin farkına vardığında afallar ve bu varoluşun hep tehdit altında olduğunu bilir. Ayrıca, basbayağı kendi üzerine kaplanabilecek ve organlarımızı, rahat rahat ya da ıstırapla, en yüksek bilinç düzeyine taşıyarak, bir komutla zihnimizi uyandırabilecek yüzeylere sahip olmak ister. Bunun için bedenin sanki bir kalıba, hareketlerimizi temel alan bir kalıba girmesi gerekir; öyle ki beden bu kalıpta, kâh boyun eğen kâh kafa tutan hayat denen hayhuyun hiç bozamayacağı bir özgürlüğe kavuşacak, hep merakımızı celbeden o hayatla hiç ilgilenmeyecektir.
Sivri uçları paratoner olan dişlere yönelik nesneler, bizleri yorgun düşürecek ve artık gök mavisi olmayan, ama savaşmamızı sağlayan bir havada bizleri meleklerden kurtaracaktır.
Kaldı ki hiç duyulmadık bir yapısı bulunan yarı açık diğer nesnelerin keşfi erkeklere kıyasla kadınlarda daha şiddetli arzulara, hatta vecde neden olur. Öyle ki son derece şiddetli dalgalanmalara dair bilgiler, ağaçların ve bulutların, hep aynı şekilde geçip giden günlere açılan pencereden, dış dünyadan adeta kesilip çerçevelenmiş pencereden dışarıya açılmasını telafi edebilir.
Bir köşede keskin kıvrımlarımızı saklayıp ürkek olduğumuz için yakınırken, bir dantel, fırça ya da bambaşka bir nesne bizleri idrak konusundaki acizliğimizle yüz yüze getirir. O andan sonra da buna tepki olarak, bilinçli bir şekilde üst üste eldiven giymiş bir el bağırsakları kurbanlarla ovuşturacak ve bu da insanda bir letafet meydana getirecektir.
Son derece iştah açıcı ve düzgün profillere sahip mobilyalar ilerleyerek, hiç beklenmedik yerlerden çıkar gelir, sanki suda yürüyormuş gibi kaybolur gider, çöreklenir, yuvarlanır, ta ki bir aynadan öbürüne yansıyarak, içinde yaşanabilir yeni bir mimari mekân ortaya çıkaran tarifsiz bir güzergâh çizen bir kitap haline gelinceye dek.
Bu mobilyalar, bedeni koltuğun dik açısına ilişkin geçmişinden kurtaracak, seleflerine ait üsluptan kökten kopacak, dirseklere, ense köküne açılacak ve bilinç kazandıran organa ve hayatın yoğunluğuna bağlı olarak sonsuzca hareket edecektir.
Hepimize bulunacak göbek bağları bizleri diğer güneşlerle, adeta plastikten psikanalitik aynalar gibi iş görecek tam anlamıyla özgür nesnelerle iletişime sokacaktır. Ayrıca maskeli itfaiyeciler mola verdiklerinde gölgelere en ufak zarar gelmesin diye çömelecek ve hanımefendiye güvercinlerle dolu bir kart ve bir kutu tarlakuşu sesi verecektir. Dik açılı sindirimlere karşı, yani insanın sayıları sanki birer fiyat etiketiymiş gibi düşünerek, şeyleri de pek çok an arasından sadece tek bir anlığına görerek bitap düştüğü sindirimlere karşı çığlık atmak gerekecektir.
Memeleri lime lime olmuş bir kadının yumruklarına benzeyen kenetlenmiş parmaklar sayesinde mekânın sertleşmeleri ve yumuşamaları hissedilebilecektir.
Böylece güneşin bizlere sunduğu sakil ve hırpani zamanı boşa harcamaya başlayacak ve annelerimizden ılık dudaklı bir yatakta yatmalarını isteyeceğiz.
[Roberto] Matta Echauren, “Mathématíque sensible – Architecture de temps”, Minotaure, 11 (Bahar 1938).