İnsanlık, evrensel ölçekte yeni bir bakış açısına, bir başka deyişle, yeni bir düşünce tarzına ihtiyaç duyuyordu. Fakat, düşünce alanında tarihsel değişimler ancak toplum bir bütün olarak farklı bir şekilde organize olduğunda veya yeni bir toplumsal sınıf ortaya çıktığında gerçekleşir. 19. yüzyılda tam da bu türden bir sınıf ortaya çıktı – endüstriyel proletarya.
Bu sınıfın gündelik ilişkileri, çalışma ve mücadele koşulları, daha önceleri var olmayan o düşünme tarzını, henüz gelişmemiş olan o bakış açısını doğuracak olan koşulları içinde barındırıyordu. Bu bakış açısını geliştirmek, hayata geçirmek ve ifade etmek için zamana ihtiyaç vardı; ama şimdi bu bakış açısı yeterince net ve temelleri ortada.
Monist, bilimsel olarak düzenlenmiş düşünüşün gelişiminin önündeki engeller uzmanlaşma ve anarşik olarak parçalanmış emek sistemiydi. Makine üretimi ve genel olarak istikrarlı toplumsal yaşam koşullarında, proletarya, uzmanlaşma ve anarşi ruhunun üstesinden gelmesini sağlayacak çıkış noktasına sahipti.
Makinenin mükemmelleştirilmesiyle beraber işçi rolü de karakter değiştirdi. İşbirliği alanındaki en derin ayrılık, organizatörü icracıdan, kafa emeğini kol emeğinden koparan ayrılıktı. Bilimsel çalışmada, işçinin emeği her iki türü de içerir. Organizatörün işi, uygulamayı sevk ve idare etmek ve denetlemektir; icracınınki ise, emeğin nesnesi üzerinde fiziksel etkide bulunmaktır. Makine üretiminde, işçinin faaliyeti, “demirden kölesi”nin, yani makinenin üzerinde fiziksel etkide bulunarak onu sevk ve idare etmek ve denetlemektir. Burada, emek gücünün unsurları, daha önce yalnızca organizasyon işlevinden beklenen unsurlarla aynıdır: Teknik yeterlilik, işten anlama, arıza durumlarında inisiyatif alma ... Bunlara ilaveten, eskiden beri icra işlevini tanımlayan el becerisi, hızlı ve verimli çalışma gibi unsurlar da emeğin alanına dahildir. Makine üretimi emekleme aşamasındayken; yani, işçi, makinenin canlı bir uzantısıyken; işi, el becerisi kullanarak makinenin işlemini mekanik bir şekilde tamamlamakken, farklı türdeki bu emek unsurlarının bileşimi ancak belli belirsiz bir şekilde hissedilebiliyordu. Makine mükemmelleştirilip daha karmaşık bir hal aldıkça ve kendi kendine işleyen bir tür “otomatik” mekanizmaya dönüşme yolunda hızlı adımlarla ilerledikçe, işin özü de insan denetimi, zamanında müdahale ve sürekli etkin dikkatte yatmaya başlıyor ve emek türleri arasındaki kaynaşma daha keskin ve net bir şekilde ortaya çıkıyor. Şimdikinden bile daha üst düzey bir makine –kendi kendini düzenleyen mekanizma– geliştirildiğinde bu bileşme tamamlanacak. Şüphesiz bu geleceğin işi; ama bu birleşme eğilimi, şimdiden, “kafa” emeği ile “kol” emeği arasındaki eski kopukluk konusunda işçinin kafasını karıştırmaya yetecek kadar açık bir şekilde seçilebiliyor.
İşbölümü, rekabet ve insanın insanla mücadelesinden doğan toplumsal anarşiye gelecek olursak, emekçi sınıfının büyümesiyle beraber, o da, aynı şekilde, bölücü etkisini yitiriyor. Bunun sebebi, anarşinin, iş ortamından uzaklaştırılması. İşyerinde yoldaşça temas ve sermaye karşısında müşterek çıkarlar proletaryayı, çeşitli sınıf örgütleri etrafında buluşturuyor. Bu da, kaçınılmaz olarak bizi yavaş yavaş dünya birliğine götürecek.
Aleksandr Bogdanov, "Proletariat and the Universal Organizational Science" metninden seçilmiş bölümler, Essays in Tectology içinde, “What is Organizational Science” adlı 1. bölümün altbaşlığı, çev. Goerge Gorelik (California: Intersystems Publication, 1980) s. 1-4.