-
10/10/2018
Romantik sanat ve edebiyatın tamamı bir anlamda hipokondriyaktır: kendi benliği ile dünya arasına sağlam bir sınır çizemediği için suçluluk duygusunun etkisiyle ilaç bağımlısı olan, veya her an gelecek ölüm saplantısıyla kendini hırpalayan bir şair...
-
5/6/2018
Marcel Proust’un büyük romanı "Kayıp Zamanın İzinde"yi bir Gotik katedralin mimarisine benzetenler çok olmuştur, çünkü ikisinde de en ufak ayrıntılar bile kendine ait bir yere sahiptir. Proust’un kendisi de, kitabını “bir katedral gibi inşa etmeyi”, “bir kilise gibi kurmayı” amaçladığını yazmıştır.
-
26/12/2013
Proust’a göre, unutmak, hafızanın antitezi değildir; bilakis hafızanın en büyük başarısıdır. Proust’un derdi, geçmişi deşmek, yok olmuş bir cevheri yeniden yakalamaya çalışmak ya da geride kalmış bir devrin başarılarına dönmeye çalışmak değildir. Hele nostalji hiç değildir. Onun arzusu, olasılıkların henüz yerle bir olmadığı, fırsatların henüz kaçırılmadığı bir zamana dönmektir.
-
25/12/2013
Acaba Proust, son fotoğrafını çekecek Man Ray’in elini de kendi isteği doğrultusunda yönlendirmiş olabilir mi? Ömrünün son senelerini, kendine özel tiyatrosunun emprezaryosu, sahne yönetmeni ve başrol oyuncusu gibi geçiren Proust; ışığı, perdeyi, müziği, sahne donanımını ve ziyaretçilerin sahneye giriş sırasını titizlikle ayarlayarak, yaşam alanını bir fotoğrafçı stüdyosuna çevirmiştir adeta.
-
24/12/2013
Bazı okurlar, Proust’un bunun gibi pasajlar aracılığıyla kendi ölümünü tanımlamaya çalıştığını iddia eder. Yazar bu şekilde deneyimin normal akışını tam tersine çevirmiş olur. Roman, yaşanmışlıkları edebi üretimin hammaddesine dönüştürmek yerine, kendisini kaleme alacak hayatın kaba bir taslağını oluşturur: hayat, yazılı dökümünün geriye yönelik etki eden bir ürünü olur.
-
23/12/2013
Proust’un en derin içgörüsü, nesnenin bu şekilde cansızlaştırılmasının yaşayan öznenin de cansızlaştırılması anlamına geldiğini göstermesidir: Her müze (Adorno’nun da dediği gibi) bir mozoledir ve üstelik mezar da nesnenin sahibi için kazılmıştır.
-
2/7/2012
Kimi insan vardır, kendisine zevk veren bir kitabı, tıpkı çiçekleri, güneşli günleri veya kadınları sever gibi sevmekle yetinir. Kimiyse, hakikate olan ölçüsüz saygısının azabı içinde, aldığı zevkin derinliğinden ve meşruiyetinden emin olma arzusuyla her şeyin tadını kaçırır.