Saatchi & Saatchi, Charles Saatchi ile kardeşinin 1970'te Londra'da kurduğu, dünyanın en büyük reklam ve iletişim şirketlerinden biridir. 1979’da Thatcher'ı iktidara getiren seçim kampanyasını yöneten Saatchi & Saatchi'dir. Charles Saatchi bu yıllarda hemen hiç tanınmayan genç Britanyalı sanatçılardan bir koleksiyon kurar ve 1985'te bu koleksiyonunu sergilemek üzere Londra'da bir çağdaş sanat müzesi açar. Thatcher'la ilişkisinin sağladığı politik güç sayesinde, prestijli kamu müze ve galerilerinin yönetimine katılır ve buralarda yoğun olarak sanatçılarını göstermeye başlar. Bu yolla ve markalandırma becerisiyle, sadece Britanya'da değil, bütün dünyada etkili olacak bir akım yaratır: Young British Art. Ve sonunda bütün bu projeyi spekülatif bir operasyona dönüştürür. 1992'de yapılan bir hesaba göre bu operasyondan kazandığı para en az 15 milyon sterlindir. 1998 sonunda da 130 çağdaş işini birden Christie's müzayede evinden satışa çıkarır. Kısacası, bu yazıda yakındığı durumun birinci derecedeki sorumlularındandır - e.n.
Bugünlerde sanat eseri satın almak, her anlamda, tartışmasız bir görgüsüzlük haline geldi. Sanat koleksiyonculuğu, sonradan görme Avrupalı göçmenlerin, hedge fon zenginlerinin, gösteriş budalası banliyölülerin; şık oligarkların ve petrol zenginlerinin; ve mastürbasyon düzeyinde kendini önemseyen sanat tacirlerinin yeni eğlencesi haline geldi. Bu tayfa, bu yıl Venedik’teki görkemli sanat bienalinde, birinci sınıf yatlarında sarmaş dolaş görüldü. Venedik Bienali şimdilerde, Noel’i muhakkak St. Barts’ta geçiren, Ağustos’ta mutlaka St Tropez’e giden yeni sanat dünyasının gidilecek yerler listesinin olmazsa olmazı konumunda – o partiden bu partiye koşturup poz kesmekle, şaşaalı ortamlarda sosyalleşmekle geçen baş döndürücü hayatlar…
Kültürlü, zarif, ve tabii müthiş zengin görünmek az buz iş değil, bu işin en gözde şartı da sanattan anlamak.
Peki bu insanların herhangi biri sanat eserlerini görmekten gerçekten zevk alıyor mu? Yoksa, sahip oldukları birkaç –yüzen ya da sabit– evi süslemek üzere, ne kadar zengin ve havalı olduklarını insanların gözüne soka soka müzayede evlerinden abartılı fiyatlara aldıkları, kolaylıkla kabul gören, büyük marka haline gelmiş resimlere sahip olmayı mı seviyorlar sadece? Onların yegâne zevki, bu süsleri, üzerlerinde nasıl bir etki bırakacağını görmek için cici dostlarına göstermek ve ağızları bir karış açık kalışlarını izlemek.
Bu koşullarda, über sanat tacirlerinin, sanatın şimdilerde süper-zenginler üzerinde sahip olduğu mistik gücü kullanarak bunca başarılı olmalarına şaşmamak gerek. Yeni koleksiyoncular (ki bazıları ticaret zekâları sayesinde defalarca milyarları buldu), çevrelerini düşman çatlatacak başyapıtlarla donatmış ince zevk sahibi ve havalı insanlar gibi görünmelerine yardım eden sanat tacirleri veya danışmanlarına minnet ediyorlar.
Daha bir süre öncesine kadar, güncel sanata [current art] duyulan ilginin yayılmasına yardımı olacak her şeye olumlu bakmak gerektiğine inanıyordum; sanatın, onunla ilgilenmeye hak kazanmış bir avuç meraklıyla sınırlı olmasını istemek için insanın elitist bir züppe olması gerekir diye düşünüyordum. Ama yeni sanat dünyası, benim gibi kendi çıkarını düşünen narsist bir gösterişçi için bile fazlasıyla utandırıcı. İfrata varan gösterişçilikte, kimse zahmet edip eserlere bakma gereği duymuyor. Dünyanın dev sanat partilerinde, kimse ilgilenmediği için yalnız kalan tek şey, sanat. [...]
Charles Saatchi’nin, Guardian’da yayınlanan The Hideousness of the Art World başlıklı yazısından seçilmiş pasajlar.