Tarihe baktığımızda, fiiliyatta sanat ile tekniğin birbirinden ayrı olmadığını görürüz. Sanat ile teknik el ele gider… İnsanlık tarihinin büyük kısmı boyunca alet ile nesne, sembol ile amaç, aslında birbirinden ayrılmış değildi.
Metropolün “büyümesi” denen şey aslında kesintisiz bir proletarya takviyesi sürecidir – yeterli doğal ve kültürel kaynakların bulunmadığı bir çevreye ayak uydurabilen bir proletarya...
Tüm sembollerini değersizleştiren bir çağ, makinenin kendisini evrensel sembole, tapılacak bir tanrıya dönüştürdü. Bu koşullar ne sanatın ne de tekniğin hayrınadır...