Antik çağın matematiğinde sayılar formları, yani aritmetik geometriyi önceler. Ne var ki sayılar formlarla ifade edilir. Eski Mısır’da sayılar resimliydi.[1] Formlar kozmik armoninin ikonografisidir. Bir gösterge sistemi kurarlar ve bunun üzerinden bir dil oluştururlar; bu diller yazılır ve okunur.
Kepler’e göre geometri “Tanrı’nın kendisidir ve Tanrı dünyayı geometrinin sağladığı modellere göre yaratmıştır… ‘Geometrik Tanrı’ göksel kürelerle varoluşun dört temel elementi bileştirirken Satürn-Jüpiter küresini ‘toprağı’ temsil eden altı yüzlü küple, Jüpiter-Mars küresini ‘ateşi’ temsil eden piramitle… eşleştirmiştir.”[2] Küre çemberden, küp kareden, piramit üçgenden ürer. Kozmosun temel formları bunlardır. Dolayısıyla da mimarlığın...
Kepler, Mysterium Cosmographicum, 1660. Kepler’e göre “Geometrik Tanrı” beş elemente beş geometrik şekil tahsis ediyor ve bunları göksel kürelerle eşleştiriyor. Örneğin Satürn-Jüpiter küresi 6 yüzlü küple eşleşiyor.
Çember/küre
Her şey formunu Sayıların ve İdeaların devinimi sayesinde Düzen-Veren-Bir’den aldı.
Platon
Tanrısal geometrinin en mükemmel formu çember ve çemberlerin oluşturduğu küredir. Platon “evren Tanrı tarafından kendi kusursuzluğunun alameti olarak yaratılmıştır… Ve Tanrı ona en mükemmel şekil olan küre formunu vermiştir.”[3] Kozmos merkezde dünyanın, en dışta yıldızlara ait burçlar kuşağının (primium mobile) olduğu, gezegenlerin yörüngelerine ait kusursuz çemberlerden oluşur.
Cellarius, Makrokozmik Armoni, 1660. Makrokozmosta göksel küreler, en dışta burçların kuşattığı çemberlerle temsil ediliyor.
Tanrı’nın yarattığı bütün eserler bir çember etrafında devinir ve geldikleri yere dönerler. Bir’den gelip Bir’e dönerler: Omnia ab uno, omnia ad unum. Çember formu bu ilkenin ifadesidir. Tam ortasında bir nokta olan çember, zamanı da anlamdırır: Çember sonsuzluk, ortadaki nokta ise zamanın yoğunlaştığı andır. İşte mikrokozmos ile makrokozmosun birliği böyle ifade olur. Bir noktayı merkez alarak çember çizmenin aleti olan pergel bu nedenle kutsaldır. Kozmosun kusursuz geometrisinin yüce mimarı olan Tanrı pergelle yaratır ve ölçer.[4] Mimarlar da pergel sayesinde Tanrı’nın ilahi geometrisini keşfederler. Modern zamanlarda pergel Aydınlanma’nın ve Bilimsel Devrim’in ilahı Isaac Newton’a devrolur. William Blake’in Newton’u pergeliyle evreni ölçerken/tasarlarken gösteren tabloları bu konuda ikoniktir.
Evrenin mimarı olarak Tanrı, Bible Moralisée, 1250.
Sol: William Blake, Ancient of Days, 1794. Sağ: Blake, Newton, 1795.
On ciltlik De architectrura eseriyle (MÖ 27) Batı mimarlığının düsturunu ortaya koyan Vitruvius’un geometrisindeki temel form çemberdir. Onun tiyatro mimarlığının prototipini oluşturan tasarımları bunun en esaslı örnekleridir. Vitruvius tiyatroyu trajediyle ortaya çıkan kozmik bir yer olarak tanımlıyor. Ona göre “hem mekânsal hem zamansal bir düzen ortaya çıkaran mimarlık işte burada meydana geliyor”.[5] Tiyatro, yıldızların müzikal armonisinin mimarlığı. Bunun geometrisi de çemberin çevrelediği 12 uçlu yıldız. Bu yıldız, çemberi 12’ye bölen 4 üçgenden ya da 3 kareden çıkıyor. Böylece çember, diğer iki temel formla birleşmiş oluyor.
Rönesans’ın neo-Platoncu âlimi Giulio Camillo (1480-1544), tiyatroyu bütün hafızayı ya da bütün bilgiyi içeren çembersel bir mimari olarak tahayyül etmiştir. Zamanında Erasmus’a yazılan bir mektuba göre (1532) Camillo, “tiyatrosunun zihnimizi ve ruhumuzu inşa ettiğini söylemektedir… İnsan aklının tasavvur edebileceği ve gözlerimizle göremeyeceğimiz her şeyin… bu tiyatroda bir çırpıda açığa çıkıvereceğini savunmaktadır: tanrılar/yıldızlar, cennet/cehennem, sanat/tabiat…”[6] Camillo’nun “hafıza tiyatrosu” Vitruvius’un geometrisinin ve yedi sayısına ait mitolojilerin bir uyarlamasıdır. Tiyatroyu yedi sütun taşır; yedi kademeden oluşur ve her kademe yedi gezegeni temsil eden yedi geçite ayrılır; her geçitteki çıkışların sayısı da gene yedidir. Bilginin matematiği, çember formu ve yedi sayısıdır.
Vitruvius tiyatrosunun geometrisi.
Camillo’nun hafıza tiyatrosu
Çember nihayetinde bütün bilginin geometrisini oluşturur. Bunun en efsanevi örneği Oxfordlu hekim Robert Fludd’ın (1574-1637) “Bütün Tabiatın Aynası ve Sanatın Simgesi” adını verdiği tasarımıdır. Çemberlerin zirvesindeki “Tanrı evreni hiçliğin bulutlarından yaratmaktadır… Göğsündeki Güneş ve kasığındaki Ay’la güzel bir bakire olarak tasvir edilen Tabiat’ın kalbi yıldızlara ışık veriyor. Sağ ayağı dört temel elementten toprağın, sol ayağı da suyun üstünde duruyor. Bunlar da onlarsız hiçbir şeyin yaratılamayacağı sülfür ve civayı simgeliyor. Tabiat’ın yardımcısı sanat: Tabiat’ın maymunu. Varlık zinciri onu Tabiat’a ve onun aracılığıyla da Tanrı’ya bağlıyor… Sanatlar dört çemberle temsil ediliyor: Serbest sanatlar (veya temel bilimler: mühendislik, kozmografi, astronomi, aritmetik, müzik geometri, resim ve istihkâm); hayvanlar âleminde tabiatı ikame eden sanatlar (tıp, arıcılık, ipekböcekçiliği, kuluçkacılık); bitkiler âleminde tabiata yardımcı olan sanatlar (ağaç aşıcılığı ve toprağın işlenmesi); madenler âleminde tabiatı düzelten sanat (damıtma)…”[7] Fludd’ın epistemolojik geometrisiyle Diderot’nun modern ansiklopedisi arasında sadece bir yüzyıl vardır.
Robert Fludd, “Bütün Tabiatın Aynası ve Sanatın Simgesi”, Utriusque Cosmi, 1617.
Üçgen
Platon’un diyaloglarından Timaeus, “matematik üzerine kurulmuş olan ilk kozmolojidir”.[8] Dört temel elementin (toprak, su, hava, ateş) çember çevresinde durmadan doğumdan yıkıma doğru devridaimine dayanır. Timaeus’un evreninin ilkesi güzelliktir; dolayısıyla simetridir, armonidir. O nedenle küre formundadır. Çünkü küre “bütün formlar içinde en mükemmelidir”.[9] Ancak elementleri üçgenler tanımlar. Çembersel simetriyi kuran bir altıgen oluşturan altı dik açılı üçgendir. Yani Platon’un kozmolojisinin geometrisi üçgenler üzerine kuruludur.
Timaeus’un evreni.
Figura paradigmatica
Üçgenlerin belirlediği bir başka evren tasavvuru Figura paradigmatica. Birbirine geçen iki üçgenden biri birlik (unitas) diğeri başkalık (alteritas). Bu üçgenler (piramitler) bir karşıtlıklar geometrisi kuruyor: Tanrı-boşluk, aydınlık-karanlık, evrensel-tikel, erkek-kadın. Yükselme ve alçalma, ilerleme ve gerileme özdeş. Birinin ilerlemesi ötekinin gerilemesi. “Tanrı’nın dünyada olmasıyla dünyanın Tanrı’da olması eşit derecede geçerli.”[10]
Kozmik geometriyle ilgili sembolizm, aslında üç temel formu birleştiriyor: aşağıdaki resimlerde görüldüğü gibi, çemberin sarmaladığı üçgen, onun kuşattığı kare ve onun çevrelediği merkezdeki yeni bir çember – Bir’den çıkıp, Bir’e dönüş… Evrenin olduğu kadar simyanın “felsefe taşının”da sırrı.
Fludd’ın efsanevi eseri Utriusque Cosmi’de siyah kare, her şeyden önce var olan kaosun karanlığını temsil ediyor; hiçliği… Ardından çember formundaki tanrı bu karanlığa ışık saçarak kozmosu yaratıyor. Siyah Kare, uzun yıllar sonra, 1915’te Petrograd’da açılan sergide Maleviç’in süprematizminin manifestosu olarak karşımıza çıkıyor. Süprematist mimarlığın ikonu oluyor.
Kaosun karanlığında ortaya çıkan her şeyin tükenmez kaynağı olan ışık. R. Fludd, Utriusque Cosmi, 1617.
Işığın ortaya çıkmasından önceki kaosun karanlığı. R. Fludd, Utriusque Cosmi, 1617.
[1] Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, çev. Mustafa Küpüşoğlu (Kabalcı, 2000) s.15.
[2] Alexander Roob, Alchemy and Mysticism (Köln: Taschen, 1997) s. 623, 624.
[5] Alberto Pérez Gomez, “Chora. The Space of Architectural Represantation”, Chora: Intervals in the Philosophy of Architecture içinde (Montreal: McGill University, 1994) s. 32.
[6] Frances A. Yates, The Art of Memory (University of Chicago Press, 1984) s. 130, 131. [Türkçesi: Hafıza Sanatı, çev. Ayşe Deniz Temiz (Metis Yayınları, 2020)].
[7] Elian Hooper-Greenhill, Museums and the Shaping of Knowledge (New York: Routledge, 1992) s. 111.
[10] Roob, Alchemy and Mysticism, s. 274.