Julien Torma 1902’de Fransa’nın kuzeyinde doğdu ve 31 yıl sonra Tirol’de kayıplara karıştı. Arthur Cravan gibi, Torma’nın da hayat hikâyesine, özellikle nasıl kaybolduğuna dair bilgilerimiz son derece sınırlı; dolayısıyla bu metinde, büyük ölçüde, Torma’nın Max Jacob, René Daumal ve Robert Desnos’la yazışmalarından edindiğimiz bilgilerden yararlandım. Torma’nın, tıpkı Jacques Vaché gibi, ne yaşarken ne de ölümünden sonra edebiyat alanında yer edinmek gibi bir derdi olmaması, hayatıyla ilgili bilgilerin yetersizliğine tuz biber ekiyor. Kısa ömrü boyunca bazı yazıları yayınlandıysa, bunu planladığından değil, tamamen kaza eseri (daha doğrusu, tesadüf eseri) ve genellikle istemeye istemeye olmuştu. Son olarak, o da Rigaut gibi 1920’lerin başından itibaren Paris’teki Dadacılar (ve sonra, Breton’a isyan eden sürrealistler) çevresine yakın olmuşsa da –gerçi Torma’nın durumunda bu biraz gönülsüzceydi– düşünceleri dönemin kıstaslarıyla bakıldığında bile o kadar nihilistti ki, yazıları zaman zaman dikkatsiz okurların pastişle karıştırabileceği bir niteliğe bürünüyordu. Göreceğimiz gibi, Torma’nın –politik, toplumsal, dinî veya ahlaki– her türlü bağlılığı reddetmesinde, Parisli Dadacılar’dan ziyade, Alfred Jarry’nin bilimler bilimi patafiziğinin etkisi vardı.
Patafizik Enstitüsü’nün Torma’nın eserlerinin tanıtılmasında öne çıkması bu nedenle şaşırtıcı değil. Nitekim, Torma’nın hayatına dair ilk güvenilir kaynak J.-H. Sainmont tarafından kaleme alınmış –o da bu bilgilerin çoğunu Torma’nın dostu Jean Monmort’un kendisine aktarımlarından devşirmiştir– ve Enstitü’nün çıkardığı Cahiers’de yayınlanmıştır.
Torma zor bir çocukluk geçirir. 6 Nisan 1902’de Cambrai’de doğar. Babası doğumundan kısa bir süre ölür, hemen yeniden evlenen annesi de Torma altı yaşındayken hayatını kaybeder. Bundan sonra Torma’nın bakımını üvey babası üstlenir, o da yeniden evlendikten sonra Paris’e taşınır ve 1916’da Pontois’ya yerleşir. 1909-1915 yılları arasında Torma Batignolles’de okula gider. Üvey babası anlaşıldığı kadarıyla biraz karanlık bir adamdır ve Torma’ya, uyuşturucu teslimatı gibi birtakım ayak işlerini yaptırır.
Öğrencilik yıllarında Torma, Öforizmalar’da[1] anlattığı gibi, en büyük keşfini yapar: “can sıkıntısını sevmeyi” öğrenir; Jean Monmort’la da okuldayken tanışır. Monmort, sonradan Torma’nın hayatında önemli bir yere sahip olacaktır; Öforizmalar’ı derleyip yayına hazırlayan da odur.
Julien Torma’nın ilk kitabı Karanlık Lamba, Şubat 1920’de, yazarının şans eseri bir kafede tanıştığı küçük bir kitabevi ile yayınevinin sahibi tarafından yayınlanır. Bu tarihte 18’inde olan Torma, L’Écho Pontoisien adlı bir yerel gazetedeki işinden yeni kovulmuştur. Kitap, üslup bakımından, Torma’nın bir önceki yıl tanıştığı Max Jacob’dan izler taşıyan (veya taşımayan) erotik-mistik şiirler derlemesidir. Her halükârda, derlemedeki şiirlerin, sorunlu bir ailede büyümüş, 18 yaşındaki bir genç için son derece etkileyici olduğu muhakkaktır –özellikle de cinaslar, tersten de aynı okunan dönüşük kelimeler, harf değişimleri gibi tekniklerin kullanılma biçimi açısından.
Max Jacob, Torma’yla tanışmalarından on yıl kadar önce Katolikliği benimsemiştir, kendisiyle benzer mistik eğilimleri paylaşan bir gence rehberlik etmeye hevesli olması bu nedenle doğal. Jacob’ın Torma üzerinde ne kadar etkili olduğunu bilmiyoruz, ama Torma’ya yazdığı mektuplardan günümüze kadar ulaşan üçü, Karanlık Lamba’nın şekillenme ve yazılma süreci hakkında önemli ipuçları sağlıyor. Fakat bu mektupların, edebiyatla ilgili dertlerin ötesinde bize anlattığı başka bir hikâye daha var: bu iki adamın birbirine duyduğu, ve Jean Monmort’a bakılırsa platonik olmakla kalmayan derin sevginin hikâyesi.
Bugün Karanlık Lamba’nın kopyası çok aranıyorsa da (sadece 200 adet basılmıştı), yayınlandığı tarihte ticari bir başarı elde edememişti. Üstelik Torma kitap çıktıktan sonra Max Jacob’la kavga edince (sonraları ona “Mob Jaxas” adını takacaktı), kendini en nüfuzlu hamilerinden birinden de mahrum etmişti. Torma’nın hayatının bundan sonraki yıllarına dair bilgimiz çok bölük pörçük. Jean Monmort’a göre üvey anne-babası 1922’nin ortalarına doğru Pontoise’dan Paris’e taşınmış, Torma da onların yanına gitmiş. Ama sonunda, l’Arbe-Sec Sokağı’nda yayıncısının dükkânının yanındaki bir odaya yerleşmiş ve yakındaki Les Halles’de geçici bir işe girmiş.
İzleyen yıllarda Torma’nın, sürrealist hareketle ilişkili Jacques Rigaut, René Crevel ve Robert Desnos gibi bazı yazarlarla yakınlık kurduğu anlaşılıyor. Ama herhangi bir edebiyat grubuna bağlı kalmaya yanaşmamış.
Karanlık Lamba’nın ardından, 1925’te bir başka şiir derlemesi, Le Grande Troche, sorite yayınlanır (troche kelimesi Nostradamus’tan alınmıştır ve halsizlik veya sefalet anlamına gelir, sorite ise zincirleme tasımdır); 1926’da ise iki oyunun yer aldığı başka bir kitabı çıkar: dokuz perdelik tragedya Coupures ve tek perdelik bir oyun olan Lauma Lamer. Coupures [kesikler/kupürler] başlığının da işaret ettiği gibi, oyun aslında kesilip rasgele birleştirilmiş cümlelerden oluşur. Bu tekniğin Dada’dan mülhem olduğu ortadadır, fakat Torma’nın yarattığı sersemleme duygusu, genelde Dada’da olduğu gibi tutarsızlıktan değil, tiyatronun varsayımlarının sistemli biçimde çürütülmesinden veya yetersizliklerinin gösterilmesinden ileri gelir. Örneğin, Coupures’ün başkahramanı Osmur adında bir karakterdir, oyunda tanrı Jüpiter’in oğullarından biri olarak tasvir edilir, halbuki surhomme [üst-insan] kelimesinin okunuşundan türetilmiş bir anagrama benzer. Bu meşum figür, oyundaki çeşitli karakterlerin sahneye giriş çıkışları, hareketleri, söyledikleri hakkında sürekli yorumlar yapar, böylece sadece olayın değil diyalogların da saçmalığının altı çizilir.
Julien Torma yirmi dördüncü yaşgününde (6 Nisan 1926) Robert Desnos’a bir mektup yazarak bu iki oyunun kopyasını gönderir. O sırada Desnos hâlâ sürrealist hareketin faal bir üyesidir – hatta, sürrealizmin erken dönemlerinin başyapıtlarından biri olduğu kabul edilen La Liberté ou l’amour adlı kitabını yeni bitirmiştir. Gerçi Breton’la arası giderek açılmaktadır, zira Breton otomatik yazı tekniğinin daha fazla sürdürülmesini onaylamaz.
1926’da, Jean Monmort’un derleyip biraraya getirdiği (aynı zamanda basım giderlerini karşıladığı), René Crevel’e ithaf edilmiş notlardan ve fragmanlardan oluşan Öforizmalar da yayınlanır. Torma’nın daha önceki eserlerinde, Paris Dada hareketi ve Fransız sürrealizmine karşı tam bir yakınlık denemese de en azından bir aşinalığın izleri sezilir, (mesela La Grand Troche’deki şiirlerden birinde Breton ve Soupault’nun Manyetik Alanlar’ına gönderme yapılır), ama Öforizmalar’da böyle bir yakınlıktan eser yoktur ve bu Torma’nın en radikal eseridir. Yazarın herhangi bir düşünce sistemine bağlanmayı reddedişi o kadar köklüdür ki, küçümsemesinden ve alaycılığından Dada bile nasibini alır. Öforizmalar aklın köklerine hakikat, bilgi veya anlaşılırlık gibi mefhumlara karşı çıkarak değil, onların arzu edilir olduklarını kabul etmeyi reddederek saldırır. Hatta Torma, metinde kendi konumunu –daha doğrusu konumsuzluğunu– tanımlaması gerektiğinde, sadece Jarry’nin ve patafizik biliminin adını anar. Torma’nın herhangi bir edebiyat hareketine bağlanmayı reddetmesi, René Daumal’ın kendisine yazdığı şu satırlarda açıkça görülmektedir:
Eserinden [Karanlık Lamba] haberdar olan başka arkadaşlarımız da var. Ama henüz senin hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Onların düşünme tarzına yakın olduğunu varsaymalarına sebep olacak en ufak bir imadan bile kaçındık. Bunda hâlâ “ısrarcıysan”, Roger [Gilbert-Lecomte] da ben de sana karşı bir “kusur” işlemeyeceğiz.
Yanlış anlama. Bizim bir öndere veya peygambere ihtiyacımız yok. Bize gereken, sendeki bu denge ağırlığı. İnsanın içindeki boşluk ne kadar büyüse az… Mesafeni koruyacaksan bile hiç olmazsa bir efsane gibi davran: böyle bir şey canını sıkamaz.
Breton’u görmeyi neden reddediyorsun çok merak ediyorum. Roger da herkes gibi onun karşısında gerektiği kadar dik duramıyor. Neler olacağını tahmin edebiliyorum. Senden öncelikle bir cevap bekliyoruz.
Öforizmalar yayınlandıktan sonra Torma pek yazmaz. Bundan sonraki beş yıl boyunca hayatı oradan oraya sürüklenerek geçer. 1926’da bir ara, bir haftalığına, Arthur Rimbaud’nun doğum yeri olan Charleville’deki bir şirkette vasıfsız işçi olarak çalışır. 1929’da, Lille’de olduğu anlaşılır. Robert Desnos, adresini bulmayı başarır.
1932’de, Brüksel ile Antwerp seyahatlerinden ve altı ayını Ruoen’de geçirdikten sonra, Paskalya bayramına doğru Lille’e döner. Orada, mektupları Torma’nın bu dönemdeki hayatına dair önemli ipuçları barındıran Philippe Merlen’le tanışır. Kasım 1932’de sağlığı bozulur ve kışı Avusturya’nın Tirol bölgesinde, Wildspitze dağlarının yamacındaki bir pansiyonda geçirir. 17 Şubat 1933’te, dağda tek başına yürüyüş yaparken kaybolur. Bedeni bulunamaz.
Terry Hale’in “Julien Torma” başlıklı metninden kısaltılarak çevrilmiştir, 4 Dada Suicides: Arthur Cravan, Jacques Rigaut, Julien Torma, Jacques Vaché içinde, (Londra: Atlas Press, 2005) s. 119-133
[1] Euphorism: Torma, “yersiz coşku” anlamına gelen öfori ile, aforizma kelimesini birleştirmiş – ç.n.