Foucault’ya göre reel sosyalizm, mevcut yönetim sanatlarının aşırı büyümüş bir rasyonalizasyonunu temsil ediyordu. Kendine özgü bir yönetim sanatı geliştiremeyen sosyalizm, vermek zorunda olduğu tarihsel mücadelelerin de etkisiyle, bir yanda “iç tehlikelere karşı bir düzeltici ve yatıştırıcı” olarak liberalizme; öte yanda ise, Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi, polis devleti biçimini alan büyük bir idari aygıta bağlanmak zorunda kaldı.
Ana hatlarıyla çizdiğimiz bu entelektüel tarih, Foucault’nun hem kendi yaşadığı entelektüel krizden, hem de Fransa’da belirli politik olanakların önünün kapanmasından sonra birleşik bir siyaset felsefesi sunmak yerine daha belirgin “Marksist” temalara yöneldiğine işaret ediyor – üstelik tam da Marksizmin, kamusal entelektüeller nazarında barbarlıkla bir tutulup gözden düştüğü bir dönemde.