Humboldt Forum – Bir Müzeden Fazlası

Sadece geçmiş yüzyıl içinde Berlin, iki dünya savaşı, ekonomik buhran, büyük bir yıkım, politik ve coğrafi ayrışma ve sonrasında birleşme gibi birçok tarihsel ve politik olaya şahitlik etmiştir. Bütün bu siyasi, ekonomik ve sosyolojik gelişmeler şehrin üzerinde katmanlar halinde birikmiştir. Sıradan bir cadde boyunca yürünerek bile kolayca görülebilecek olan bu katmanlar şehrin belleğini oluşturmaktadır. Bu katmanlar kimi zaman üst üste biner kimi zaman ise kesişir. Kültürel miras dediğimiz olgu da aslında bu tarihsel katmanlardan ibarettir. Bir toplum, kültürel mirası aracılığıyla kendisine ve başkalarına görünür hale gelir. Kentin kültürel mirasının, ait olduğu topluma veya “öteki”ne nasıl sunulması gerektiği sadece bugünün değil, tarihin her ânının konusu olmuştur. Mimarlık her zaman “kamuyla iletişim kurma ve neyin değerli olması ve kimin çıkarlarının temsil edilmesi gerektiğine dair bir söylem için parametreler belirleme aracı olarak kullanılmıştır”.[1] Humboldt Forum’un inşasıyla ortaya çıkan tartışmalar da bununla bağlantılıdır. Humboldt Forum, yaklaşık 700 milyon avroluk maliyetiyle birleşme sonrası Almanya’da, neredeyse kendisiyle aynı tarihlerde açılan yeni Berlin Havalimanı’yla birlikte, inşa edilen en pahalı projelerden biridir. Alman İmparatorluğu’na ev sahipliği yapmış olan Berlin Sarayı’nın bir kopyası olarak yeniden inşa edilen yapı, aynı zamanda tarihsel bir meydan okumadır. Maliyetinin yanı sıra Humboldt Forum'un yeniden inşası ve haç ile taçlandırılması, bir kültürel mirasın yeniden inşa edilmesinden fazlasıdır.

 

Altes Museum merdivenlerinden Humboldt Forum’un görünümü

 

Üç farklı Almanya'nın başkenti olan Berlin'in imar planları farklı siyasi uçların elinde politik bir malzeme olmuştur. Bu siyasi sistemler yelpazesi boyunca, Humboldt Forum'un inşa edildiği alan, birçok tarihî katmanın üst üste geldiği bir yer haline geldi. Ancak bol tarihsel katmanlı bu alanda hangi kültürel temsilin, hangi formda yeniden dirileceği kararı, birleşik bir ülkenin yeni (veya tam tersine eski) başkentinde hangi kültürün (Doğu-Batı) diğerine hâkim olacağı kararına dönüşmüştür. 12 Haziran 2013 tarihinde Humboldt Forum’un inşasına başlamak için gerçekleştirilen tören, bir bakıma, Berlin Sarayı’nın temel atma töreninin düzenlendiği 31 Temmuz 1443’ten o zamana geçen 570 yıllık geçmişe sünger çekme çabasıdır. Berlin Sarayı, tarih boyunca birçok önemli olaya ev sahipliği yapar. 9 Kasım 1918’de Karl Liebknecht cumhuriyetin doğuşunu sarayın balkonlarından birinden şu sözlerle ilan etmiştir: “Saray artık halkındır!”[2] Weimar Cumhuriyeti döneminde sarayın bazı bölümleri müzeye dönüştürülmüş, diğer kısımları ise resmî tören ve resepsiyonlar için kullanılmıştır. Nazi Almanyası döneminde Berlin Sarayı genellikle göz ardı edilmiş ve aktif olarak kullanılmamıştır. İkinci Dünya Savaşı sonlarında, Almanya’nın teslim alınması için yapılan Berlin Kuşatması sırasında Müttefik Devletler tarafından ağır bombardımana tutulmuş olan yapılardan biri de bu saraydır. Kısmen yıkılmış olan yapı Almanya’nın bölünmesiyle Doğu Almanya sınırları içinde kalır. 1950 yılında tamamen yıkılan sarayın bulunduğu alan 1970’lere kadar mali imkânsızlıklar nedeniyle boş bir şekilde kaderine terk edilir. 1973 yılında aynı alanda inşasına başlanan Palast der Republik (Cumhuriyet Sarayı) 1976 yılında tamamlanmış ve Doğu-Batı Almanya birleşmesine kadar Doğu Almanya parlamentosuna da ev sahipliği yapmıştır. Yapı, içindeki sanat galerisi, tiyatro salonu, sinema gibi sosyal tesislerle, Doğu Alman vatandaşları için bir buluşma noktasına dönüşmüştür. 19 Eylül 1990’da halka kapatılan Cumhuriyet Sarayı uzun süre kapalı kalmış, kimi zaman çeşitli etkinlikler için kullanılmıştır. 2003 yılında, Alman Parlamentosu uzun yıllar süren tartışmaların sonunda binanın yıkımına karar verir. 

1997’de senatoda yapılan bir görüşmede CDU’un Berlin’in inşasından sorumlu senatörü, günümüzde müzeler adasının içerisinde kalan Berlin Sarayı’nın yeniden inşa edilme fikrini şu sözlerle savunmuştur: “Genel olarak, Berlin Mitte'nin tasarımıyla ilgili olarak şu söylenebilir: Yeniden birleşen yeni başkentte ona bir kimlik vermek istiyorsak, bu kimliği ortak tarihimizin köklerine dayandırmalıyız.”

Kolonyalizm karşıtı fikirleriyle tanınan küratör Bonaventure Soh Bejeng Ndikung, yeniden birleşmeden sonra Batı Almanya'nın Doğu Almanya üzerindeki tahakkümünün toplumsal düzeyini şöyle tarif eder: 

 

Eski Doğu Almanya halkı, toplumsal, ekonomik ve politik yapılarını hızla kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda yaşam biçimlerini de kaybettiler. Sokak isimleri değişti, anıtlar tartışıldı, siyasi şahsiyetler karalandı… komünist geçmişi silmek için tarihe meydan okundu.[3]

 

Yönü ve konumu değiştirilmiş Marx ve Engels heykeli

 

Batı ile Doğu arasındaki bu toplumsal egemenlik savaşı, sömürge egemenliğinin son zamanlardaki tezahürlerinden biridir. Yeniden birleşme sonrası yeni bir kimliğin inşası, Doğu'nun ideolojisini ve kültürünü temsil eden unsurların yavaş yavaş silinerek yok edilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Bunu açıklamak için iki örnek verebilir: biri Humboldt Forum'un dışında, diğeri ise içerisinde. Humboldt Forum'a ev sahipliği yapan yeni inşa edilen Berlin Sarayı'nın üç Barok cephesi vardır. Ancak, Marx-Engels Forumu'na bakan doğu cephesi çağdaş bir şekilde inşa edilmiştir. Doğu'yu temsil eden Marx-Engels Forumu ile Batı'yı temsil eden Humboldt “Kardeşler” Forumu burada karşı karşıya gelmektedir. Marx-Engels Forumu, 4 Nisan 1986'da halka açılmıştır. Karl Marx ve Friedrich Engels'in Ludwig Engelhardt tarafından tasarlanan ünlü heykelleri, orijinal olarak Palast der Republik'in arka planında, yüzleri doğuya dönük şekilde yerleştirilmiştir. Yeniden birleşmeden sonra anıt, meydanın ortasından, ağaçlar arasındaki gölgeli bir köşeye taşınmıştır. Kısaca heykel yerinden edilmiş, 180 derece döndürülmüş ve yüzü Batı'ya ve onun ifade ettiği ideolojiye çevrilmiştir. Humboldt Forum’un inşasıyla bir bakıma Batı, Marx ve Engels’in karşısına Humboldt Kardeşleri çıkarmıştır. Prusya Kültürel Miras Vakfı Başkanı Hermann Parzinger, bu yapıya neden Humboldt Kardeşlerin adının verildiğini şöyle açıklıyor:

 

Wilhelm ve Alexander von Humboldt sadece konumla yakından bağlantılı değiller, aynı zamanda Humboldt Forum'un ideolojik konsepti için önde gelen isimler olarak kabul ediliyorlar. Wilhelm, Avrupa entelektüel tarihi açısından klasik düşüncenin önemini, Avrupa dışı kültürlerin anlaşılmasını […] temsil eder. Alexander ise, dünyaya yönelik merakı, yabancı kültürlere açıklığı, Amerika ve Asya'nın disiplinler arası keşfini ve doğa ile kültürün ayrılmaz fikrî birliğini sembolize eder. Özellikle Berlin Sarayı, Alexander von Humboldt'un bu fikirleri sunabildiği ve tartışabildiği bir yerdi. Kral Friedrich Wilhelm IV, onu sık sık, tarihçiler Leopold von Ranke ve Barthold Georg Niebuhr, filozof Friedrich Wilhelm Schelling ve mimar Karl Friedrich Schinkel ile birlikte saraydaki salonda düzenlenen çay sohbetlerine katılmaya davet ederdi.[4]

 

Marx ve Engels heykellerinin bulunduğu alandan Humboldt Forum’un çağdaş Doğu cephesi

 

Marx-Engels Forumu’nun karşısına yerleştirilen Humboldt Forum, Berlin’in tarihî, siyasi ve politik katmanlarının tartışmalı bir şekilde kesiştiği, gözle görülebilir en iyi örneklerden biridir. Bu iki forumun tarihsel öyküsü, birleşik bir Almanya kimliği oluşturulurken verilen savaşın mekân dışındaki örneğidir. Mekânın içinde ise bizi tamamen farklı bir hikâye karşılamaktadır. Günümüzde Palast der Republik’e ait tabak, çatal-bıçak takımı, bardak, koltuk, kanepe ve ikonik aydınlatmalar gibi birçok nostaljik eşya ikinci el dükkânlarında ve bit pazarlarında alıcılarını bekliyor. Palast der Republik sadece parlamento binası değil aynı zamanda bir kültür merkeziydi. İkonik lambaları nedeniyle “Erich'in lamba dükkânı”[5] olarak anılırdı. Humboldt Forum'un açılışından önce, bu ikonik aydınlatmalara 50-250 avro fiyat aralığında ikinci el piyasasında rastlamak mümkündü. Günümüzde, Humboldt Forum'un resmî hediyelik eşya dükkânı, bu lambaların taklitlerini 350-3895 avro fiyat aralığında satıyor. Doğu ve Batı ideolojisi “dışarıda” iki ayrı Forum suretinde çatışırken, Doğu’nun nostaljisi Batı’nın hediyelik eşya dükkânında pahalı fiyatlarla satışa sunuluyor. Bir anlamda Batı, Doğu’nun nostaljisini de ticarileştirmeyi başarmıştır.

 

Humboldt Forum hediyelik eşya dükkânı

 

Belki de Doğu Almanya’nın en büyük başarısı, Berlin’in göbeğine dikilmiş ve hâlâ ayakta olan kuledir. Kuşkusuz, birleşik Almanya’nın imkânları bu tarihsel simgeyi de mühendislik anlamında yok etmeye yeterlidir, fakat imgesel olarak silinmesi neredeyse imkânsızdır. Zira günümüzde Berlin’le alakalı tüm turistik ve hediyelik eşyaların üzerinde Berlin kulesi silüeti yer alır. Bir bakıma, Doğu Almanya ve temsil ettiği değer ve ideolojiler, pek fark edilmese de hediyelik eşyaların üzerinde varlığını sürdürmektedir. 



[1] Russell King, (2010) “People on the Move: An Atlas of Migration”

[2] Christos Varvantakis, (2009) “A monument to Dismantlement”

[3] Bonaventure Soh Bejeng Ndikung, (2018) “Those Who Are Dead Are Not Ever Gone on the Maintenance of Supremacy, the Ethnological Museum and the Intricacies of the Humboldt Forum” South as State of Mind içinde

[4] Hermann Parzinger, (2011) “To Be in Touch with as Much of the World as Possible: The Goal and Significance of Germany’s Most Important Cultural Project at the Beginning of the 21st Century”

[5] Erich Honecker – Doğu Almanya Devlet Konseyi Başkanı 

skopdergi 21