Toronto’dan sokak sanatı
Toronto kararını verdi ve sokak sanatına karşı devlet çatısı altında organize edilmiş bir temizlik operasyonuyla, sözde ‘vandal’ graffitileri dize getirmek için kolları sıvadı. “Graffiti Düzenleme Planı” adı altında yerel bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyonun belirlediği ölçütlere göre kentin “huzurunu kaçıran”, “kirleten”, “bireyin temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayan” sokak sanatı eserleri mercek altına alınacak. Bu misillemede halkın katılımını da sağlamak adına totaliter devletlerin en gözde enstrümanlarının kullanılması hayli ilgi çekici. Örneğin, yapılan çağrılarda “halkın sağlığı ve güvenliği”, “mülkiyet hakları” gibi modern zamanın en “yüce” değerlerinin hatırlatılmasının yanında, her bir yurttaşın yaşadığı kentin “masumiyetini” koruma sorumluluğu taşıdığı ve ona sahip çıkması gerektiği ima ediliyor. Bir bakıma Toronto halkı, “vandal” olduğu tespit edilen graffitilere karşı topyekûn mücadeleye davet ediliyor (vandal graffiti şikâyetleriniz için 311’i arayabilirsiniz gibi)[1]. Bireyin temel haklarına saldırdığı, düzen bozucu olduğu düşünülen graffitilerin, işlevsel ve estetik olanlarından nasıl ayırt edileceğine gelince, her şey düşünülmüş ve rehber niteliğinde bir kanun metni bile hazırlanmış.[2] Bu metinde geçen en dikkat çekici ve vahim açıklama ise, “toplumun genel karakterini ve standartlarını gözeten” eserlerin onay alarak sergilenebileceği. Bu uygulamayı yerinde bulan bir sanatçının yapması gereken tek şey, resmi mercilere giderek “graffiti sanatı muafiyet başvurusu” formunu doldurmak ve onaylanmayı beklemek.
Ne var ki bu girişim pek çok açmaz ve çelişki de barındırıyor. Bir kişinin yaptığı vandallık olarak damgalanırken, diğerininki paha biçilmez bir kültürel ürün olarak tanımlanabiliyor ve bu da neyin kalması ve neyin gitmesi gerektiği konusunda belirsiz bir öznellik sorunsalını beraberinde getiriyor. Öte yandan, kültürel statülerini güçlendirme arayışında olan kentler, şayet bu ayrımı doğru biçimde yaparlarsa, bu işten oldukça kârlı çıkabileceklerinin de farkında. Berlin, graffitilerin kentsel soylulaştırma olanaklarından sonuna kadar yararlanan kentlere klasik bir örnek. Sanat eleştirmeni Emilie Trice’ın “kentsel sanat dünyasında graffitinin Mekke’si” diye tanımladığı Berlin’de sokak sanatı, nitelik ve seçkinlik bakımından tartışmasız bir konumda. Öyle ki, sanat dünyasının gayri resmi merkezi haline gelmesinde ve Avrupalı sanatçıları kendine çekerek bir çeşit diasporaya dönüşmesinde bu durumun rolü azımsanamayacak kadar büyük. Gerçekten de kentin çeşitli yerlerine düzenlenen günlük sokak sanatı turlarıyla Berlin, bugün pek çok turist için cazibeli bir çekim alanı.
Berlin’de sokak sanatı turlarından biri
Bu yüksek perdeden yapılan tartışmalar, halkın sokak sanatına duyarlığını harekete geçirilebileceği gibi, onun sonunu da hazırlayabilir. Nitekim Londra Olimpiyatları sırasında benzer tartışmalar gündeme gelmiş ve uygunsuz graffiti yaptıkları gerekçesiyle dört sanatçı tutuklanmıştı.[3] Ancak, yine Londra’da Hackney Caddesi’ndeki bir binanın cephesini süsleyen dev bir tavşan graffitisinin silinmesi için karar çıktığında, bölge halkı bu graffitiye sahip çıkarak yetkililere geri adım attırmayı başarmıştı[4]. Şu da var ki, pek çok eleştirmen, yerel yönetimler nezdinde hizaya sokulmaya, müzayedelerle sanat dünyası elitlerine pazarlanmaya başlanan ve politik kimliği gözden çıkarılan graffiti sanatının altın çağının sona ereceğini öngörmüştü. Kaldı ki, yeraltına ait bir altkültürün kentleri pazarlama malzemesine ya da alınıp satılan bir metaya dönüşmesi, kendi başarısının kurbanı olması değil de nedir?
Londra, Hackney Caddesi’nde halkın desteğiyle korunan duvar resmi
Toronto, işlevsellik bağlamında sanatsal özerkliğe yeni bir engel arayışını sürdüredursun, Tarlabaşı kentsel dönüşüm projesi kapsamında aynı oyunun bir benzeri de burada yaşanıyor ve muhtemelen yine yaşanacak[5]: Şirketlerin ve belediyenin ortak girişimiyle gasp edilen bölge, sanatçıların karşıt görüşlerini haykırabilecekleri (ki her şey gibi onlar da yıkılacak) bir oyun parkına, festival alanına ve elbette turistik bir bölgeye büründürüldü. Sokak sanatçılarına gösterilen yerlerde isyan etme izni verildi ve sokak sanatı bir çırpıda, soylulaştırma projesinin öncü kuvveti haline getirildi. Böylece İstanbul sokak sanatı, altın çağına ulaşmak bir yana, daha şimdiden kötürümleştirildi, ehlileştirildi; hem de hiçbir resmi düzenleme ya da yaptırıma ihtiyaç kalmadan. Tahta kılıçlarla devlere saldıran cücelerin, yine onlarla kol kola gerçekleştirdiği mutlu yıkım şenliklerindeki pervasızlık ve riyakârlık, küresel ideolojinin absürd ve her zamanki gibi örtülü yöntemlerle indirdiği darbeleri artık yadırgamayan modern insan anlığını yine de titretebiliyor. Ve titretmeli de. [NÖ]
Tarlabaşı
Kaynak: http://www.newstatesman.com/culture/art-and-design/2012/11/torontos-graffiti-management-plan-adds-fuel-street-art-debate