15 sene önceki işgal yüzünden kaç Iraklı’nın öldüğünü kimse bilmiyor. İnandırıcı bazı tahminlere göre bu rakam 1 milyonun üzerinde. Bu cümleyi bir daha okuyabilirsiniz. ABD’de Irak’ın işgalinden genelde “gaflet” veya “büyük hata” olarak bahsedilir. Oysa işgal bir suçtu. Bu suçu işleyenler hâlâ serbest. Hatta, Trumpizm’in dehşetleri ve hafıza yoksunu bir halk sayesinde bazılarına itibarları iade edildi.
Sinan Antoon[1]
Basra Körfezi’nde Pan American şirketine ait petrol platformu, tarih bilinmiyor.
“Ortadoğu” terimi 1850’lerde Britanya Hindistanı Bakanlığı’nda icat edildi. Sömürgeci yayılma ve savaşlarla geçen çalkantılı bir dönemdi bu. Aynı zamanda, dünyanın yeni bir sergi nizamı altında sunulmak, görülmek ve tüketilmek üzere düzene sokulduğu 1851 Londra Evrensel Sergisi’nin (Kristal Saray Sergisi) damgasını vurduğu bir onyıl. Ancak, “Ortadoğu” terimi 1902’ye kadar yaygınlık kazanmadı: Bu tarihte, Alfred T. Mahan, önce “İran Körfezi ve Uluslararası İlişkiler” başlığıyla National Review’da yayınlanan yazısında, sonra Retrospect and Prospect: Studies in International Relations, Naval and Political başlıklı kitabında bu terimi kullandı.
1902 aynı zamanda California’da hurma endüstrisinin doğduğu yıldı. “Ortadoğu” teriminin kökeni gibi, California’da hurma yetiştiriciliğinin tam hangi tarihte başladığını tespit etmek de zor. Daha 1890’larda, iklimi ve hurma yetiştiriciliğini incelemek üzere yapılan kapsamlı araştırma yolculuklarının ardından Ortadoğulu ve Kuzey Afrikalı hurma yetiştiricileri California’ya getirilmişti. California çölü ile Arap ve Sahra çöllerinin iklimleri arasındaki benzerlikler, öncülerin dikkatinden kaçmamıştı.
Tarihçi Sarah Seekatz’ın hatırlattığı gibi:
Hurma ağaçları için Büyük Ortadoğu’ya yapılan seyahatler, iki bölge arasındaki ilk bağlantıları oluşturur. Hükümete bağlı bu bilim insanları ile yerel girişimcilerin Ortadoğu halkıyla arasında sıradışı etkileşimler yaşanmıştı; bunlar sadece bölgenin karmaşık jeopolitik gerçeklikleri hakkında değil, Amerikalıların kendi ırksal ve bilimsel üstünlüklerine dair varsayımları hakkında da ipucu veriyor. 1921’de Los Angeles Times’da, büyüyen hurma endüstrisi üzerine yayınlanan bir yazıda şöyle deniyordu: “Amerikan bilimsel kültürü hurma yetiştiriciliğinde Doğu’yu kat kat aşmıştır. Hatta, Indio ile Coachella civarındaki sıcak kum sayesinde, uyuşuk Doğu’nun hayal bile edemeyeceği hurmalar yetişiyor".
Hurmanın yatırım yapmaya değer bir endüstri olarak pazarlanması için, bu egzotik meyvenin tanıtılacağı bir ortam sunan muazzam bir gösteriye ihtiyaç vardı. 20. yüzyıl başlarındaki Hurma Şenlikleri’ni, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan ve bugün hâlâ devam eden oryantalist bir gelenek izledi: Binbir Gece Masalları törenleri, perileri, harem kadınları ve develeriyle Riverside Panayırı ve Coachella Vadisi Hurma Şenliği. 2018 Riverside Panayırı ve Hurma Şenliği, 28 Şubat’ta sona erdi.
Geceleyin düzenlenen Binbir Gece Masalları Töreni, Sihirli Halı Sahnesi’nde, Şehrazat efsanesini anlatan ilahi bir erkek sesiyle başladı; ardından, faal hizmette bulunanlar ve eski askerler şerefine çeşitli marşlar çalındı, bu arada küçük bir bina boyutlarındaki ABD bayrağı sahnede Şah’ın kalesinin sağ tarafını kaplıyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde oryantalist kostümler içinde “Walk like an Egyptian” şarkısındakine benzer danslar yapıldı; en sonunda da, şenlikler sırasında “iyi niyet elçileri” olarak çalışan öğrencilere törenle Prenses Şehrazat ve Prenses Yasemin bursu ödülleri verildi.
“Uyuşuk Doğu”da, başları kesik hurma ağaçlarının ham petrol sızan toprakta köklendiği çölde ise farklı bir politika ekiliyor. Eylül 1980’de Saddam Hüseyin Irak’ın 1975 tarihli Cezayir Antlaşması’nı feshettiğini duyurdu ve Şattülarap üzerinde tam egemenlik ilan ederek bölgeyi 1975 öncesi hukuki statüsüne geri döndürdü. Irak’ın İran işgali sekiz yıl süren bir savaşı başlattı. Sonunda iki taraf da zafer ilan etse de, Irak İran’ın Huzistan eyaletini ilhak edip Arap ayrılıkçılığını teşvik etmeyi başaramadı; İran da Saddam Hüseyin’i devirmeyi ve devrimini komşu ülkeye ithal etmeyi başaramadı. Savaşın maddi bedelinin 620 milyar dolar olduğu, 1 milyon insanınsa öldüğü bildiriliyordu; ölenler arasında 16-17 yaşlarında, hatta kimileri daha da küçük olan 95 bin İranlı çocuk asker de vardı. 13 yaşında ölen Muhammed Hüseyin Fahmide, izleyen yıllarda İran’ın ideal şehitlik sembolü olacaktı.
Afganistan’ın işgalinden sonra ABD ordusu birliklerini “direniş savaşı”na hazırlamak amacıyla temsilî Afgan ve Irak köyleri inşa etti. Stephen Graham’in “Ortadoğu köyleri takımadası” diye adlandırdığı bu temsilî köyler, Basra’nın 12.500 km uzağında, Güney California’da, “Bağdat, Musul ve Felluce’nin dışındaki askerleri bekleyen gerçeklikler” temel alınarak inşa edilmişti. Birliklerin savaşmak üzere eğitim gördüğü operasyona veya kente göre köylerin ismi de değiştiriliyordu. Birkaç yıl sonra, ABD askerlerinin girdiği çatışmaların ve savaştığı bölgelerin sayısı arttıkça, ordu köylerin ismini değiştirmekten vazgeçti. Şimdi, Fort Irwin’deki eğitim merkezinde bulunan alanın tamamına, “kum havuzu” anlamına gelen sandbox’tan hareketle “Box” deniyor.
2006 tarihli bir New York Times yazısında şöyle deniyor:
Çoğu San Diego’daki Iraklı mülteci topluluğuna mensup Arap-Amerikalılar, Irak’taki muadillerine benzeyen temsilî köyleri dolduruyor. Yakındaki ileri harekât üslerindeki Amerikan askerleri yeraltı tünellerinde direnişçilerin ayaklanmalarıyla, intihar bombalamalarıyla ve hatta baş kesme canlandırmalarıyla karşılaşıyor. Geçenlerde, Irak’taki meslektaşları gibi, Sünni-Şii isyanlarıyla karşılaştılar. Köylerden birinde canlandırmalar arasında gizli bir gerilla isyanı da var.
Bu köylerin, ta 19. yüzyıl ortalarında dünya fuarları ve evrensel sergilerde teşhir edilen sömürge köylerinin ordu tarafından imal edilmiş çağdaş ve içinde gezilebilen muadilleri olduğu söylenebilir. Timothy Mitchell, “Oryantalizm ve Sergileme Düzeni”nde şöyle yazıyor:
19. yüzyılın son onyılına gelindiğinde, Kahire’de yayınlanan Avrupa seyahati tasvirlerinin yarıdan çoğu, bir dünya sergisi veya oryantalistlerin düzenlediği uluslararası bir kongre ziyaretini anlatmak amacıyla yazılıyordu. Bu yayınlarda, söz konusu etkinliklerin kendine özgü nizamının ve tekniğinin tasvirine yüzlerce sayfa ayrılıyordu – meraklı seyirci kalabalıkları, panorama ve perspektif düzenlemeleri, temsilî sömürge köylerine yerleştirilen yerlilerin düzeni, yeni icat ve ürünlerin teşhiri, demir ve cam mimari, tasnif sistemleri, istatistik hesapları, konuşmalar, planlar, rehberler: yani, temsil dediğimizde anlaşılan şeyin topyekûn düzenlenme yöntemi.[2]
Askerî bir sır olmaktan çıkmış Fort Irwin’deki temsilî köyler, şimdi sanatçılar ve yazarlar başta olmak üzere kamuya açık turistik bir cazibe merkezi konumunda. Çeşitli üslerdeki halkla ilişkiler görevlileri köylerin kapılarını açık tutmak ve “halk”ın tesislerde düzenlenen gezilere katılmasını teşvik etmekle iştigal ediyor. Ordu, temsilî Ortadoğu köylerinden söz ederken “yerleştirme” (installation) gibi terimler kullanıyor; bu arada, konuyla ilgili sanat projelerinin sayısındaki artıştan da görüleceği üzere, köyleri gezen çok sayıda sanatçı ve yazara rastlanıyor. Ancak, bu alanlar kamuya açık olsa da, şu sorular baki: Bir sanat projesi için, askerî kontrolü geçerek bir ordu üssüne girmeyi başarabilenler kimlerdir? İnsanın kendi soydaşlarıyla, kaçtıkları savaşın binlerce kilometre ötesinde düzenlenmiş bir savaş simülasyonunun oyuncuları olarak karşılaşması ne anlama gelir? Ve temsilin yeniden düzenlenişi, kimin geri dönüşüyle başlayabilir?
Sanatçı Gelare Khoshgozaran’ın “Medina Wasl: Connecting Town” adlı filmi vesilesiyle yazdığı Terrorientalist Landscapes başlıklı metnin çevirisidir.
[1] “Fifteen Years Ago, America Destroyed My Country”, The New York Times, 19 Mart 2018.
[2] Timothy Mitchell, “Orientalism and the Exhibitionary Order”, The Visual Culture Reader içinde, ed. Nicholas Mirzoeff (Londra ve New York: Routledge, 1998), 293-303.