Covid-19 salgını bir yılı aşkın süredir tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Mesafe, maske, evden çalışma gibi olgular günlük hayatımızın bir parçası olmuşken, salgın koşulları altında geçen bir yıllık süreç birtakım siyasi ve ekonomik gelişmeleri de beraberinde getirdi. Toplumsal hayatın yavaş yavaş gerçeklikten kopup çevrimiçi dünyaya kayışı; akıllı telefonlarla siber dünyaya bir dokunuş uzaklıkta kitleler; bu mecralar üzerinden her türlü manipülasyona yatkın bireyler… Tüm bunlar gelecekte bizi nasıl bir dünyanın beklediğinin ayak sesleri gibiyken; salgının ilk aylarında dillendirilen ‘normale dönüş’ fikrinin artık güncelliğini yitirdiği ortada. Maske, mesafe, çevrimiçi hayat yeni ‘normalimiz’ olmaya başlamışken hayatın her alanında olduğu gibi sanat da bu yeni ‘normalleşmeye’ ayak uydurma peşinde.
Mona Lisa, Covid-19 salgını tedbirleri kapsamında kapanan Louvre Müzesi’nde ziyaretçileri bekliyor
Siber Müze
Geçtiğimiz yılın Mart ayında İtalya ve Fransa üzerinden Avrupa’ya da sıçrayan salgından ciddi anlamda nasibini alan ilk büyük müze Louvre oldu. Yaklaşık bir milyon kişinin gezdiği Leonardo da Vinci sergisinin bitiminden hemen sonra, 1 Mart günü Louvre Müzesi çalışanları iş bırakma eylemi yaptı. Maske, eldiven gibi taleplere ilk olarak yalnızca el dezenfektanı sağlayarak cevap veren Müze yönetimi, gelir kaybı nedeniyle üç gün sonra çalışanların tüm taleplerini yerine getirdi ve Müze kısıtlamalara uygun olarak tekrar ziyaretçi kabul etmeye başladı (Bir yılın sonunda maske artık günlük hayatımızın bir parçası olmuşken, Müze çalışanlarının maske talebinin eylem sonucu yerine getirilmiş olması ayrıca manidar).
İlk bakışta ziyaretçi gelirlerinin önemli bir kalem olduğu büyük müzelerin salgından en çok etkilenen sanat kurumları olduğu düşünülebilir. 3 Nisan 2020’de yayınlanan, 650 müzenin katılımıyla hazırlanan bir raporda Rijksmuseum, Stedelijk, Viyana Sanat Tarihi Müzesi gibi büyük kurumların haftalık gelir kayıplarının 100 ile 600 bin avro civarında olduğu tespit edildi.[1] Avrupa’da irili ufaklı tüm sanat kurumları salgın koşullarıyla baş etmekte zorlanırken; Kasım 2020’de yayınlanan bir başka rapor ABD’de de farklı bir tablo olmadığını gözler önüne seriyordu. 850 müzenin katılımıyla hazırlanan raporda katılımcı müzelerin %52’sinin yalnızca altı ay daha işletme giderlerini karşılayabileceği, Amerikan müzelerinin üçte birinin kapanma riski altında olduğunu belirtiyordu.[2]
Büyük veya küçük, kamusal veya özel tüm sanat kurumları hayatta kalma savaşı verirken, çevrimiçi sergi ve programlarla sanat deneyimi de yeni koşullara uygun olarak değişiyor. Tüm dünyada sanat kurumları fiziksel sergilerini sınırlı sayıda ziyaretçi, maske ve sosyal mesafe kurallarına uygun şekilde gerçekleştiriyor. Sanat ile ziyaretçi arasındaki fikirsel mesafe uzun sergi metinleriyle aşılmaya çalışılırken, fiziksel mesafenin de işin içine girmesiyle sanat deneyiminin gelecekte nasıl bir hal alacağı hâlâ cevaplanmayı ve tecrübe edilmeyi bekliyor. Louvre Müzesi, ilgiyi canlı tutabilmek için geçtiğimiz günlerde koleksiyonunun yaklaşık %75’ini çevrimiçi ortama taşıyarak ziyaretçilerine siber dünyada müze deneyimi sunmaya başladı.[3]
Yeni Sanat Piyasası
Art Basel’ın İsviçre merkezli yatırım bankası UBS ile hazırlayıp açıkladığı 2020 Sanat Piyasası Raporu’na göre bir önceki yıl 2019’a göre piyasadaki daralmanın yaklaşık %22 civarında olduğu tahmin ediliyor. Sanat piyasası bileşenleri (ticari galeriler, müzayede evleri vs. bu yıl IT (enformasyon teknolojisi) yatırımlarını %80 artırmış durumda. 2020 yılı için planlanan 365 global sanat fuarının %61’i iptal olurken; %37’si fiziksel, %2’si ise çevrimiçi/fiziksel şekilde gerçekleşmiş.[4] Sanat deneyimi çevrimiçi hale dönüşürken piyasanın da bu dönüşümden nasibini aldığını söylemek mümkün. Geçtiğimiz Ekim ayında yine UBS tarafından hazırlanan bir raporda, “Y Kuşağı” olarak adlandırılan 1981-1996 doğumlu “milenyal”lerin, eski kuşaklara göre sanata 6 kat fazla yatırım yaptığı belirtiliyor.[5] Güncel sanat gün geçtikçe dijitalleşirken; sanatın deneyimlenme biçimine bağlı olarak izleyicisi ve yatırımcısı da değişiyor.
1 Mayıs 2007 tarihinden itibaren, Beeple tarafından her gün yaratılan 5000 adet dijital imajın kolajından oluşan eser. Everydays: The First 5,000 Days
Bilinmezliklerle dolu bir yılın ardından, 11 Mart günü Christie’s müzayede evinde yapılan bir açık artırmada Beeple ismiyle bilinen Mike Winkelmann adlı sanatçının dijital ortamdaki bir eseri yaklaşık 69 milyon dolara[6] satıldı.[7] NFT, yani “Non-Fungible Token” olarak sertifikalanan bu eserin satışıyla beraber, dijital sertifikalı “kripto sanat” kavramıyla tanışmış olduk. Fiziksel varlığı olmayan bu dijital eser tıpkı bitcoin ve diğer kripto para birimleri gibi blockchain teknolojisini kullanıyor. Christie’s müzayede evinde sanat uzmanı olarak çalışan Noah Davis bu satışı kendi adına “evraka ânı” olarak tanımlarken;[8] bu sistemin bir yatırım balonu mu yoksa sanat piyasasının geleceği mi olduğu söylemek şimdilik güç.
Beeple’ın 5000 adet dijital imajdan oluşan “İlk 5000 Gün” adlı işinin, blockchain girişimcileri Vignesh Sundaresan ve Anand Venkateswaran tarafından satın alındığı açıklandı.[9] Y kuşağı mensubu ikilinin Metapurse isimli bir NFT yatırım girişimi olması, akla UBS’in geçtiğimiz Ekim ayında yayınladığı raporu getiriyor.[10] Metapurse’ün yatırım modeli de hayli ilginç. Bir NFT sanat koleksiyonundan ibaret olan sistem, doğrudan eserleri alıp satmak yerine, sanatseverlere/yatırımcılara “B20” adındaki kendi kripto paralarını satarak koleksiyon üzerinden kısmi bir mülkiyet sağlıyor.[11] Şubat ayı ortasında 2 dolar üzerinden fiyatlanan bu altcoin, Beeple eserinin satın alınmasının ardından 26 dolara kadar çıkarken, halihazırda 9 dolar seviyesinde seyrediyor.
Beeple’ın eserini 69 milyon dolara satın alan Metapurse NFT girişiminin kendi altcoin’i olan B20’nin bir aylık fiyat tablosu
Beeple ve Christie’s müzayede evinin gerçekleştirdiği rekor satışın hemen ardından yüzlerce NFT firması tüm dünyadan sanatçıları bu çılgınlığa dahil olmaya davet etmeye başladı. Takashi Murakami gibi “piyasa dostu” sanatçılar NFT piyasasına adım atmakta gecikmedi.[12] Öte yandan, hayatta kalma savaşı veren sanatçıların durumu çok farklı. Örneğin en popüler NFT sanat satış platformlarından biri olan Foundation,[13] ethereum üzerinden satış yapıyor. Sisteme üye olabilmek için önce mevcut üyelerden birinden davetiye şartı aranıyor. NFT satışını gerçekleştirebilmek için bir çeşit kripto para üretim vergisi olarak da adlandırılabilecek gas fee talep ediliyor. Güncel gas fee ücretleri 50 ila 100 dolar arasında değişiyor. Sistem, NFT sanat eserlerinin sonraki satışlarından üreticisine %10 vaat ediyor. Sanat piyasasının 2008 global ekonomik krizinden bu yana yaşadığı en büyük daralmanın tecrübe edildiği bu günlerde, irili ufaklı birçok NFT platformunun yanı sıra ticari sanat galerileri de bu furyadan paylarını almak için dijital sanat satışına geçmiş durumda. Christie’s müzayede evinin 11 Mart’ta sanat piyasasının gündemine oturan satışından yaklaşık bir ay sonra ilk NFT müzayedesini gerçekleştiren Sotheby’s, dijitalleşen sanat deneyiminin geldiği noktayı gözler önüne seriyor. Bir NFT satış platformu olan Nifty Getaway ile ortak yapılan müzayedede 3080 satıcı yaklaşık 24.000 “açık edisyonlu” esere toplam 14 milyon dolar ödedi. “Pak” rumuzuyla dijital eserler üreten Murat Pak’ın The Switch adlı eseri 1,44 milyon dolara alıcı buldu.[14] Yapay zekâyla sosyal medya kanalları üzerinden görsel içerik keşfedip paylaşan Archillect’in yaratıcısı Pak, yapay zekâ, algoritma, büyük veri gibi kavramların sergi mekânlarında sık sık karşımıza çıktığı şu günlerde değişen sanat deneyimiyle beraber kimin sanatçı olduğu sorusunu da tartışmaya açıyor.
15 Kasım 2017’de Christie’s müzayede evinde yaklaşık 450 milyon dolara Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman tarafından satın alınan Leonardo da Vinci’nin Salvator Mundi tablosu, Covid-19 öncesi ve sonrası sanat piyasası hakkında ipuçları içeriyor. Tarihin en pahalı tablosu olarak kayıtlara geçen bu eserin ilk olarak Louvre Abu Dhabi’de sergilenmesi planlanmış; fakat bilinmeyen bir sebeple son anda sergiden çıkartılmıştı. Bu ilginç gelişmenin ardından tablonun bu kez Ekim 2019’da Louvre’da (Paris) açılan Leonardo da Vinci sergisiyle görücüye çıkması beklenirken, yine bir son dakika gelişmesiyle sergide yerini alamamıştı. Müze tarafından son anda sergiden çekilen eser hakkında hazırlanan raporda eserin orijinalliği konusunda dile getirilen şüpheler Suudi Arabistan ile Fransa arasında diplomatik krize yol açmış;[15] Suudi veliaht prens Muhammed bin Selman ödünç verme işlemlerini iptal etmişti. Bu tartışmalı tablo hakkında en detaylı araştırmalardan birini yapan Ben Lewis,[16] satışı üzerinden geçen 3,5 yılın ardından hâlâ siregilenmeyen Salvator Mundi tablosunu NFT formatında “Salvator Metaversi” yorumuyla yakında açık artırmaya çıkaracak.[17]
Bir Yatırım Aracı Olarak Kripto Paralar ve NFT
Teknoloji “geek”leri haricindeki kitlelerin kripto para ve blockchain kavramıyla ilk tanışması, 2013 yılında Güney Kıbrıs’ın bankacılık sisteminin çökmesiyle başlıyor. Ardından Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizle ortaya çıkan nakit para sıkıntısını aşmak isteyen yerel halka sunulan alternatiflerden biri de, adını günümüzde sıklıkla duyduğumuz bitcoin’di.[18] İlk başta, merkez bankaları tarafından kontrol edilen yerel paraların bir alternatifi olarak sunulan bitcoin’in –ve ardından ortaya çıkan altcoin’lerin– günümüzde günlük kullanımdan ziyade birer yatırım aracı olarak görülmesi sistem hakkında soru işaretlerini akıllara getiriyor. Örneğin, 22 Mayıs 2010 tarihinde –bitcoin’in icadından iki yıl sonra– bilgisayar programcısı Laszlo Hanyecz’in 10.000 bitcoin ile Papa John’s pizza restoranından verdiği sipariş, kripto paralar tarihinde yerini almıştı.[19] Günümüzde yaklaşık değeri 584 milyon dolar olan bu sipariş nedeniyle 22 Mayıs tarihi, kripto para yatırımcıları tarafından “Bitcoin Pizza Günü” olarak kutlanıyor. Bu çarpıcı örnek, kripto paraların icadından on yıl sonra bile günlük hayatta kullanılmak yerine neden birer yatırım aracı olarak görüldüğü sorusuna cevap niteliğinde. Çin gibi ülkeler kendi merkez bankalarına bağlı kripto paraları tedavüle sürmeye hazırlanırken,[20] Facebook gibi “büyük veri” platformları da kendi kripto paralarını[21] hazırlamakla meşgul.[22] Covid-19 sonrası ekonomisi derinden sarsılan ülkelerde yerel para biriminde yaşanan değer kaybı, tıpkı 2013 yılında olduğu gibi kitleleri kripto paralara yöneltti. Artık bitcoin ve ethereum gibi popüler kripto paraların yanında ortaya yeni çıkan altcoinler de birer yatırım aracına dönüşmüş durumda. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Şubat ayında yaptığı araştırmaya göre, nüfusa oranla en çok kripto para kullanan ülkeler şu şekilde sıralanıyor:[23]
1 Nijerya, %33
2 Vietnam, %21
3 Filipinler, %20
4 Türkiye, %16
Hürriyet Gazetesi – Ekonomi servisi kripto para piyasa verileri. (5 Nisan 2020, 17:43)
ABD merkezli kripto para araştırma kuruluşu Chainalysis, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasının hemen akabinde 20-24 Mart tarihleri arasında Türkiye’de 23 milyar TL’lik kripto para işlemi gerçekleştiğini açıkladı.[24] 2021 yılı itibariyle artık Türkiye’deki yatırım araçlarından biri olarak kabul edilebilecek olan kripto paralarla ilgili şikâyetler de trende uygun olarak artıyor. 2021’in Şubat ayı ile 2020’nin aynı dönemi karşılaştırıldığında, kripto parayla ilgili şikâyet artış oranı yüzde 8619’a yükseldi.[25] Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, Türkiye'de faaliyet gösteren kripto para borsalarına bir tebligat göndererek kullanıcı bilgilerini talep ettiği iddia ediliyor.[26] 30 Nisan 2021’de yürürlüğe girecek olan yeni kararnameyle, Merkez Bankası, kripto para varlıkları kullanılarak yapılan ödemelere kısıtlama getiriyor.[27] Tüm bu gelişmeler, kullanıcısına anonimlik sağlamak üzere tasarlanan bu sistemin, devletler tarafından nasıl kontrol altında tutulmak istendiğinin de Türkiye üzerinden kısa bir özeti.
Kripto para sahibi olmanın en temel yolu mining denilen madencilik yöntemi olsa da, sistemi bir yatırım aracı olarak görenlerin tercihi genellikle kripto para alım-satım platformları.[28] Bu platformlar yatırımcılara birer döviz bürosu gibi hizmet veriyor. Örneğin Türkiye’de hizmet veren platformlardan biri olan BtcTürk’ün üye sayısı geçtiğimiz yıl sonu itibariyle 1 milyonken; Mart 2021 itibariyle bu sayı 2,8 milyon kişiye çıkmış durumda. Bir başka yerli kripto para işlem platformu olan Paribu’nun ise günlük yeni üye katılımı 8000’lerde.[29] Bu platformların ne kadar güvenli olduğu da ayrı bir tartışma konusu. 2010 yılında Japonya merkezli kurulan Mt. Gox platformu, 2014 yılına geldiğinde tüm bitcoin varlıklarının %70’inin alışverişini elinde tutuyordu. Bir dizi skandal ve siber saldırı sonrası platform iflasını talep ederek 850 bin bitcoin ile buhar oldu. Günümüzdeki değeri yaklaşık 50 milyar dolar olan bu hacmin yaklaşık 200 bin bitcoin’i sistemden kurtarılsa da, geri kalanının akıbeti meçhul. Yine bir başka Japonya merkezli kripto para alım-satım platformu olan Coincheck, 2018 yılının başında siber saldırıya uğramış ve sistemden 534 milyon dolar çalınmıştı. Bu tür deneyimler, alım-satım platformlarının siber saldırılar karşısındaki çaresizliğini gözler önüne seriyor.
Peki dijital sertifikalanmış NFT sanat eserleri ne kadar güvende? Popüler satış platformlarının başında gelen Nifty Gateway, siber saldırılardan nasibini alan ilk NFT firması oldu.[30] Birçok kullanıcı, satın aldıkları dijital eserlerin hesaplarından çalındığını iddia ederek bu yeni trendin ilk mağdurları oldu.
Amerikan parodi haber sitesi The Onion’ın NFT çılgınlığıyla ilgili paylaşımı: Paha Biçilemez NFT Sanat Eseri Paint Sprey Boya Aracıyla Tahrip Edildi
NFT ve Kültür Endüstrisi
Adorno ve Horkheimer, kültür endüstrisinin “devasa bir müzik, eğlence ya da medya şirketi” formuna evrildiğini yazmıştı.[31] Alışveriş merkezleri, spor müsabakaları ve konserlerle rekabet eden çağdaş sanat da çoktandır eğlence sektörünün parçası konumunda. NFT, salgın vesilesiyle uygulanan kısıtlamalar yüzünden topyekûn çöküş içinde olan sektörün bileşenleri için şimdilik umut kaynağı olarak gözüküyor. Son bir yıldır spor müsabakaları ve konserler çevrimiçi olarak gerçekleştirilirken; eğlence sektörünün siber dünyayla ilişkisi de günümüz koşulları içinde yeniden şekilleniyor. Amerikalı pop şarkıcısı Lindsay Lohan yeni albümünü NFT olarak piyasaya süreceğini açıkladı;[32] dünya üzerindeki en büyük spor pazarlarından biri olan NBA, Top Shot uygulamasıyla maç özetlerini, smaç gibi spektaküler hareketleri NFT formatında satmaya başlayarak bu alanda öncü oldu: Geçen yılı NBA şampiyonu olarak tamamlayan Los Angeles Lakers’ın oyuncusu Lebron James’e ait bir smaç, dijital edisyonlu olarak 208 bin dolara alıcı buldu;[33] toplam Top Shot satışının 500 milyon doları geçtiği tahmin ediliyor. Sosyal medya kültürünün en önemli parçalarından biri olan “meme” kültürü de NFT çılgınlığından nasibini aldı. 10 yıl önce sosyal medyada popüler olan “Nyan Cat” olarak bilinen “meme”, 300 ethereum yani yaklaşık 600 bin dolara alıcı bulurken;[34] Twitter’ın kurucularından Jack Dorsey’in ilk tweeti de NFT olarak yaklaşık 3 milyon dolara satıldı.[35] 10 Aralık 2019 tarihinde, Nike firmasının aldığı patentle NFT sertifikalı “dijital sneaker” satışına hazırlanması, yakın gelecekte çevrimiçi sosyal hayatımızın nasıl olacağı hakkında ipuçları veriyor.[36]
Nike’ın “CryptoKick” adını verdiği NFT ayakkabı satışı patent başvurusundan figürler
Sosyal medya “meme” kültürünün en bilinen örneklerinden “Nyan Cat”
Twitter’ın kurucularından Jack Dorsey’in ilk tweeti
Sanatı NFT mi Kurtaracak?
WikiLeaks’e 92 bin gizli belgeyi sağlamakla suçlanıp tutuklanan ve daha sonra Barack Obama tarafından Başkanlık affıyla serbest bırakılan Chelsea Manning, NFT’leri doğal bir değere sahip olmayan, hatta teknolojik olarak yenilikçi bile olmayan; değer inancını güçlendirebilmek için önceden var olan şiddet ve kontrol sistemine ihtiyaç duyan bir sistem olarak tanımlıyor.[37] NFT, umutsuz kitlelerin sistem içinde var olma savaşının bir parçası olarak görünüyor. Sisteme can suyu olmaktan öteye gidemeyecek gibi görünen blockchain üzerinden işleyen dijital edisyonlar, internetin ilk günlerindeki heyecan ve şaşkınlığı hatırlatıyor.
Ekranda geçirilen zamanın günden güne arttığı, sosyalleşmenin fiziksellikten siber dünyaya kaydığı günümüz koşulları içinde yalnızca dijital ortamda deneyimlenebilen sanat türünün varlığını ne kadar koruyacağı soru işareti. Bir gerçek var ki sanat deneyimi hem izleyici hem de üretici için değişiyor. Bu bağlamda yakın bir gelecekte dijitalleşen müzelerin NFT eserleri koleksiyonlarına kattığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır.
[6] 42.329.453 ethereum karşılığında gerçekleştirilen bu satış, aynı zamanda Christie’s müzayede evi tarihinde herhangi bir kripto para birimi ile yapılan ilk satış olma özelliğini de taşıyor.
[16] Ben Lewis, The Last Leonardo: The Secret Lives of the World’s Most Expensive Painting, Ballantine Books, 2019.
[21] Facebook’un ilk olarak “Libra” olarak adlandırdığı, daha sonra Aralık 2020’de adını “Diem” olarak değiştirdiği kripto para girişimi 18 Ekim 2019 tarihinde Amerikan Senatosu tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde onaylanmadan dünyanın herhangi bir yerinde hizmete açılması engellendi.
[28] Yüksek maliyet nedeniyle sıradan yatırımcıların yönelmediği kripto para mining sisteminin global olarak bir yılda harcadığı enerji miktarı Arjantin, Hollanda, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeleri geride bırakmış durumda: https://www.bbc.com