28 Şubat 1974 sanat dünyası için ilginç bir gündü. İranlı bir genç, Amerika Birleşik Devletleri’nin Vietnam politikasını protesto etmek için bir sanat eserini kullanmaya karar vermişti. Savaş trajedisi denilince akla gelen ilk eserlerden olan Picasso’nun Guernica’sı, MoMA’da sergilendiği dönemde Vietnam Savaşı karşıtlarının toplanma noktası ve eylem yeri konumundaydı. Fakat o güne kadar yapılan hiçbir eylem Tony Shafrazi’ninki kadar ses getirmedi. Shafrazi mesajını kırmızı sprey boyayla Guernica üzerinden tüm dünyaya duyuruyordu: “Kill Lies All” (Tüm Yalanları Öldürün). Müzenin güvenlik görevlilerince yakalanan Shafrazi “küratörü çağırın, ben bir sanatçıyım” dese de, polisler eşliğinde karakolun yolunu tutarken, vernikli olduğu için ucuz kurtulan Guernica bir saat içinde temizlenecekti.[1]
Tony Shafrazi’nin eylemi sonrasında Daily News gazetesinde çıkan haber
İngiltere’de sanat eğitimi almış olan Shafrazi bu eylemden sonra New York sanat dünyası içinde iyiden iyiye tanınmaya başladı. Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Leo Castelli gibi sanat camiasının önemli figürleriyle güçlü bağlantılar kurdu. Ancak fazla zaman geçmeden sanatçılıktan sanat simsarlığına geçmeyi tercih etti. Ve bu yol onu ülkesine, İran’a taşıdı.
Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi
Shafrazi’nin bu eyleminden yaklaşık 20 yıl öncesine dönersek, zamanın İran Başbakanı Muhammed Musaddık, İran’da faaliyet gösteren yabancı petrol şirketlerine karşı giriştiği savaşta giderek yol alıyor, Batı yanlısı İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin Musaddık’ı devirme çabası başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Bunun üzerine, İran petrolü üzerindeki hâkimiyetini kaybetmek istemeyen ABD ve Birleşik Krallık, “Ajax Operasyonu” ile Musaddık’ı başbakanlıktan indirip, Şah’ı tekrar ülkenin tek lideri konumuna getireceklerdi.[2]
Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi
İran hızla Batılılaşırken, Şah’ın eşi Farah (Diba) Pehlevi de bir sanat koleksiyonu oluşturmaya başlamıştı. 1969 yılında Farah Pehlevi, ABD’de mimarlık eğitimi görmüş olan kuzeni Kamran Diba’yı Tahran’a bir çağdaş sanatlar müzesi tasarlaması için bizzat görevlendirdi. Kamran Diba kısa süre sonra tasarladığı müzeye direktör olarak da atanacak; bir koleksiyon oluşturmak için New York, Paris, Köln, Düsseldorf, Londra gibi sanat merkezlerine sık sık ziyaretlerde bulunacak ve aralarında Sotheby’s ve Christie’s müzayede evlerinin müdürlerinin de olduğu birçok kişiden yardım alacaktı.[3] Bu arada Tony Shafrazi de dört hafta gönüllü olarak Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde görev almak üzere 1976 yılında İran’a dönmüştü. Andy Warhol, Jasper Johns, Roy Lichtenstein, Willem de Kooning gibi sanatçılara ait eserleri pazarlamaya çalışan Shafrazi, biraz geç kalmıştı. O ülkesine döndüğünde, Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin koleksiyonu büyük ölçüde tamamlanmış durumdaydı. Sonraları her ne kadar Shafrazi, koleksiyonun oluşmasına katkısının büyük olduğunu söylese de, müze direktörü Diba, Shafrazi’yi sadece “DHL ve Federal Express öncesi Amerika kuryesi” olarak tanımlayacaktı.
Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi 1977’de, aralarında Guggenheim ve Stedelijk Müzesi yetkilileri ve Nelson Rockefeller’ın da bulunduğu davetlilerin katılımıyla açıldı. Koleksiyonunda belli başlı empresyonistlerin yanı sıra, Wassili Kandinski, Jackson Pollock, Claude Monet, Fernand Léger, Pablo Picasso, Max Ernst, Alberto Giacometti, René Magritte, Diego Rivera, Jasper Johns, Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Joan Miró, Richard Hamilton, Edward Hopper, Marcel Duchamp gibi birçok sanatçının eserleri yer almaktaydı. Farah Diba’nın sonradan açıkladığına göre harcanan para 100 milyon doların altındaydı.[4] Bugün tahminen 2,5 milyar dolar değer biçilen müze koleksiyonunda yer alan eserlerden biri de Andy Warhol’un Farah Pehlevi portresiydi.[5]
Farah Pehlevi ve Andy Warhol
Şah, Şahbanu ve Andy Warhol
Şah rejiminin devrilmesinden 3 yıl önce, 1976’da, Beyaz Saray’da onurlarına verilen bir davette Şah ve Şahbanu ile tanışan Andy Warhol, Farah Pehlevi’nin portresi için İran’a davet edilmişti. O dönemde İran’ın Birleşmiş Milletler elçisi olan Feridun Hoveyda’nın da çabalarıyla Warhol aynı yıl Tahran’a gitmiş, Şahbanu Farah’ın serigrafi portreleri için Polaroid fotoğraflarını çekmişti.[6] Warhol Tahran’da havyarın bolluğundan etkilenmişti. Bir de “California’dakilerden tek farkı yüzme havuzlarının kenarlarına serilen İran halıları olan” zenginlerin villalarında şahit olduğu ‘modern’ hayattan.[7] Ressamın imzasını taşıyan, Şah ve kızkardeşi Prenses Eşref’inki de dahil, Pehlevi ailesine ait portrelerin tam sayısı bilinmiyor. Ayrıca Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi koleksiyonunda Warhol’un ünlüler portre serisinden Mick Jagger ve Mao’nunkiler de yer alıyor.
1970’lerde petrol fiyatlarının artmasıyla dünyada yaşanan krizden nemalanan ve dönemin en büyük sanat alıcısı haline gelen İran, Tahran’daki Müze’de Amerika ve Avrupa dışındaki en değerli modern sanat koleksiyonunu oluşturmayı başarmıştı. Tüm masrafları İran Milli Petrol Şirketi’nce karşılanan Müze, İran’ı bir cazibe merkezi haline getirmek için atılan adımlardan sadece biriydi. Bu arada Tony Shafrazi de Müze’nin yakınına kendi sanat galerisini açmış, ABD-İran hattında sanat simsarlığına devam etmişti. 1978 yılında Şah karşıtlarının protestoları artınca Shafrazi de sanat galerisini kapatacak ve gerisin geri ABD’ye dönecekti.
Andy Warhol’un Tahran ziyaretinden bir yıl kadar sonra Pehlevi’ler yeniden ABD’ye gittiklerinde yine Beyaz Saray’da ağırlanırlarken, bu kez dışarda 8000 kişi onları protesto ediyordu. Eleştirilerden Warhol da nasibini aldı. Village Voice, kapağına onun Farah Pehlevi ile fotoğrafını koydu; başlık “Beautiful Butchers” (Güzel Kasaplar) idi. Derken Warhol’un eski arkadaşı, Metropolitan Müzesi küratörü Geldzahler “kanlı Şah” ile iş yaptığı için onu topa tuttu. Bütün bunlar Warhol’u Şah’ın portresine girişmekten alıkoymadı. Majesteleri onun Polaroid makinesine poz veremeyeceğinden, serigrafi portresi için Şah’ın asker üniformalı mevcut bir fotoğrafını kullandı. Warhol’un resimleri 1978 Eylül’ünde Şiraz Sanat Festivali’nde sergilenecekti – eğer ülkedeki karışıklıkların artması sonucunda iptal edilmeseydi.[8]
Protestocular tarafından tahrip edilen Andy Warhol’un Farah Pehlevi portresi (Bahman Kiarostami’nin The Treasure Cave belgeselinden)[9]
Müze’nin Akıbeti
Mimarisi ve koleksiyonuyla iddialı Müze, yalnızca iki yıl açık kalabildi. 1979’da Şah’ı deviren Humeyni’nin İslam Devrimi’nden sonra Müze kapatıldı, eserler bodruma kaldırıldı. Müze bahçesinde yer alan heykeller ve Andy Warhol’un Farah Pehlevi portresi tahrip edildi. Rejim korkusuyla, dönemin en iyi sanat koleksiyonlarından biri yıllarca depoda gün ışığına çıkmayı bekledi.
Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde yalnızca iki kanadı sergilenen Francis Bacon triptiği
Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin paha biçilmez koleksiyonu 2005 yılında nihayet tekrar sergilendiğinde bu sefer de sansür haberleriyle gündeme geldi. Francis Bacon’ın 1968 tarihli Two Figures Lying on a Bed with Attendants (Refakatçilerin Eşliğinde Yatakta Uzanmış İki Figür) triptiğinin orta kısmı, rejimin hoşuna gitmeyebileceği için sergilenmedi.[10] Zaten koleksiyon kısa süre sonra yeniden depolara döndü, ta ki 2012’den itibaren yeniden sergilenene kadar.
*
1970’lerden 40 yıl sonra, günümüze gelindiğinde, çağdaş sanat alımlarında İran yerini Körfez ülkeleri Katar ve Abu Dhabi’ye bırakırken, yeni müze projeleri, rekor fiyat haberleri, kamuoyundan gizli şekilde oluşturulan koleksiyonlar yine petrol piyasasından besleniyor. Şah’ın yerini şeyhler alırken, sanat piyasasına hâkim olan güçler ile petrol zenginleri arasındaki ilişkiler tıpkı 1970’lerde olduğu gibi sürüyor. Sanatın medyatik zamane yıldızlarından ve Katar şeyh ailesinin gözdelerinden Damien Hirst, yakınlarda yayınlanan bir söyleşisinde bir sanat endüstrisine dönüştürdüğü üretiminin ilham kaynağının Andy Warhol’un Fabrika’sı olduğunu söylüyordu.[11] Yalnızca sanatın ticaret olarak örgütlenmesinde değil, şimdinin egemenleri şeyhler ve oligarklarla sıkı fıkı ilişkiler kurma konusunda da Hirst, Murakami, Koons, Serra gibi çağdaş sanatçıları Andy Warhol esinlendirmiş olmalı.
Şah’ın Bütün Adamları, Stephen Kinzer’ın İran başbakanı Muhammed Musaddık’ı deviren darbeyi anlattığı kitabın adıdır.
[9] Bahman Kiarostami’nin Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi’ni anlatan belgeseli The Treasure Cave, 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiştir.