Siyasi pratik, daha iyi bir toplum kurmayı başardığı (ya da başaramadığı) sürece, estetik form da değişmeye devam edecek. En iyi durumda, hem sanat hem de gerçeklik için ortak olan bir evren hayal edebiliriz; ama bu ortak evrende bile, sanat aşkınlığını koruyacaktır. İnsanlar, muhtemelen hiçbir zaman, şiir konuşmayacak, şiir yazmayacak veya şiir bestelemeyecek; la prose du monde [dünyanın düzyazısı] devam edecek. “Sanatın sonu”, ancak, insanlar doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, şimdi ile geleceği birbirinden ayıramaz olduklarında tasavvur edilebilir. Bu, uygarlığın en ileri noktasındaki katıksız barbarlık durumu olacaktır, ki böyle bir durum gerçekten tarihsel bir olasılıktır.
Sanat, barbarlığın yükselişini engellemek için bir şey yapamaz – kendi başına, toplum içinde ve topluma karşı kendi alanını açık tutamaz. Sanatın kendini koruması ve geliştirmesi, barbarlığı kendi ilerleyişindeki potansiyel bir evre olarak doğuran toplumsal sistemi yıkma mücadelesine dayanır. Sanatın akıbeti, devrimin akıbetine göbekten bağlıdır. Bu anlamda, sanatçıyı sokaklara çıkaran ve –Komün için, Bolşevik Devrimi için, 1918 Alman Devrimi için, Çin ve Küba devrimleri için, veya kurtuluşu tarihsel bir olasılık haline getiren herhangi bir devrim için– savaşmaya iten şey, sanatın kendi içindeki bir zorunluluktur.
Herbert Marcuse, Counter-revolution and Revolt (Boston: Beacon Press, 1972) içinde, s. 121-122.