İnsan, yaratma eyleminde nesneden kopma arzusu mu hisseder? Yoksa insan, nesneler dünyasının o yok alanı tarafından çağrılan mıdır? Öyle bir doğadır ki bu hem vardır hem de yoktur. Hem yaşamdır hem de ölüm.
Boşluğu şekillendiren zihinsel tasarımın içinde bir karşı-bakış nasıl yaratılır? Mevcut toplumsal biçimi ayakta tutan aklın tasarımının yerine kendini dünyaya açmak, boşluğa kendini katmak bir sanatçı için ne demektir?
Novalis’e sanatının ne yönde olduğu sorulduğunda verdiği cevap; “ben her zaman eve gidiyorum, her zaman babamın evine” olmuş. Neydi ya da neresiydi bu ev Novalis için? Kayıp Altınçağ’ın ardından estetik bir mırıldanma mıydı? Yoksa sanatının araladığı uzamda, bir başka deyişle uzamda yarattığı boşlukta ısınma çabası mıydı?
Can sıkıntısı kapıyı çaldığında insan nereye kaçar? Kendi gövdesine mi kaçmalıdır yoksa başkalarının gövdesine mi? Ya da kurutulmuş dünyanın etine mi? Belki de ölü bedenlerin ve ruhsuz dünyanın da ötesinde bir yabancı gerektir insana.