Vebanın Mirası

Vebanın yarattığı tehditler, algılar ve zorunluluklar, hâlâ çağdaş salgın metaforlarında sürüp gidiyor: Toplumsal ayrımcılığa ve yaftalamaya yönelik politik ve retorik bir silah olarak kullanılıyor; rejimlerin, diktatörlerin veya azınlıkların eleştirilmesine yarıyor. Michel Foucault'ya göre vebayla ilgili yapılanlar, tıp mesleğinin sağlığı ve hastalığı inşa etmesine, birbirinden ayırmasına ve yönetmesine yol gösteriyor. Foucault, veba salgınını önleme uygulamalarının, halkın sağlığının denetim altına alınması, dışlayan değil herkesi kapsayan epistemolojik amaçlarla iktidarın dayatılması konularında yeni bir yönelim sunduğunu öne sürüyor.[1] Dolayısıyla toplumdan dışlanan cüzzamlının yerini, gereği gibi teşhis edilip karantina altına alınan ve katı iktidar ve gözlem sistemleriyle kapatılan veba hastası alıyor. Foucault'ya göre, günümüzde sağlığa ve hastalığa yaklaşımımızın yapı taşları bu yöntemler.

Veba zamanlarında eski Yunanlar, törenler düzenleyerek, salgını şehir sınırlarının dışına 'taşıyıp', itlaf veya sürgün edilmeleriyle salgını sonlandıracak insanlar (pharmakos) kurban etmişler. Bu dramatik tepki, Hitler'in “Yahudi vebası”na karşı ithamlarında ve uyguladığı önlemlerde yeniden ortaya çıkıyor. Burada veba, kirliliğin nedeni olarak görülen ve tasfiye edilmeleriyle arzu edilen sona erişilebilecek bir grubun adlandırılmasında kullanılıyor. Bu söylemlerde veba, yok edilmeleri veya kapatılmaları tedavi edici ve güçlendirici işlev görecek “zehirli” ya da “tehlikeli” bir yabancı topluluğun tanımlanmasında, yaftalanmasında ve dışarı atılmasında kullanılıyor. Bazı yorumlarda veba, alt/üst, zengin/fakir, günahkâr/aziz ayrımı yapmadan vurduğu için demokratikmiş gibi gösteriliyor. Oysa, hastalık, demokrasinin ve eşitlikçiliğin ilkelerinin çok uzağında, belirli grupları toplumdan dışlayan uygulamalarla ve kasıtlı olarak bölücü olan söylemlerle içli dışlı.[2]

 

Veba tasviri, 1300’ler

 

“Veba” [plague], büyük ihtimalle bir salgın hastalığı ifade eden, kayıtlara geçmiş en eski kelime. Eski Ahit'te sürekli olarak kullanılan “veba”nın antik İbranice karşılığı, öncelikle dokunmak anlamına geliyor.[3] Antik İbranice piktografik bir dil olduğundan, “veba”, bir göz, bir ayak ve filizlenen bir tohum işaretleriyle belirtiliyor. İbranice sağdan sola doğru okunduğu için, ilk harf, vebanın bulaşıcı özelliğini gösteren tohum. Fiil halinde kullanıldığı zaman kelimenin tanımı, “dokunmak veya vurmak; aynı zamanda Tanrı'nın dokunuşu olarak veba bulaştırmak”. İsim halinde kullanıldığında ise, “bir dokunuş olarak veba veya başka bir illet: iltahap, felç, yara, maraz”. Göz, görmeyi, bakmayı ve bilgiyi temsil ediyor; ayak, yürüme, taşıma veya toplanma yerine geçiyor; filizlenen tohum ise, sürekliliği, yenilenmeyi, yavrulamayı ve yeni bir kuşağa geçişi gösteriyor.[4] “Yaratılış”, “Mısır’dan Çıkış” ve “Levililer” kitaplarındaki kullanımlarının açıkça gösterdiği gibi, Eski Ahit'te “veba” Tanrı'nın dokunuşu. İngilizce plague, Latincede vurmak veya yara anlamına gelen plaga'dan geliyor. Latincede “veba”nın karşılığı ise pestis ve pestientia.[5] Kullanageldiğimiz pestilence (salgın) kelimesi bundan türüyor. Eski Yunancada vebaya plege ve loimos da diyorlar.[6] Bütün bu eski kullanımlarında veba, eziyet eden bir bela. İncil'de, Mısır'daki veba olaylarında olduğu gibi, sık sık halka ceza verme anlamına geliyor. Benzer bir şekilde, Sofokles'in veba tragedyası Kral Oedipus'ta da, Thebai’lılara saldırarak Oedipus'un gerçek mirasını ve masumiyetini ortaya çıkaran, gene veba. 1722'ye geldiğimizde dahi, Defoe, veba sayesinde "bütün milletten intikam almak amacıyla kılıcını çekmiş olan Tanrı'dan" bahseder.[7]

 

Roma’da veba sırasında bir kapıyı çalan ölüm meleği, J Delaunay

 

Veba düşüncesi ve yazını, sınırlar kadar, sınırlar arasındaki geçişi ve bulanıklığı da inceler. Maurice Blanchot, Felaket Yazısı’nda, kanserin nasıl vebanın mirasını devralıp sürdürdüğünü kaydeder: "kanser/veba politik bir fenomendir; düzeni altüst etmenin, düzensizlik ve doğurganlık yoluyla evrensel programlama ve anlamlandırma gücünü bozmanın nadir yollarından biridir."[8] Vebanın yıkıcı bir kuvvet olduğu doğrudur. Ne var ki, vebaya karşı tepki de, çoğunlukla, ayrıştırma, bireysel hakları engelleyen hükümler getirme, hastalığı açıklayan ve yol açtığı ıstıraba sorumlu tayin eden söylemler üretme gibi yollarla düzenin restorasyonu demektir. Hastalıklı düzensizliğin yayılması ve toplumsal kaos, tiranlıklara özgü denetim önlemlerini ve hastalığın nedenleri ve tedavisi konusundaki totaliter söylemleri besler. Defoe'nun Veba Yılı Günlüğü (1722) ve Albert Camus'nün Veba romanının çizdiği tablo budur. Karel Čapek'in Beyaz Veba’sının [Verem] (1937) ve Camus'nün Sıkıyönetim (1948) oyununun işlediği de budur. Ne var ki, bütün veba yazarları hastalığın bu yanını vurgulamazlar; Antonin Artaud, 1933'te tiyatro ve veba üzerine yazdığı Tiyatro ve İkizi makalesinde, hastalığın olanak sağladığı özgürleştirici düzensizliği ve anarşik, bilinçaltı serbestliği över. Biri militer diğeri anarşik bu iki tepki, vebaya içkin gösteri (spectacle) öğesinden yararlanır.

Margaret Healy, Erken Modern İngiltere'de Hastalık Kurguları: Bedenler, Salgınlar ve Politikalar başlığını taşıyan kusursuz çalışmasında,[9] vebanın kurbanları üzerindeki etkilerine değinirken, “hastalıkla ilgili açıklamaların sosyo-kültürel olarak inşa edilmiş doğasına ve edebiyatın bu süreçteki önemli katkısına” öncelik verir. Hastalık Kurguları, dinî inançların siyasal içerimleri olduğu bir dönemde, ikisi de Tanrı'nın kendi yanlarında olduğunu iddia eden Reform taraftarları ile karşıtları arasında vebanın bir mecaz olarak kullanıldığını ortaya koyar. Veba, hep Tanrı'nın gazabı, Tanrı'nın cezası olarak tasvir edilse de, bunun sebepleri, zamanın ve yazarın ekonomik, politik ve dinî kaygılarına göre faklılaşır. Vebayla ilgili risaleler, salgını kâh savaşa ve kıtlığa; kâh zenginlerin açgözlülüğüne ve yoksulları dışlayan icraatlarına; kâh günahkarlığa ve dinî tarikatlara; kâh toplumsal kargaşaya veya Londra'daki serbestliğin pisliğine bağlar.

Healy, “veba yazılarının toplumsal gerilimleri kaydettiğini” belirtir:

 

[…] veba, kişisel ve toplumsal parçalanmaya ilişkin doruk noktadaki korkuyu temsil eder; sadece rekabet halindeki iki felaket, kıtlık ve savaş, vebanın etkileriyle boy ölçüşebilir. Dolayısıyla toplumsal çürüme, düzensizlik ve istikrarsızlık, “veba” kelimesine kodlanmıştır.[10]

 

20. yüzyılda vebadan nasıl bahsedildiği, onun yorumlanması ve anlaşılması konusundaki değişen parametreleri gösterir; vebanın edebiyat ile eleştirel ve kültürel teorideki rolüne ilişkin bir rehber oluşturur. David Steel'in 1981'de yayınlanan “Boccaccio'dan Camus'ye Veba Yazını” makalesi, vebayla ilgilenmiş yazarlara ilişkin son derecede değerli bir tarama yaparak, edebiyatta bir veba kanonunun bulunduğunu ortaya koymuştur. Hastalığın tehdidi ortadan kalktıktan sonra bile, vebanın yazarlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu göstermiştir. Steel, geçmişte " hastalığın öldürücülüğü yanında, veba fikrinin de bir o kadar güçlü olduğunu" kaydetmiştir; öyle ki, "günümüzde salgınlar nadir olmasına rağmen, çağdaş edebiyat hâlâ vebanın sembolik açılımlarının ne kadar canlı olduğuna tanıklık eder". Batı edebiyatında veba geleneğinin izini süren Steel, bu konuda iyi bilinen yazarlara işaret ederken –Boccaccio, Defoe, Edgar Allen Poe, Artaud, Camus– vebayla ilgili eserleri daha az dikkat çeken yazarları da kaydeder: Francesco Berni, John Wilson, Alessandro Manzoni, Harrison Ainswoth, Adalbert Stifter ve Hermann Hesse gibi. Steel'in makalesinden önce, hastalığın kültürel etkisiyle ilgili 20. yüzyıldaki yegâne kaynak Raymond Crawfurd'un yazdığı Edebiyatta ve Sanatta Veba ve Salgın'dı (1914). Crawfurd'un çalışması, İncil'deki, Yunan ve Roma yazınındaki salgın anlatımlarına, bunlardan ve "Kara Ölüm"den esinlenen sanata odaklanıyordu.

 

1348 Floransa veba salgını, Boccaccio'nun Decameronunda tasvir edildiği şekliyle. Gravür: L. Sabatelli

 

Barbara Fass Leavy'nin Vebayla Yıkmak: Edebi Bir Tema Üzerine (1992) adlı kitabı, veba edebiyatını kavramak için çok farklı bir yaklaşım sunar.[11] Boccaccio'nun Decameron, Chaucer'in “Afnameci’nin Hikâyesi”,[12] Defoe'nun Veba Yılı Günlüğü, Poe'nun Kızıl Ölümün Maskesi ve Camus'nün Veba'sı gibi aşina olduğumuz kanonik veba metinlerini incelemekle birlikte, başka hastalıklar üzerinde duran metinlerle de ilgilenir. Değişik hastalıklar ve onlara ilişkin farklı farklı mitolojilere rağmen Fass Leavy hepsinde paylaşılan ortak bir tema saptar. Bu da İlk Günah'la ve onu izleyen Adem'in cennet bahçesinden sürülmesiyle ilgilidir. Leavy’ye göre veba edebiyatı, "mutluluk yuvaları ve sahte cennetlerle doludur". Bu savını, Boccaccio'nun hikâye anlatıcılarının cennetvari ortamlarıyla ve Poe'nun Kızıl Ölümün Maskesi'ndeki Prospero karakterinin çekildiği sözümona zaptedilmez kaleyle destekler. Her ne kadar bunlar, vebayla ilgili geçici ve hayalî cennetler olarak görülebilirse de, benim burada Vebadan Kalan Miras kitabında inceleyeceğim metinlerin çoğunda bu Cennet Bahçesi teması geçerli değil. Hatta tam tersine, veba hep iğrenç ve çoğu kez militer distopyalarla ilişkili. Fass Leavy'nin odaklandığı düşünceler, Vebadan Kalan Miras'takilerden çok farklı:

 

İronik olarak, hem yazarın bir ahlak hocası olduğunu varsayan Boccacio, hem buna karşı çıkan Poe, veba motifini ölümlü bir dünyada sanatın önemini sorgulamak için kullanıyorlar. Eserleri, bütün bu veba edebiyatı fikrinde, sanatta bilgilendirici olan ile kendini ifade eden arasındaki gerilimi kopma noktasına kadar geren paradoksal bir şeyi açığa çıkarıyor. Salgın konusu, edebi sanatı retorikten ayırt eden haz ilkesiyle nasıl tutarlı olabilir? Bir konu olarak veba, sanatçının ahlaki ve yaratıcı benliği arasında bir köprü mü?[13]

 

Elena Gomel’e göreyse, veba anlatılarının Fass Leavy'nin özetlediklerinden çok farklı özellikleri var. “Ütopyaların Vebası: Salgın ve Mahşerî Beden” makalesinde, Gomel, iki tür veba anlatısı olduğunu belirtiyor: mahşerî ve mahşer sonrası (apocalyptic, post-apocalyptic). Mahşerî anlatının göze çarpan özelliği, binyılcılığa olan ilgisi ve vebayı, ütopya çağının habercisi bir soykırımın yolunu açan bir "nihai çözüm" olarak sunması.[14] Gomel, haklı olarak, bunun köklerini 20. yüzyılın ilk yarısında hüküm süren Nazi ve öjeni taraftarı retorikte arıyor. Bu türün veba anlatıları, gelecekle ilgili bilim-kurgu tarzına eğilim gösteriyor; olağanüstü pandemi kurguları yaratmak için nano-teknoloji veya gen teknolojisi alanlarındaki gelişmelerden yararlanıyor. Bu tarz metinler, "muhteşem bir yeniden doğuş"un yolunu açmak amacıyla toplumun salgın sayesinde temizlenmesine dönük bir binyılcılığı ifade ediyor.[15]

 

Jennifer Cooke'un Legacies of Plague In Literature, Theory and Film kitabının “Sunuş” bölümünden seçilmiş pasajların çevirisidir. Jennifer Cooke, Legacies of Plague In Literature, Theory and Film (Londra: Palgrave, 2009) s. 1-15. 



[1] M. Foucault (1999) Abnormal: Lectures at the Collège de France, 1974–1975 (New York: Picador), s. 44-47.

[2] Defoe veba çukurlarıyla ilgili şunları yazıyor: "bu çukurlarda ayrım yok, yoksul ile varlıklı hep beraber; ölü gömmenin başka yolu yok". D. Defoe, A Journal of the Plague Year (Londra: Oxford University Press, 1969) s. 62.

[3] J. A. Banner (2005) The Ancient Hebrew Lexicon of the Bible (Texas: Virtualbookworm.com Publishing), p. 374.

[4] Ancient Hebrew Research Center web sitesinde bu piktografların ayrıntıları ve modern İbraniceyle ve başka metinlerle ilişkileri incelenebilir. J. A. Banner (2006) “Reconstruction of the Ancient Hebrew Alphabet”, Ancient Hebrew Research Center, http://www.ancient-hebrew.org/4_alphabet_01.html, erişim tarihi: 19 Kasım 2006.

[5] “Plague” ve “pestilence” için bkz. J. A. Simpson ve E. S. C. Weiner, The Oxford English Dictionary, Vol. XI: Ow-Poisant, 2. baskı (Oxford: Clarendon Press, 1989) s. 948-9.

[6] “Plague” için bkz. Translatum web sitesi, (2001–2006), Foreignword.com: The Language Site, http://www.foreignword.com/Tools/dictsrch.htm, erişim tarihi: 19 Kasım 2006. Sonuçlar The New Testament Greek Lexicon’dan. Ayrıca bkz. G. R. Crane (ed.) (2006), Perseus Digital Library Project, Tufts University, http://www.perseus.tufts.edu/, erişim tarihi: 19 Kasım 2006.

[7] Defoe, a.g.e., s. 69.

[8] M. Blanchot, The Writing of the Disaster, çev. A. Smock (Lincoln ve Londra: University of Nebraska Press, 1995) s. 87.

[10] A.g.e., s. 62

[12] Canterbury Hikâyeleri içinde, çev. Nazmi Ağıl (İstanbul: YKY, 7. baskı 2020) –ç.n.  

[13] To Blight With Plague, s. 20

[14] E. Gomel, “The Plague of Utopias: Pestilence and the Apocalyptic Body”, Twentieth Century Literature, cilt 46, sayı 4, s. 409.

[15] A.g.e., s. 408.

skopdergi 16