Ramiro Gomez, bu yılın başlarında yaptığı bir eserinde David Hockney’nin California zenginlerinin hayat tarzını tasvir eden 1967 tarihli A Bigger Splash/Daha Büyük Bir Sıçrama adlı ikonlaşmış resmine “müdahalede” bulundu: Resme, lüks evin havuzunu ve avlusunu temizlemekle meşgul Hispanik görünümlü iki figür ekledi. Resme ismini veren su sıçraması gitmiş, onun yerine Gomez, seyircinin görür görmez tanıyacağı ama sanatta nadiren temsil edilen bir sahneyi yerleştirmişti.
Yirmi yedi yaşındaki Gomez, California’da, Meksikalı bir işçi sınıfı ailesinde büyümüş. Şu anda Batı Hollywood’da oturuyor ve eserlerinde sık sık, medyayı dolduran lüks ve şatafat imgelerinde işçi sınıfının görünmezliğini sorguluyor.
Gomez’in Happy Hills/Mutlu Tepeler serisini ilk defa Miami’de gördüğümde, basitliğinden ileri gelen gücü beni çok etkilemişti. Sanatçının sözleriyle seri, “bu varlıklı bölgelere ait güzel görüntüleri beslemek için sahne arkasında durmadan çalışan, çoğunluğu Latin kökenli olan işçileri” belgeliyor.
Gomez’in eserleri kasten kışkırtıcı olmaları için yapılmış, özellikle de alıcıların çoğunluğunun temizlik ve diğer ev işleri için gündelikçi çalıştırdıkları sanat fuarları bağlamında. Sanatçı, rahatsız edici gerçekleri gözler önüne sermekten çekinmiyor: Geçen sene, Başkan Obama’nın bir bağış kampanyasına katılacağı sırada Hollywood yıldızı George Clooney’nin evinin civarındaki çalılıklara Latin ev hizmetlilerinin karton figürlerini yerleştirmişti.
Gomez’le, Mutlu Tepeler serisi üzerine konuştuk; işçi sınıfından gelen bir sanatçının, eserlerini esasen orta ve üst sınıflara mensup koleksiyoncular için üretmesinin kendi dünyasını temsil etme noktasında yarattığı çelişkilerden bahsettik.
Seriye nasıl başladın?
2009-2011 arasında Hollywood Hills’de bir ailenin yanında yatılı olarak çocuk bakıcılığı yapıyordum, serinin fikri böyle şekillendi. Yaptığım işi sanatımda işlemeye karar verdiğim belli bir an olmadı, kendiliğinden gelişti. İşe de bana esin versin diye değil, paraya ihtiyacım olduğu için girmiştim zaten.
Sonuç olarak seri yavaş yavaş şekillendi, gündelik deneyimlerimden, iş rutininden, benimle aynı evde veya mahallede çalışan diğer insanlarla ilgili gözlemlerimden… Onlar da benimle benzer toplumsal kökenlere sahipti, çoğu Latin kökenliydi ve bana ailemi hatırlatıyorlardı.
Eserlerimin altında, o insanların ve emeklerinin hakkını teslim etme arzusu yatıyor. Seriye başlamama sebep olan da muhtemelen onların her an yok olabileceklerini idrak etmiş olmamdı.
Seride, medyada hoş görüntü veren imgelerde silinmiş olan insanları oraya yeniden yerleştirmeye çalıştığını söylesek, doğru olur mu?
Dergi ilanları serisinde temel hedefimin bu olduğunu söyleyebiliriz. Medyada hoş görünecek imgelerden silinen insanları yeniden yerleştirerek, o imgelerin altındaki saiki, yani lüks bir hayat tarzını pazarlama amacını tersyüz ediyorum. Reklamı yapılan bu tür mekânların bakımını sağlamakla görevli insanları resmederek, reklamcının stratejisini bozuyorum: bunlarda ideal bir oturma odası, ideal bir mutfak veya bahçe imgesi sunuluyor ama o ideal mekânı korumak için gereken emek görünmez kılınıyor. Reklamın tek derdi imgeyi satmak, pazarladığı lüks mal satın alındıktan sonra olup bitenler reklamcıyı ilgilendirmiyor. İşte benim figürlerim tam bu noktada devreye giriyor, çünkü bu lüks mallar veya evler satın alındıktan sonra, onların bakımını sağlamak ve görüntülerini korumak için insan emeği gerekiyor. Bakıcı olarak çalıştığım günlerde zengin hayat tarzının büyük ölçüde imaja dayandığını, ama imajın arkasında insanların göremedikleri bir gerçeklik yattığını fark ettim.
Bakıcı olarak çalışırken yaşadıklarımdan özellikle bahsediyorum çünkü bu deneyimin seriyi yaratmam üzerinde büyük etkisi oldu. Hollywood Hills’de, yanında çalıştığım ailenin evinde Luxe ve Dwell gibi dergiler olurdu, bunları karıştırdığımda o dünyanın nasıl şekillendiğini görebiliyordum ama birlikte çalıştığım insanları göremiyordum. Ben de onları eklemeye karar verdim.
Görüntülerde, çalışan insanların bulunmadığı bir idealin sunulması bana da dokunuyordu, sanki biz o dünyada yokmuşuz gibi. Dergilerin sayfalarını çevirirken, dışlanmışlıktan kaynaklanan sessiz bir öfke birikti içimde. Bana sunulan imgeye karşılık verme fırsatım olduğunu anladım ve elimdeki tek imkânla, resimle, bunu yaptım.
Resimlerin en çok hoşuma giden tarafı figürlerin belirli insanların portreleri olmaması, sanki her an yok olacak gibi duruyorlar. Böyle olmasını mı amaçlamıştın?
Kesinlikle. Bu figürler, ne kadar geçici olduklarını hissettirecek şekilde işlendi. Onlar bu dergilere ait değil, bu yüzden her an kaybolabilecekleri duygusunu vermek istedim. Teknik açıdan, taslak çizim yapmadığım veya astar kullanmadığım için figürleri müdahalede bulunduğum dergi sayfalarından kazımak mümkün. Sadece yüzeyde var oluyorlar ve gerçekten yok olabilirler. Gerçek hayatta da bu insanlar sürekli hareket halinde, benim odağa aldığım işçiler işlerine geç kalmamak için hep hızlı hareket etmek zorundalar.
Bu insanlar için yerinden edilme korkusu hiç eksik olmuyor. Niyetim bu işlerin ne kadar istikrarsız olduğunu vurgulamak. Bakıcılık yaparken benim de çalışma saatlerim belliydi ama ailenin durumuna göre kısalıp uzayabiliyordu. İşe başladığımda, her Perşembe gelen bir temizlikçi kadın vardı, yıllardır ailenin yanında çalışıyordu. Her hafta Perşembe günleri onu görmeye alışmıştım, sonra bir hafta gelmedi. Bir-iki hafta sonra Perşembe günü başka iki temizlikçi kadın geldi, diğer kadını bir daha hiç görmedim.
Eserlerinde işçi sınıfından insanları resmediyorsun, ama çoğu sanatçı gibi, başka bir sınıfa mensup insanlar için lüks nesneler üretiyorsun; bu çelişkiyi nasıl çözdün?
Çok iyi bir soru bu; bakıcılıktan, bakıcılık deneyimi hakkında resim yapan bir sanatçıya dönüşürken benim de kafamı epeyce kurcaladı. Ben işçi sınıfı kökenliyim ama bir sanatçı olarak aynı zamanda aylak sınıfın mensubuyum – karmaşık bir durum. Sınıflar arasında hareket edebiliyorum ki bu pek çok insana nasip olmayan bir özgürlük. Bu durumu ilk kez ailenin yanında çalışırken idrak ettim: İşverenlerimle bir kadeh şarap içip sohbet edebiliyordum, ama aynı zamanda onlardan emir almam gerekiyordu ve temizlikçiyle veya bahçıvanla da sohbet edebiliyordum. Bedensel emeğim karşılığında saat başı ücretle çalışıyordum, ailemdeki herkes ömrü boyunca bu şekilde çalışmıştı. Annem ve babam Meksika göçmeni ve bedensel açıdan zahmetli işlerde çalışıyorlar: annem kapıcı, babam kamyon şoförü. Onların hiçbir zaman meslek seçmek gibi bir şansları olmadı, hayatta kalmak için ne varsa onu yaptılar, ben de bu tecrübeyle yetiştim. Bakıcılık işine girdiğimde onların yaşadığı sıkıntıları kısmen de olsa anladım. İşe girmemin sebebi, paraya çok ihtiyacım olan bir zamanda bulabildiğim bir iş olmasıydı. Sanat kariyerime giden taşları döşeyeceği hiç aklıma gelmemişti ama öyle oldu…
Seçtiğim mesleği icra edebilmemi sağlayan bir yeteneğim olması halihazırda çok kafamı kurcalıyor. Şimdi bir sanat fuarında, galeri aracılığıyla satılacak bir eserim karşılığında alacağım parayı kazanmak için iki hafta bakıcılık yapmam gerekirdi. Bu hiç de hafife aldığım bir şey değil. Sanatçı olarak hayatta kalabilmek için bu adımı atmanız gerekiyor, ama bir galeriyle çalışmaya karar verirken bile, bunun doğuracağı çelişkiler yüzünden uzun uzun düşünmem gerekti.
Bu soru bendeki derin yaralara parmak basıyor. Resmettiğim insanlar kendi ailemin yerini tutuyor; hayatları boyunca çalışmak zorunda olan ve dünya tarihi kitaplarında hiçbir iz bırakmadan yok olan insanlar. Bunu bakıcı olarak çalışırken de derinden idrak ettim, bu yüzden hiç olmazsa resimlerde o insanların varlığını korumak istedim. Bu tür toplumsal meseleleri yaratıcı bir şekilde ele alabilmek için, işçilerin elle boyayıp kestiğim mukavva figürlerini Beverly Hills’deki özel ve kamusal alanlara yerleştiriyorum. Karşılığında para alma beklentim olmadan yerleştirdiğim eserler bunlar. Bakmak ve almak serbest, ki çoğu zaman isteyen onları alıyor… Bu sayede eserlerimi herkese ücretsiz sunabiliyorum. Üstelik, önceden sanatın bulunmadığı bir mekâna sanatı yerleştirmiş oluyorum.
Hrag Vartanian’ın 18 Aralık 2013’te Hyperallergic’te yayınlanan söyleşisinden kısaltılarak çevrilmiştir. Söyleşinin tamamı için bkz. The People behind your Images of Luxury