Walpurgis Gecesi (Gösteri Toplumu Üzerine Notlar III)

Giorgio Agamben, 1989-1990’da Guy Debord'un Gösteri Toplumu (1967) ve Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar (1987) adlı metinlerinin İtalyanca baskısı konusunda Debord’la mektuplaşır. Agamben yeni baskı için, “Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar’a Derkenar” (Marginal Notes on Comments on the Society of the Spectacle) başlıklı bir metin kaleme alır. Bu metin daha sonra Debord’a ithaf ettiği Menzi Senza Fine adlı derlemede yayınlanır. (İngilizce çevirisi: Means without End: Notes on Politics, 2000.)

Aşağıda yayınladığımız parça, Agamben’in Gösteri Toplumu üzerine yazdığı bu kısa notların üçüncü bölümüdür. Diğer bölümler için bkz. Agamben / Gösteri Toplumu Üzerine

Üçüncü Walpurgis Gecesi, Viyanalı hiciv ustası Karl Kraus’un Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılında yazdığı eserinin başlığı. Karl Kraus 1899’dan 1936 yılına (öldüğü yıla) kadar Die Fackel (Meşale) adlı bir dergi çıkarır, 1911'den itibaren derginin tek yazarı kendisidir. Üçüncü Walpurgis Gecesi’ni de bu dergide tefrika etme niyetiyle yazmıştır, fakat metinde söz ettiği isimlerin Nazilerin gazabına uğrayacağından endişe ettiği için yayınlamaz, eser ancak Kraus’un ölümünden epey sonra, 1952’de yayınlanır. “Üçüncü Walpurgis Gecesi” ifadesi, Goethe’nin Faust’una ve Üçüncü Reich’a göndermedir.

 

Paul Klee, Walpurgis Gecesi, 1935.

 

Walpurgis Gecesi

Şayet yüzyılımızda Debord’un karşılaştırılmayı kabul edebileceği bir yazar olsaydı, o yazar Karl Kraus olurdu. Gösterinin gizli yasalarını gün yüzüne çıkarmakta hiç kimse gazetecilere karşı azimle kavga veren Kraus kadar başarılı olamadı – “haberlere yol açan olayların ve olaylara yol açan haberlerin dehşet verici senfonisiyle uğuldayan şu gürültülü zamanlar”… Ve Debord’un filmlerinde gösteri denen o enkaz çölü görüntülerine eşlik eden dış ses gibi bir şey olsa, Kraus’un sesinden daha uygunu bulunamaz. Öyle bir ses ki –Elias Canetti onun konuşmalarındaki büyüleyiciliği anlatır–[1] Offenbach’ın operetinde muzaffer kapitalizmin derin ve azgın kargaşasını bulup gözler önüne sermiştir.

Kraus’un, ölümünden sonra yayınlanan Üçüncü Walpurgis Gecesi adlı eserinde Nazizmin yükselişi karşısındaki sessizliğine gerekçe olarak öne sürdüğü can alıcı cümle meşhurdur: “Hitler’e gelince, onun hakkında söyleyecek bir şeyim yok.” Kraus’un kendi yetersizliğini hiç müsamahasız itiraf ettiği bu acımasız Witz [kıvrak zekâ], aynı zamanda, tarif edilemez olanın gerçeğe dönüşmesi karşısında hicvin acziyetini de gösterir. Bir hiciv şairi olarak Kraus, gerçekten “dilin kadim yuvasını mesken tutan son müritlerden biridir yalnızca”. Kuşkusuz Debord’da da dil, Kraus’ta olduğu gibi, adaletin imgesi ve yeri olarak görünür. Fakat karşılaştırma burada sınırına varır. Debord’un konuşması, tam da hicvin dilinin tutulduğu yerde başlar. Dilin kadim yuvası (ve hicvin dayandığı edebiyat geleneği), çoktan, tepeden tırnağa çarpıtılmış ve bozulmuştur. Kraus’un bu duruma tepkisi, dili Evrensel Yargı’nın yerine çevirmek olur. Debord ise, Evrensel Yargı çoktan vuku bulduğunda ve hakikat onda yalnızca yalanın bir unsuru olarak tanındıktan sonra konuşmaya başlar. Dildeki Evrensel Yargı ile gösterideki Walpurgis Gecesi mükemmelen örtüşür. Bu paradoksal örtüşme, Kraus’un dış sesinin mütemadiyen yankılanarak geldiği yerdir.

 

 


[1] Elias Canetti, Karl Kraus’un Viyana’da düzenlediği konuşmalarının müdavimlerindendir. Kulaktaki Meşale başlıklı otobiyografik eserinde Kraus’un sahnesini şöyle tarif eder: “Kraus'u bir kez dinleyen bir daha tiyatroya gitmek bile istemezdi, tiyatro çok sıkıcı kalırdı onun yanında; kendi başına bir tiyatroydu o, ama daha da önemlisi, bu mucize adamın, bu canavarın, dâhinin, son derece sıradan bir ad, Karl Kraus adını taşımasıydı.” (Kulaktaki Meşale, “Karl Kraus ve Veza"). Canetti’nin eserinin başlığındaki “Meşale” ifadesi de Kraus’un dergisine göndermedir – ç.n.

 

Agamben / Gösteri Toplumu Üzerine, Guy Debord