6 Aralık 2008 günü 15 yaşındaki anarşist Alexis Grigoropoulos’un Atina’da polis tarafından katledilmesi üzerine, devlet kademelerindeki ağır yolsuzluk olayları, ekonomik eşitsizlik ve işsizlikten bunalan halk sokağa döküldü. On binlerce kişi bir aydan uzun bir süre sokaklardaydı. Aşağıdaki metin, Atina sürrealist topluluğunun Alexis’in katledilişini milat alan olaylar üzerine kaleme aldığı bildiridir.
Toplumsal baskının zirvesi soğukkanlılıkla hedef alınıyor.
Kaldırımlardan sökülüp polis kalkanlarına ve ticari tapınakların cephelerine fırlatılan bütün taşlar, gece göğünün altında yörüngelerini dolaşan alev almış şişeler, şehrin sokaklarında yükselip bizi onlardan ayıran barikatlar, isyan ateşi sayesinde beş para etmezken bir işe yarar hale gelen çöp tenekeleri ve ay ışığının altında yükselen yumruklar yalnızca direnişe değil aynı zamanda özgürlüğe de can ve güç veren silahlardır. Ve bu gibi anlarda üzerine bahse girmeye değer yegâne şey tam da bu özgürlük hissidir: unutulmuş çocukluk sabahlarına mahsus o duygu; henüz “itaatkâr özne”, “öğrenci”, “yabancılaşmış işçi”, “mal sahibi” ya da “aile kadını/erkeği” diye bilinen verimli insan-makinelere dönüşmediğimiz, hâlâ yaratıcı insanlar olduğumuz, biz olduğumuz için mümkün olan o duygu. Özgürlüğün düşmanlarıyla yüzleşmenin yaşattığı duygu; bundan böyle onlardan korkmuyor olma duygusu.
O yüzden, hiçbir şey olmuyormuş, olmamış gibi işine gücüne devam etmek isteyenler endişelenmekte haklılar. Özgürlük hayaleti her zaman dişlerinin arasına bir bıçak kıstırmış olarak gelir; yaşamı sefil bir tekrara çeviren, egemen toplumsal ilişkileri yeniden üreten zincirleri kırma istencidir onu harekete geçiren. Ne var ki, 6 Aralık Cumartesi gününden bu yana bu memleketin şehirleri işlemez hale geldi: alışveriş seansları son buldu; bizi işe ulaştıran yollar kapandı; yeni ekonomik istikrar ve kalkınma programlarından haber almaz olduk; yaşam tarzı programları arasında gamsız bir şekilde zap yapan, Styntagma Meydanı’nda arabalarıyla turlayan kimse kalmadı; hepsi geride kaldı.
Gün tüccarların, tartışma programlarında bilmişlik taslayanların, bakanların ve polislerin günü değil: Gün Alexis’in günü!
Biz sürrealistler olarak ilk günden itibaren isyan ve dayanışma içerisinde binlerce başka insanla beraber sokaklardaydık; sokaktaydık çünkü sürrealizm ruhunu sokakta bulmuştur ve onu kaybetmeye hiç niyeti yoktur. Devlet içindeki katilleri hedef alan bu kitlesel ayaklanmadan sonra sokaklar eskisinden daha da sıcak, daha da cana yakın ve yaratıcı bir ruh kazandı. Bu harekete bir karakter biçmek, onun çizgisini belirlemek bize düşmez. Yine de bu ortak özgürlük mücadelesinde bize düşen görevi üstlenmeye hazırız. Bu tür bir kitlesel olguyu tüm veçheleriyle benimsemeye mecbur hissetmeden de, sebepsiz nefretin ve şiddetin taraftarı olmadan, bu olayın bir sebebi olduğuna inanıyoruz.
Şiirin alev alev parlayan ruhunun zayıflayıp sönmesine izin vermeyelim!
Bu ruhu somut bir ütopyaya çevirelim: dünyayı ve yaşamı değiştirme ütopyasına.
Polislerle ve efendileriyle barış yapmak yok!
Herkes sokağa!
Bu coşkuyu hissedemeyenler çenelerini kapasınlar yeter!
Atina Sürrealist Topluluğu
Aralık 2008