Tekrar edile edile bir dogmanın ezici ağırlığına ve kaskatı sabitliğine bürünmüş bir tevatüre göre, bir hareket ve kolektif eylem olarak sürrealizm 1969 yılında dağılmış ve yok olmuştur. Bu ne anlama gelir?
André Breton 1966’da öldükten üç sene sonra Fransa’daki sürrealist topluluğun bazı üyeleri –Jean Schuster, José Pierre, Philippe Audoin, Claude Cortot, Gérard Legrand ve birkaç kişi daha– kendini sürrealist olarak nitelendiren her türlü kolektif eylemin son bulması gerektiğini ilan ettiler.
Jan Švankmajer, Dimensions of Dialogue (Diyaloğun Boyutları), 1982
Schuster, “Dördüncü Kıta” (Le Monde, 4 Ekim 1969) adlı makalesinde “insan ruhunun varoluşsal bir unsuru” olan “ebedi sürrealizm” ile, sözümona 1969’a gelindiğinde ömrünü tüketmiş “tarihsel sürrealizm” arasında bir ayrım yaptı. Fakat, böyle bir ayrım temelden yoksundur. Sürrealizm geçmişin tüm kültürlerinde kendi köklerini bulmuştur ve bulmaya devam etmektedir; ve şiir ve özgürlük insan türünün sabitleriyse eğer, Sürrealist Hareket adlı adınca tarihseldir ve “ebediyetle” de hiçbir alakası yoktur. Ki bu “ebediyet” önermesi, Herakleitos’un birkaç binyıl önce gayet ikna edici bir şekilde öne sürdüğü sebeplerden ötürü, her halükârda su götürür: ta panda rei, her şey değişir, her şey akar, her şey dönüşür.
Ayrıca, dünyadaki pek çok topluluğun etkinlikleri sayesinde Sürrealist Hareket 1969 krizini uzun süre önce atlattı. Sürrealizmi tarihin arşivlerine havale etme girişiminin vakitsizliği ortaya çıktı.
Bu hikâyenin ana hatları pek bilinmez; bilerek karartılmış olmaları da olasıdır. Vincent Bounoure, Jean Schuster’in sürrealizmin feshini ilanına “Nothing or What?” (Hiçbir şey mi Ne?) başlıklı bir metinle karşı çıktı. 100 adet basılan bu metin, ve ona eşlik eden bir araştırma, Paris, Prag ve başka şehirlerde elden ele dolaştı ve, çoğu olumlu, pek çok yankı uyandırdı. Bu tepkiler 1970 Mart’ında Pour communication: Réponses l'enqute "Rien ou quoi? başlığı altında toplandı ve dolaşıma girdi. Hareketi bırakmayı reddeden Parisli sürrealistler, Prag’daki dostlarıyla yakın ilişki içerisinde, Bulletin de liaison Surréaliste (Sürrealist Bülten) etrafında yeniden biraraya geldiler. Jean-Louis Bédoin, Micheline ve Vincent Bounoure, Marianne Van Hirtum, Robert Lebel, Joyce Mansour, Jehan Mayoux, Franklin ve Penelope Rosemont, Ted Joans, Nicolas Calas, Jan ve Eva Švankmajer, ve Michel Zimbacca 10 sayı boyunca Bülten’e katkı sağlayanlar arasındaydı.
İlk sayının başyazısında şöyle deniyordu: “Hiç kimsenin bir sürrealist ‘çizgi’ dikte etmeye, hele hele onu sınırlı bir tarif içine hapsetmeye hakkı yoktur. Ama kendi yönelimimizi tarif etmek ve bunun hangi noktalarda diğerlerininkilerle kesiştiğini tespit etmek hepimizin görevidir.” Bülten’i okuyan biri paralel hikâyelerle ve karşıtlıklar oyunuyla tanışmakla kalmıyor, aynı zamanda Chicago’daki sürrealistlerin başlattığı, Herbert Marcuse ile “Sürrealizm ve Devrim” tartışmasına da dahil olmaya çağrılıyor. Bu etkinlik, Vincent Bounoure’un önayak olmasıyla ve Bülten yazarlarının yanı sıra René Alleau, Jean Markale, Martin Stejskal, ve diğerlerinin de katkısıyla, 1976 yılında La Civilization Surréaliste’in (Sürrealist Uygarlık) yayınlanması sonucunu doğurdu. Aynı yıl içerisinde Chicago’da bir Dünya Sürrealist Sergisi düzenlendi ve ABD’deki sürrealistler tarafından Arsenal: Surrealist Subversion (Cephanelik: Sürrealist Tahrip) dergisinin üçüncü sayısı yayınlandı.
La Civilization Surréaliste’te, Bernard Caburet “insanları, geleceğin buzhanelerinin en güzel ticari malları” haline getiren “iğrenç uygarlığı” mahkûm ederken, Vincent Bounoure ve Vratislav Effenberg ortaklaşa kaleme aldıkları bir makalede, “eylemin ritmini belirlemeye devam eden akılcı teslimiyet ile metafizik akıldışılığa” karşı sürrealizmin “Haz İlkesi ile Gerçeklik İlkesi arasındaki çatışmanın yıkıcı etkilerine son vermek amacıyla insan varoluşunun psiko-sosyal koşullarını altüst etme” çağrısından dem vuruyorlardı.
1977 yılında Editions Savelli Bülten’in tüm sayılarını tek bir cilt altında biraraya getirdi, ayrıca Sürrealizm başlığı altında yeni bir derleme yayınladı. Bu derlemede Karol Baron, Gabriel Der Kervorkian, Marianne Van Hirtum, Albert Marencin, Pierre Molinier ve birçok başka kişinin illüstrasyonları da yer alıyordu. Arjantin’de tutuklu bulunan sürrealist şair ve film yapımcısı Paulo Paranagua’nın serbest bırakılması için kaleme alınan Ekim 1976 tarihli çağrı; Joyce Mansour’ur “The Virgin Cabinet, or the Red-Sea Explorer” (Bakir Dolap ya da Kızıl Deniz Kâşifi) başlıklı müthiş yazısı, ve paralel kolajlar oyunundan görsellere de yer verilmişti. Michel Lequenne ile Vincent Bounoure’un “Sapıklık ve Devrim” tartışmasının yanı sıra Michael Zimbacca’nın keşfi, Aşkın 36 Hâli (cosmobite, prismagine, asphorgasm, thirstlove) de bu derlemede yayınlanmıştı.
Bu sırada, Bülten topluluğunun dışından Jean Benoît, Mimi Parent, Alain Joubert, Nicole Espagnol, ve Annie LeBrun gibi insanlar da sürrealist faaliyetler yürütüyorlardı. Leonora Carrington’ın romanı The Hearing Trumpet (Duyan Trompet) ABD’de, Paul Garon’un kitabı Blues and the Poetic Spirit (Blues ve Şiirsel Ruh) ise önce Londra’da, sonra ABD’de yayınlandı.
“Sürgünde Arap Sürrealist Topluluğu” birkaç sene boyunca Paris ve Londra’da etkinlik gösterdi. Daha eski bazı sürrealist topluluklar –1950’lerin sonlarında Amsterdam’da Her de Vries tarafından kurulan Hollanda topluluğu, 1967’de Sao Paulo’da Sergio Lima ve arkadaşları tarafından kurulan Brezilya topluluğu, ve hareketteki etkinliği 1920’lerde başlayan Shuzo Takiguchi etrafında biraraya gelen Japon çevre– 1970 ve 80’ler boyunca sürdürdükleri kışkırtıcılıkları ve, daha da önemlisi, yayınlarının çeşitliliği ve kalitesinden dolayı dikkate şayandılar.
1978 yılında Avustralya’da Hillary Booth, Anthony Redmond, Michael Vandelaar, ve başkaları tarafından sürrealist bir topluluk oluşturuldu. Sonraki 10 yıl içerisinde topluluk ciddi anlamda genişledi, ve çeşitli kitapçık ve broşürün yanı sıra The Insurrectionist’s Shadow (Asinin Gölgesi) adında epey canlı bir dergi çıkarmaya başladılar.
Jan Švankmajer’in hayranlık uyandıran filmleri Prag dışında pek çok ülkede gösterime girdi. Fernando Abbaral İspanya İç Savaşı üzerine bir başyapıt olan Guernica’yı çekti. Luis Buñuel’in, geleneksel film tarzına meydan okuyan Burjuvazinin Gizli Çekiciliği adlı filmi de gösterime girdi.
Romanya’da sürrealizme meyilli bir grup genç, şair Gellu Naun’un etrafında toplandı; Naun’un kitabı Zenobia baskıcı Çavuşesku hükümeti düştükten sonra yayınlandı ve daha sonra pek çok dile tercüme edildi. Portekiz’de Artur do Cruzeiro Seixas’ın işleri çok önemli bir sergide yer aldı ve Mario Cesariny sürrealizm üzerine kitaplar derledi. Arjantin’de Carmen Bruna şair ve eylemci olarak etkindi.
1970’lerden itibaren Afro-Amerikalı şairler Ted Joans ve Jayne Cortez ABD’deki sürrealist etkinliğin ön planında yer almaya başladılar. Arsenal’in editörlerinden biri olan Sicilyalı-Amerikalı şair Philip Lamantia da birkaç şiir kitabı yayınladı.
1980 ve 90’larda Paris’teki Sürrealist Topluluk yeniden kamusal etkinliklere başladı. SURR–Surréalisme, Utopie, Reve et Révolte adında yeni bir dergi çıkmaya başladı ve müşterek sergiler düzenlendi. Bunlardan bazıları adını Arjantinli sürrealist sanatçı Silvia Grénier’in işlerinden ilhamla alan “İçsel Manzara” (1993); anarşist CNT’nin mekânında düzenlenen “Devrim Sırasında Oyun” (1996) ve Normandiya Sanat Evi’nde gerçekleştirilen “Paradoksal Uyanış” (2000) idi. 1993’te Paris’in duvarlarına, üzerinde “Harikulade olan cinsel yolla bulaşabilir” yazan posterler asıldı.
Zapatistalarla, İşsizlerin Yürüyüşü’yle, göçmen işçilerle ve İtalyan siyasi sığınmacılarla dayanışma içerisinde, Afganistan ve Irak savaşlarına karşı ortak bildiriler dağıtıldı. “Başkan Bush’a Sürrealist Ültimatom” Le Monde’da yayınlandı. Marie Dominique Massoni bu eylemi şu sözlerle özetledi: “İtaatsizlik: hayal gücü, barutu ateşliyor. O olmadan hiçbir isyan sürdürülemez”. Sürrealist eylemlilik yalnız Paris’te değil, Chicago, Prag, Stockholm, Madrid, Atina, Leeds, Londra, ve daha yakın zamanda Portland ve Oregon’da da canlanmakta.
80’ler ve 90’lar bu eylemliliği yansıtan dergilerin sayısında da bir artışa tanık oldu: Paris’te SURR – Surréalisme, Utopie, Reve, Révolte, Chicago’da Arsenal: Surrealist Subversion, Prag’da Analogon, Madrid’de Salamandra, Stockholm’da Stora Saltet, ve Leeds’de Manticore... 1986, 1991 ve 1992 yıllarında tartışmalar, araştırmalar ve belgelerle dolu, en önemlisi de tüm topluluklar tarafından imzalanmış, sözümona “Kolombus’un Beş Yüzüncü Yılı”nı –“Amerika’nın keşfinin” 500. Yıldönümü– mahkûm eden bir ortak bildiriyi de içeren, Enternasyonal Sürrealist Bültenler yayınlandı. Paris’te bu eylemler yirmi ya da otuz yıl önce uyandırdıkları heyecanı uyandırmadılarsa da, Prag’da durum bunun tam tersiydi; topluluk 1945’ten beri ilk defa bu derece güçlü bir kültürel etki yaratıyordu. Madrid, Stockholm, ve daha sonra Portland ve Leeds’deki sürrealistlere gelince, bunlar hayatlarında ilk defa açıktan müşterek, enternasyonal sürrealist eyleme katılıyorlardı.
Sürrealizm ne “ebedi” olarak tanımlanabilir ne de “tarihsel olarak son bulduğu” iddia edilebilir. Sürrealizm, daha ziyade, bilfiil angajedir. Sürrealistler örgütlü bir hareket olarak dünyanın çeşitli ülkelerinde ve kıtalarında etkindirler. Eylemleri, geçmiş çabalarının bir taklidi olmaktan ziyade, serüveni devam ettirerek inanılmazın yeni ve daha önce hiç karşılaşılmamış biçimlerini araştıran, “görünmez şatonun” bilinmeyen odalarını, koridorlarını, ve çekmecelerini keşfe çıkan müdahale ve yeniliklerden oluşur. Yenilik yaratma kabiliyeti şu anla hakiki bir ilinti kurabilmenin tek teminatı ve ebedi döngü yılanının boğucu sarmalından kurtulmanın tek yoludur. Tıpkı Nietzsche’in Zamana Aykırı Düşünceler’inde olduğu gibi, güncel hiper-teknolojik Batı kültürüne duyulan onarılamaz bir düşmanlıktan beslenen bir zamana aykırı alaka meselesidir bu. Webster's II New Riverside Sözlüğünde “zamana aykırı” [untimely] kelimesinin karşılığı şöyledir: “1. Uygunsuz bir zamanda meydana gelen ya da yapılan: münasebetsiz. 21. yüzyılın başında sürrealist bir topluluğunkinden daha münasebetsiz, bu zamanlara daha aykırı, ve daha az elverişli bir eylemlilik hayal etmek mümkün değil.
Sürrealizm, birbiri ardına parlayıp sönen sözümona “sanatsal avangardlarla” –fovizm, kübizm, ekspresyonizm, fütürizm, Dadacılık, soyut ekspresyonizm, Pop Art ve diğerleri– aynı kefeye konmamalıdır. Sürrealizm, tıpkı Barok ve Romantik hareketler gibi, aynı anda hem sanatsal, hem felsefi, hem de politiktir. Simya, sosyalizm ve Romantik doğa felsefesi gibi sürrealizm de bir gelenekten beslenir. Ezoterik, felsefi, politik mesajını aktaran birtakım yazıları, manifestoları ve belgelerinin yanı sıra, büyülü ve şiirsel pratiklerinin bir devamlılığı vardır. Sürrealizm bu geçmişi silip atmayı reddeder. Geçmişte bir umut ışığı bulamayanın geleceği yoktur.
Ama her şeyden önce, tıpkı hermetizm, büyücülük, korsanlık ve ütopya gibi, sürrealizm de bir yaratıcı hayal gücü meselesidir. Brezilya ormanlarının soylu haydutları kangaseyrolar gibi, sürrealistler de yenilik yapmaya, icat etmeye ve keşfetmeye mahkûmdurlar. Eski alışkanlıklar, açılmış ve aşınmış yollar düşmanın elindedir. Yeni yollar bulunmalıdır – gezgindir patikayı açan.
Michael Löwy’nin Situation of the International Surrealist Movement başlıklı yazısından çevrilmiştir.
Bu yazınının farklı bir versiyonu şu kitapta yayınlanmıştır: Sabah Yıldızı: Gerçeküstücülük ve Marksizm, çev. Aslıhan Aydın ve U. Uraz Aydın, Versus Yayınları, 2009.