Suha Arın’la Söyleşi

1976’da Suha Arın ve ekibi Urartu’nun İki Mevsimi belgeseli çekimlerinde, yaklaşık 3000 metre rakımdaki Hakkari’de bulunan Trişin Yaylası’nda yerel halkla muhabbet ederken. Kaynak: www.salt10.com

 

Yeşim Ağaoğlu: Sizce arkeolojik belgesel film diye ayrı bir tür belgesel film var mıdır ve iyi bir belgesel filmde olması gereken nitelikler nelerdir?

Suha Arın: Belgeselde hem gerçeği yakalayacaksınız hem de estetik kaygılardan ödün vermeyeceksiniz. Nasıl sanatçı güzelin peşinden, bilim adamı da gerçeğin peşinden koşarsa, belgeselci de çift beyinli olarak beyninin yarısıyla güzelin, yarısıyla da gerçeğin, doğrunun peşinde koşar. Biri için diğerinden ödün vermez. Belgesel sinema bilim ile sanatın kesiştiği yerde ortaya çıkar. Bu benim tanımım. Estetik kaygı taşımayan insanlar belgeselci olamaz. Ben filmlerimde hep kamera sehpası kullanırım. Omuzda çok az kamera taşırım ki estetikten ödün vermemek için. Gerçekten ödün vermemek için de çok titiz ve derin araştırma yaparım. Bu yüzden belgesel bir film yapmak çok zordur. Seyredenler beyninin iki lobuyla da zevk alabilmeli. İyi bir belgesel film insana çok haz verir. Fakat bunu yakalayabilen çok az yönetmen vardır. Ben de kendi adıma bütün filmlerimde bunu yakalayabildiğimi söyleyemem, ama hep bunu kurmaya çalışmışımdır. Belgeselcinin önce kendisine sonra da seyirciye karşı dürüst olması gerekir. Belgeselcinin sorumluluğu, imgesel filmcinin sorumluluğundan fazladır çünkü belgeselci objektif ve dürüst olmak zorundadır. 

 

Türk belgesel filmleri hakkında görüşleriniz nelerdir?

Türkiye’de belgesel başlığı altında bir sürü şey yayınlanıyor. Birkaç tane iyi yönetmen dışında, TRT’nin atama yönetmenleriyle peş peşe görüntüler ekleyerek, “ben yaptım oldu” mantığıyla belgesel başlığı altında nice görüntü zincirleri oluşuyor. Bunların belgeselle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Ansiklopedi sayfalarını açıp okumak, peş peşe görüntüleri vererek, arkada bir müzik çalmak, belgesel yapmak değildir. Bir de eğitim amaçlı filmler var. Bunların da belgeselle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Gümüş kolye, sıcak lehim nasıl yapılır ya da tarihî bir olayı resimlerle anlatıyorlar. Bu belgesel değildir. Final duygusu bile vermeyen belgeseller var. Başı, sonu, ortası yok, nasıl bittiğini de anlamıyorsunuz, çünkü estetik kaygı yok. O yüzden her belgeselciyim diyene inanmamak gerekir ya da her belgesel film denene belgesel gözüyle bakmamak gerekir.

 

1978 senesinde Suha Arın ve çekim ekibi (aynı zamanda öğrencileri) Yörük Elif filmini sıcak bir günde filme alırken. Kaynak: www.salt10.com

 

Belgesel sinema dilinin farklılıkları sizce nelerdir?

Belgesel bir sinema dili ise, bu dil öğretilebilir. Belgeselde bir anlatım dili yaklaşımı vardır. Bir de içerik, öz çözümlemesi (ya da ana tema yaklaşımı) bir de biçimsel dil yaklaşımı vardır. Belgesel bu üç ana temada incelenebilir. Tıpkı imgesel filmde olduğu gibi... Yalnız imgeselde ek olarak, bir de oyuncuların oyun performansına bakılır. Belgesel dil yaklaşımı, tıpkı diğer sanat eserlerinde olduğu gibi, epik, lirik veya dramatik olabilir. Ana tema, çözüm yaklaşımı ise, sosyolojik veya göstergebilimsel, semiyolojik, psikanalitik veya Marksist olabilir. Bir de biçimsel yaklaşım vardır. Ben bunu beş ana başlık altında topluyorum:

1) Düz anlatım; görüntüye koşut olarak sözün verilmesi.

2) Şiirsel anlatım; sözlü kültür geleneğinin yoğun olduğu bizim gibi toplumlarda seyirci kitlesini artırmak için kullanılır. Ben de birçok filmimde, seyirci kitlesini artırmak için bu yaklaşımı kullanmışımdır. Örnek vermek gerekirse, Safranbolu’da Zaman ile Ozanlar ve Evler bu yaklaşımla oluşturulmuş filmlerdir.

3) Konuyu sorun sahiplerinin anlatması yaklaşımı. Örneğin Tahtacı Fatma ve Camın Teri gibi filmlerim, bu yaklaşımla yaptığım filmlerdir.

4) Sözlü anlatımın farklılaşması yaklaşımı; Kula’da Üç Gün, Hüseyin Anka ile Sinan’ı Yeniden Yorumlamak gibi filmlerim bu yaklaşıma örnektir. Görüntü başka bir şey anlatıyor, anlatan başka bir konuyu anlatıyor.

5) Sözsüz anlatım yaklaşımı; müzik, efektler ve görüntü eşliğinde söz kullanmadan filmi anlatma yaklaşımı. Buna da Altın Kent İstanbul filmimi örnek olarak verebilirim.

 

Kula’da Üç Gün (1972) filminin kamera arkası. 

 

İşte arkeolojik filmleri de tüm bu yaklaşımların içinde istediğimiz yere koyabiliriz. Tabii içinde arkeolojik bilgilerin olduğu her film, arkeolojik belgesel değildir. Öncelikle başından beri belgeseller için saydığım tüm bu kurallara uyması gerekir. Örnek vermek gerekirse, bana göre Yusuf Kurçenli’nin Antika Talanı adlı filmi belgesel değildir çünkü içinde oyuncu var, mizansen var. Ben bir belgeselde dramatize etmeyi kabul etmiyorum. Çünkü doğruluğundan emin olmadığınız bir konuda eğer belgesel yapıyorsanız dramatize edemezsiniz. Bu filme olsa olsa belgesel yaklaşımlı imgesel diyebiliriz. O da kostümlere ve gerçeklere sadık kalmışlarsa tabii.

 

Filmlerinizi yaparken en çok karşılaştığınız problemler nelerdir?

Tabii en başta finansal sorun. Türkiye’nin belli yerlerini gezerken, kitap okurken, kaynak araştırırken belgesel yapmak üzere birçok fikir aklıma gelir. Kaynak bulmak için sağa sola başvururum ama hüsranla sonuçlanır. Türkiye’de sponsor bulmak çok güç. Kültür Bakanlığı, yeni yetişen genç yeteneklere fırsat tanısın istiyorum ve Kültür Bakanlığı’nın bütçesi sınırlı olduğu için oraya hiç başvurmuyorum. Finans sorununu çözdükten sonra, bu defa çekimle ilgili zorluklar başlar. Kamu yerlerinin çekimini gerektiren sahnelerde kolay kolay izin alamazsınız. Bazen izin belgeniz olsa bile, yine de size izin vermezler. Örneğin Midas’ın Dünyası filmimi çekerken, izin belgem olduğu halde, bir yıla yakın süreyle beni müzeye sokmadılar.

 

Suha Arın, Camın Teri (1985) filminden.

 

Bir başka zorluk ise, yine yasakçı zihniyetten kaynaklanan zorluktur. Birçok belgeye bu yüzden ulaşamazsınız. Tüm bu güçlükleri aşıp, filminizi bitirmiş bile olsanız emek, kan, ter, gözyaşları içinde bitirirsiniz. Sonra filminiz yasaklanır. Benim filmlerimin yarıya yakını seyirciyle buluşamamıştır. Örneğin Fırat Göl Olurken adlı on bölümlük, Hasan Özgen’le ortak olarak yaptığımız dizinin on bölümü de yasaklanarak gösterilmemiştir. Yine Camın Teri, Tahtacı Fatma ve bunlar gibi daha birçok filmim yasaklanarak seyirciyle buluşamamıştır. Sanırım bir belgeselci için de en büyük acı budur.

 

[…]

Bize kısaca çalışma yönteminizi anlatır mısınız?

Konuyu aldığım andan itibaren önce bir ön araştırma yaparım. Konunun uzmanlarını ve kaynaklarını bulup, sonra bu uzmanlarla ön görüşmeler yapıp, bu kaynakları okurum, hatta bazen bir ön seyahat yapıp fotoğraflarla da bir ön bilgi alınmasında yarar vardır. Tabii bu çalışmanın idealize edilmiş şeklidir. Bazen de zaman kısıtlıdır, böyle çalışamazsınız. Ama her şeyden önce dürüst ve estetik kaygılarla film yaparım ben.

 

Bu söyleşi, Yeşim Ağaoğlu’nun “Türk Arkeolojik Belgesel Filmleri ve Suha Arın’ın Arkeolojik Belgesel Filmleri” başlıklı yüksek lisans tezinin Ek bölümünden alındı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998, s. 43-46. Teze Ulusal Tez Merkezi sayfasından ulaşıldı; görseller dergimiz tarafından eklendi. Tezin tamamını okumak için bkz. süha_arın.pdf

Yayına açılmış olan Suha Arın filmleri (izlemek için başlıklara tıklayınız):

Safranbolu’da Zaman  Ozanlar ve Evler  Urartu’nun İki Mevsimi  Tahtacı Fatma  Camın Teri  Kula’da Üç Gün  Midas’ın Dünyası  Fırat Göl Olurken (I)  Fırat Göl Olurken (II) Fırat Göl Olurken (III)  Fırat Göl Olurken (IV)  Fırat Göl Olurken (V)   Fırat Göl Olurken (VI)   Fırat Göl Olurken (VII)  Fırat Göl Olurken (VIII)  Fırat Göl Olurken (IX)  Fırat Göl Olurken (X)  Sisler Kovulunca

 

Suha Arın, sinema, belge, tez tanıtımı