Demokrasinin kapısından yeni girmiş olan memleketimizde, insanların bireyliği (ferdiyeti) ve kişiliği henüz sosyal bir konu sayılmağa başlamamıştır. Memleketimizde devlet adamları ve politikacılardan birçoğu idaresiyle görevli oldukları insanları psikolojik birer bütün birer âlem olarak görmekten kaçınmakta yahut buna lüzum duymamakta yahut da böyle bir lüzumu duymalarına kültürleri ve kendi ruh derinlikleri elvermemektedir.
Onlardan çoğu için insanlar, istatistiklerdeki sayılardan, bilemediniz sokaktaki kalabalıktan ibarettir.
Memleketimizde, toplumun menfaatleri yanında kişinin menfaat ve haklarına önem vermiyen, daha doğrusu, toplumla kişiler arasında, bunlar sanki birbirine bağlı değillermiş gibi ikilik gözeten, topluma öz evlât, kişiye üvey evlât gözüyle bakan, binlerce yıllık bir diktatörlükten arta kalma zihniyet, henüz silinememiştir ve büsbütün silinmesi de belki daha çok zaman istemektedir.
Politikacılar ve devlet adamları, bu zihniyeti bırakmak lüzumunu, yer yer vatandaşlar kendilerini buna zorladıkça duyacaklardır.
Sesini kalabalığın uğultusu üstüne çıkarabilen ve, dar bir görüş açısından bakıldığı zaman toplum menfaatlerini hiçe sayarmış gibi görünürcesine tek insanın hakları üstünde titriyen insanların sayısı arttıkça, politikacı ve devlet adamlarının da görüşleri berraklaşacak, şimdi onlara bulanık bir bütün gibi görünen kalabalığın, uzuvları, birbirinden ayrı durmaya, netleşmeğe başlıyacaklardır.
Memleketimizde bu yolun açılmasını, politikacı ve devlet adamlarına bu yolda bir baskının başlamasını en iyi sağlıyabilecek durumda olanlar, edebiyatçıları da içine almak üzere geniş anlamiyle sanatçılardır.
Sanatçıların böyle bir gelişmede ne kadar müessir olabileceklerine en büyük delil, bütün diktatörlüklerde sanatçının ağır baskı altında bulundurulmasına verilen önemdir. İşte Nazi Almanyasındaki, işte Sovyet Rusya'daki sanatçıların durumu!
Genişliğine ve derinliğine bütün psikolojik âlemiyle insan, sanatçının baş konusu ve malzemesidir. O kadar ki psikolog ve psikanalistler bile sanatçıların açtığı yollardan, onların, belki şuursuz bir şekilde bıraktıkları izlerden yürürler.
Sanatçının politikaya tesirli bir şekilde karışmadığı memleketlerde demokrasi olamaz. Çünkü sanatçının politikaya karışmadığı memleketlerde, yalnız idareciler değil, idare edilenler bile, İnsan'a ne olduğunu, soyut (mücerret) anlamiyle İnsan'a saygı beslemesini, ona, bu dünyada her şeyden üstün değer vermesini öğrenemezler. İnsan'a bu değerin verilmediği toplumlar ise demokratik değildir.
Kaynak: Halkçı (Yeni Ulus), "Günün Işığında", s. 3
Tarih: 1954-01-11
Lokasyon: Atatürk Kitaplığı, 152/28
http://ecevityazilari.org/items/show/146