/ Sanat ve Emek / Madenciler Arasında

Vincent van Gogh, 25 yaşındayken, vaizlik yapma arzusuyla Belçika’nın maden bölgesi Borinage’a gider (Aralık 1878). Eğitim almamış olmasına rağmen, Mons kenti yakınlarındaki Wasmes köyüne alaylı vaiz olarak atanır (Ocak 1879). Görevleri arasında İncil okumaları düzenlemek, çocuklara ders vermek ve hastaları ziyaret etmek vardır. Van Gogh burada yoksulluk içinde yaşamasına rağmen kendini bütün varlığıyla hastaların bakımına adar. Elinde avucunda ne varsa yoksul köylülere verir, kaldığı kulübede yerde yatar. Çilekeşlikte bu kadar ileri gitmesi, kendisini görevlendiren komitenin hoşuna gitmez; ayrıca, köylülere dinin esaslarını öğretmek ve cemaati toplamak için gereken hitabet yeteneğinden ve organizasyon becerilerinden yoksun olduğuna hükmedilir ve görevine son verilir. Van Gogh’un vaizlik hayalinden vazgeçip ressam olmaya karar vermesi, bundan sonra olacaktır.

Aşağıdaki pasajlar, van Gogh’un Wasmes madenci köyünde görevli olduğu sırada kardeşi Theo’ya yazdığı mektuptan alınmıştır. Kaynaklar: Vincent van Gogh, Ever Yours: The Essential Letters, ed. Leo Jansen, Hans Luijten, Nienke Bakker (Yale University Press, 2014) s. 118-120; Letter from Vincent van Gogh to Theo van Gogh Petit-Wasmes, April 1879; Retranscription d'une lettre à son frère Théo (avril 1879).

 

Van Gogh, Borinage’da Kömür Fabrikası, Temmuz-Ağustos 1879.

 

Wasmes, Nisan 1879

Sevgili Theo,

[…]

Bir süre önce çok ilginç bir geziye katıldım – gezi demek ne kadar doğruysa… Bir madende altı saat geçirdim.

Az buz değil, buranın en eski ve tehlikeli madenlerinden, Marcasse. Bölgede pek iyi anılan bir yer değil çünkü madende ölen çok – ya inişte ya çıkışta, ya havasızlıktan ya da grizu patlamasından, ya su basmasından ya da göçükten vs. İç karartıcı bir yer, etrafındaki her şeyde ilk bakışta bir kasvet ve ölüm havası seziliyor. İşçilerin çoğu yüksek ateş yüzünden bir deri bir kemik kalmış ve yüzleri solmuş insanlar, bitap ve perişan görünüyorlar, yüzleri yanıktan kırışmış, erken yaşlanmışlar; kadınların çoğu soluk benizli, yüzleri pörsümüş. Madenin çevresinde işçilerin sefil kulübeleri ve birkaç kuru ağaç var, hepsi dumandan kararmış; bir de dikenli çalılar, gübre ve kül yığınları, kullanılamaz haldeki kömürün yığıldığı tepecikler vs. Maris olsa bunlardan güzel bir resim çıkarırdı.

İyi bir mihmandarım vardı, madende 33 sene çalışmış, dost canlısı ve sabırlı bir adam; anlayabileyim diye her şeyi tane tane anlattı.

 

Van Gogh, Karda Madenciler: Kış, 8 Ekim 1882.

 

Birlikte madene indik, 700 metre derine; o yeraltı dünyasının en kuytu köşelerine girdik.

Maintenage veya gradin’lerden[1] (işçilerin çalıştığı hücreler bunlar) çıkışa en uzak olanlarına cache (kömür aranan kuytu yer) deniyor. Bu madende beş kat var; en üstteki üçü tükenmiş ve boş, kömür kalmadığı için bunlarda kimse çalışmıyor. Hücrelerin resmini yapan biri olsa yepyeni ve duyulmamış bir şey olurdu bu – daha doğrusu görülmemiş bir şey. Epey dar ve alçak bir koridorda, derme çatma bir iskeletle desteklenmiş sıra sıra hücreler düşün. Her hücrede kaba ketenden tulum giymiş bir işçi çalışıyor, baca temizleyicileri gibi kir toprak içinde, loş bir lamba ışığı altında kömür yontuyor. Hücrelerin bazısında işçiler ayakta duruyor, bazısındaysa (yatarak çalışılan damarlarda) sırtüstü yatıyorlar.

Hücrelerin düzeni arı kovanındaki petekleri andırıyor, veya bir zindandaki karanlık geçit gibi, ya da sıra sıra dizilmiş dokuma tezgâhları; aslına bakarsan köy evlerindeki dizi dizi fırınlara benziyorlar, veya bir yeraltı mezarındaki lahitlere. Galeriler de Brabant çiftliklerindeki büyük bacalara benziyor.

Kiminin her yerinden su sızıyor, madenci lambalarının ışığı vurdukça sarkıtlarla dolu bir mağarayı andıran değişik bir görüntü ortaya çıkıyor. Madencilerin bazıları hücrelerde çalışıyor, bazıları da kırılmış kömürü tramvay hattını andıran raylar üzerindeki küçük arabalara yüklüyor. Bu işi daha çok çocuklar yapıyor, hem kızlar hem oğlanlar. Aşağıda, yerin 700 metre altında bir de ahır var; altı-yedi tane yaşlı at, katarları “akroşaj”[2] denen yere taşıyor – kömürün yukarı çekildiği yer burası. Kimi işçiler göçük tehlikesi olan eski galerileri onarıyor veya damarda yeni galeriler açıyor. Karaya çıkan denizcilerin sıla hasreti çekercesine onca tehlike ve zorluğa rağmen denize kavuşmak istemesi gibi, maden işçisi de yerin altında olmayı üstünde olmaya tercih ediyor. Buranın köylerinde bir ıssızlık, bir terk edilmişlik, bir ölgünlük var, hayat yerin üstünde değil altında devam ediyor. İnsan burada yıllarca yaşayabilir ama madenlere inmedikçe gerçekte nasıl bir yer olduğunu anlayamaz.

Buranın insanı çok cahil ve eğitimsiz, çoğu okuma bilmiyor, ama onca zorluğuna rağmen işlerini yaparken gayet becerikli ve uyanıklar; cesur ve açık yürekliler; ufak tefekler ama duruşları dik; çukur gözlerinde hüzün var. Ellerinden her iş geliyor ve inanılmaz çalışkanlar. Heyecanlı bir yapıları var, zayıflık anlamında söylemiyorum bunu, çok hassaslar. Üzerlerinde baskı kurmaya çalışan herkese karşı içten gelen, derin bir nefret ve güvensizlik duyuyorlar. Madencilerle birlikteyken insanın madenci mizacında olması gerek; kendini beğenmişlik, kibirlilik, buyurganlık taslamak olmaz, yoksa onlarla anlaşamaz ve güvenlerini kazanamazsın.

 

Van Gogh, Kömür Çuvallarını Taşıyan Madenci Kadınlar, 1881-82.

 

Grizu patlamasında fena yaralanan madenciden bahsetmiş miydim sana? Çok şükür şimdi toparladı da dışarı çıkıp gezebiliyor, egzersiz için uzun yürüyüşler yapıyor; elleri hâlâ tam iyileşmedi, çalışabilmesi için biraz daha zaman lazım, ama hayati tehlikeyi atlattı. Fakat ondan sonra tifo ve yüksek ateş vakaları oldu, “ahmak ateşi” diyorlar, kâbuslar ve sanrılar içinde kıvrandırıyor insanı. Anlayacağın yine elden ayaktan kesilmiş, perperişan yatan bir sürü hasta var.

Hasta evlerinden birinde herkes ateşlendi, yardım edecek kimseleri de yok, o yüzden hastalarla da yine hastalar ilgileniyor. “Burada hastaya bakanlar da hasta,” dedi evin kadını, tıpkı yoksulun elinden tutanın da yine yoksul olması gibi…

 



[1] Van Gogh Hollandaca yazdığı mektubunda bu terimleri Fransızca bırakmış. Türkçedeki karşılığı “kademe”: “belirli aralık, kot ve eğimlerle meydana getirilen basamak şeklindeki çalışma yerleri”. Mektubun Hollandaca orijinali ve Fransızca çevirisi üzerinden terimler konusunda yardımcı olan Hanneke van der Heijden ile Mehmet Moralı’ya teşekkürler – ç.n.

[2] accrochage. “Akroşaj: Dik ve mail [meyilli] kuyuların dip ve başlariyle çalışmakta olan katlardaki manevra mahallerini ve müştemilatını ifade eder”. Maden İşletmelerinde Alınacak Emniyet Tedbirleri Hakkında Nizamname, Resmî Gazete, 18 Ağustos 1953 – ç.n.

 

Van Gogh, sanat ve emek