Rant Sanatı ve Yaratıcı Sınıf

David Harvey “Rant Sanatı”[1] başlıklı makalesinde, simgesel üretimin siyasi boyutu hakkında net bir tarif sunar. Harvey bu yazısında, somut olmayan üretim ile gerçek parayı fikrî mülkiyet üzerinden değil, gayri maddi alanın maddi alandan asalakça yararlanması üzerinden birbirine bağlar.

Bunun kilit örneklerinden biri, Barselona: gayri menkul ekonomisi ile toplumsal sermaye olarak kültürün üretimi arasındaki bağlantının en açık olduğu yer. Barselona’nın bir uluslararası marka olarak başarısı, kültürel ve toplumsal köklerine dayanır ve bugün kozmopolit ve alternatif bir kültür tarafından sürekli beslenmektedir; bu kolektif ürünü kullanıp işletenlerin başında gayri menkul spekülatörleri geliyor.

Soylulaştırma türlerine herkes aşinadır. Bir, tabandan yukarı soylulaştırma var: Dışlanmış yerler sanatçıları, sanatçılar da üst tabakaları çeker. Bir de bunun tersine, tepeden inme soylulaştırma var: Yoksul mahallelere inşa edilen (Barselona’nın El Raval semtindeki Barselona Çağdaş Sanat Müzesi MACBA gibi) açık fikirli ve fütüristik sanat kurumları kiraları yükseltir ve semt sakinlerini taşınmaya zorlar. Fakat Harvey daha genel bir sürece işaret etmek istemektedir.

 

Barselona Çağdaş Sanat Müzesi MACBA’nın önünden görüntü

 

 

Çokkültürlülüğü, renkli sokak hayatı ve sanat etkinlikleriyle lanse edilen El Raval semti. Fotoğraflar: Emlak pazarlama sitesi https://www.airbnb.com

 

Harvey, tekel rantı kavramını kültüre uyarlar: “Rantın tüm biçimleri, özel mülk sahiplerinin bazı mallar üzerindeki tekelci gücüne dayanır”.[2] İki tür rant vardır: bir şarabın olağanüstü nitelikleri üzerinden tekel oluşturabilir, ya da o olağanüstü şarabın üretildiği bağı satışa çıkarırsınız. Çok hoş bir şehirde otel açabilir, veya böyle bir otelin açılabileceği bir araziyi satışa çıkarırsınız. Kapitalizm daima ayrıcalık işaretlerinin peşindedir. Harvey’ye göre kültür bugün, kapitalizmin maddi mamülleri satmakta yararlandığı ayrıcalık işaretlerini üretmektedir. Kent ölçeğinde, gayri menkul ticareti bilgi ekonomisinin tetiklediği en geniş hacimli ticarettir. Her gayri maddi alanın, üzerinden beslenen maddi asalakları vardır.

Bir bilgi ürününün değeri, Enzo Rullani’nin dikkat çektiği gibi, yayılma derecesine bağlı olsa da, Harvey bu kıymetlenme sürecine bir sınır koyar. Bir ürünün haddinden fazla yayılması, ayrıcalık işaretlerinin kaybolmasına ve ürünün kitleselleşmesine yol açar. Her fikir, hegemonik dönemini geçirdikten sonra entropik bir sona ulaşır. Harvey, ayrıcalık işaretlerinin entropisinden kaynaklanan bu ilk çelişkinin altını çizer:

 

Buradaki çelişki, bu kalemlerin, ne kadar pazarlanabilir hale gelirse, eşsiz ve özel olma vasıflarını da o ölçüde kaybetmesidir. Bazı durumlarda pazarlamanın kendisi eşsiz özellikleri tahrip eder (bilhassa bu eşsizlik, yabanlık, uzaklık, estetik bir deneyimin saflığı gibi özelliklerden kaynaklanıyorsa). Daha genel olarak, bu tür nesne veya hadiselerin pazarlanması (ve kalp, sahte, taklit veya kopyalarının yapılması) ne kadar kolaysa, tekelci ranta zemin oluşturma olasılıkları o derece azalır. […] Bu özelliklerin korunması ve piyasa değerine tahvil edilebilmesi için, bazı malların veya mekânların yeterince eşsiz ve şahsına münhasır kalmasını sağlayacak yollar bulunmalıdır ki çoğu kez kıran kırana bir rekabetin hüküm sürdüğü metalaşmış bir ekonomide tekelci avantaj elde tutulabilsin.[3]

 

İlkiyle bağlantılı ikinci çelişki, tekelleşme eğilimidir: aşırı yayılmanın yol açtığı değer kaybı karşısında rantı korumanın tek yolu, tekel oluşturup rekabeti önlemektir. Örneğin, dijital devrim ve ağ devrimleri, (hayli istikrarlı “teritorya”lara alışkın olan) geleneksel tekelci rantlara tehdit oluşturmuş, onları stratejilerini baştan yaratmaya zorlamıştır. Yaygın tepki, daha güçlü bir fikrî mülkiyet rejimine dönmek olmuştur. Başka bir düzeyde ise, sermaye, kullanıp işleteceği başka gayri maddi teritoryalar aramaya zorlanmıştır. Harvey, kapitalizmin tekelleri korumak için yerli kültürleri yeniden keşfettiğine dikkat çeker: Kültürün kolektif ve gayri maddi alanı, post-Fordist bir ekonomide ayrıcalık işaretlerini idame ettirmede can alıcı bir boyut oluşturur.

Yerli kültürel oluşumların ve geleneklerin, tekel rantı elde etme girişimleri aracılığıyla politik ekonominin hesap kitapları içine nasıl massedildiğini anlamamız açısından da önemli bu. Ayrıca, yerli kültürel buluşlara ve yerel kültürlerin diriltilip icat edilmesine yönelik mevcut ilgide, bu tür rantları devşirme ve temellük etme arzusunun ne kadar rol oynadığı sorusunu da gündeme getiriyor.

Barselona’nın kültürel katmanı ve eşsiz yerel nitelikleri, Barselona temelli her türlü ürünün –başta gayri menkul olmak üzere– pazarlanmasındaki kilit unsurlardan biridir. Fakat Harvey’nin dikkat çektiği üçüncü bir çelişki daha vardır –ki en önemlisi de budur– o da küresel sermayenin, ayrıcalık işaretlerini desteklemek için yerel direnişi beslediğidir.

Her türden kapitalist (en büyük uluslararası finansçılar bile) tekel gücü ihtimali karşısında kolayca baştan çıkar; tam bu noktada üçüncü çelişkiyi seçebiliriz: Küreselleşmenin en hırslı failleri bile, küreselleşmeye karşıt bir yerel politik atmosferin oluşmasına katkıda bulunmayı göze alarak, tekel rantı sağlama potansiyeli taşıyan yerel oluşumları destekler!

 

Barselona Katalonya Meydanı’nda Öfkeliler hareketi işgali, 2012

 

Harvey bu noktada, kültürün sermaye tarafından nasıl kullanıldığını açıklamak için (Bourdieu’den devşirdiği) kolektif simgesel sermaye kavramını devreye sokar. Belirli bir bölgeye atfedilen kültürel üretim katmanı, tekel rantları için bereketli bir ortam oluşturur:

 

Tekel rantı elde edebilmenin koşulu benzersiz, otantik, münferit ve özel olma iddiası ise, bu türden bir talep için tarihsel olarak oluşmuş kültürel ürün ve edimler ile çevrenin kendine has niteliklerinden (mimari, toplumsal ve kültürel çevre de tabii ki dahil olmak üzere) daha iyi bir alan olabilir mi? […] En bariz örnek turizmdir, ama meseleyi bununla sınırlamanın yanlış olacağı kanısındayım. Çünkü burada söz konusu olan kolektif simgesel sermayenin gücü, belli bir yere atfedilen ayrıcalık ibareleridir, ki bunlar genel olarak sermaye hareketleri üzerinde önemli bir çekim gücüne sahiptir.[4]

 

Barselona’nın kolektif simgesel sermayesi şimdi daha açık biçimde ortaya çıkıyor. Barselona markası, çok sayıda fail tarafından üretilip çok az sayıda fail tarafından kullanılan “ortak bir halüsinasyon”dur. Yaratıcı işçiler (hatta toplumun tamamı) bir kısır döngü içindedir: Bizzat kendilerini ezen gayri menkul ekonomisi için (zira Barselona’nın yükselen konut fiyatlarının acısını onlar çeker) simgesel sermaye üretmektedirler. Dahası Harvey, Richard Florida’yı daha iyi anlamamıza da yardımcı olur: Florida’nın mucidi olduğu “yaratıcı sınıf”, bir kentteki ayrıcalık işaretlerini artıran kolektif simgesel sermayenin simülakrından başka bir şey değildir. “Yaratıcı sınıf”, insanbiçimli bir markaya dönüştürülmüş kolektif simgesel sermayedir; toplumun ayrıcalıklı kesimlerine (“yaratıcı sınıf”), ayrıcalıklı bölgelere (“yaratıcı şehir”), hatta şehrin içindeki ayrıcalıklı yerlere (“yaratıcı semt”) uygulanan tekel rantıdır. “Yaratıcı sınıf”, prekaryadan koparılıp üst sınıflara bağlanan toplumsal yaratıcılığın asalakça bir simülakrıdır.

 

Barselona’nın Avrupa şehir sistemi içerisinde kazandığı ün, kısmen, düzenli olarak simgesel sermaye ve ayrıcalık ibareleri biriktirmesi sayesinde olmuştur. Katalanlara özgü tarih ve gelenek içinde kazılar yapılması, bölgenin güçlü sanatsal başarıları ve mimari mirasının (başta Gaudí olmak üzere), yaşam tarzı ve edebi geleneklere ait belirgin ibarelerin pazarlanması bunda büyük rol oynadı; bu nevi şahsına münhasırlığı kutlamak için hazırlanan kitaplar, sergiler ve kültürel faaliyetler seli de buna destek oldu. […]

Bu çelişki, sorular ve direnişle belirgin hale gelir. Burada onurlandırılacak olan kimin kolektif hafızasıdır – Barselona’nın tarihinde öylesine önemli bir rol oynamış olan İkaryalılar gibi anarşistlerin mi, Franco’ya karşı var güçleriyle savaşan cumhuriyetçilerin mi, Endülüs muhacirleri olan Katalan milliyetçilerin mi, yoksa uzun dönem Franco’nun müttefiki olan Samaranch’ın mı?[5]

 

Harvey, toplumun hangi kesimlerinin simgesel sermayeden yararlandığı ve hangi kolektif hafıza ve imgelem türlerinin öne çıkarıldığını sorgulayan politik bir tutumun anahatlarını çizmeye çalışır. Simgesel sermaye birleşik değildir, farklı kuvvetlerin etkin olduğu çoğul bir alandır ve onu üreten çokluk tarafından sürekli masaya yatırılabilir.

 

Gerek halihazırda gerekse geçmişte oluşumuna herkesin kendi üslubunca katkıda bulunduğu kolektif simgesel sermayeden nüfusun hangi kesiminin en fazla faydalanacağını belirlemek söz konusudur. Simgesel sermayeden doğan tekel rantına salt çokuluslu şirketlerce veya yerel burjuvazinin güçlü, azınlık bir kesimi tarafından el konmasına neden izin verilsin? […]

Son derece rekabetçi bir dünyada ayrıcalığa dair ibareler ve kolektif simgesel sermaye biriktirme çabası sürmektedir. Gelgelelim bu durum peşi sıra bir dizi yerel soruyu da getirmektedir: Kimin kolektif hafızasına, kimin estetiğine ve kimin yararına öncelik tanınacaktır? […]

Bu noktada ortaya çıkan soru, bu kültürel müdahalelerin kendisinin sınıf mücadelesinin güçlü bir silahı haline nasıl gelebileceğidir.[6]

 

Can alıcı soru şu: Nasıl bir direniş simgesel sermayesi oluşturalım ki, diğerleri gibi bir ayrıcalık işareti olarak kullanılıp işletilmesi mümkün olmasın? Harvey’nin dikkat çektiği gibi bu tür bir kısır döngü yerel direnişlerde daha da iyi işlemektedir. Küresel sermaye tekel rantını artırmak için küreselleşme karşıtı harekete ihtiyaç duyar. Özellikle yaratıcı işçilerin durumunda direniş daima iyi eğitimli ve iyi tasarlanmıştır: Barselona örneğinde direniş, küresel orta sınıf açısından asla tehlikeli olmayan, heyecan verici bir ortam yaratır.

 

Matteo Pasquinelli’nin “Immaterial Civil War: Prototypes of Conflict within Cognitive Capitalism” başlıklı yazısının “David Harvey and the Collective Symbolic Capital” başlıklı bölümünden çevrilmiştir. Yazının ilk bölümlerinin çevirisi için bkz. Fikirlerin Fikirlere Karşı Savaşı

 



[1] David Harvey, Asi Şehirler içinde, çev. Ayşe Deniz Temiz (İstanbul: Metis, 1. basım Mart 2013) s. 143-168

[2] A.g.e., s. 145.

[3] A.g.e., s. 146-147.

[4] A.g.e., s. 158.

[5] A.g.e., s. 160.

[6] A.g.e., 161-164.

yaratıcı endüstriler