/ Pasajlar / Sürrealizm, Devrimci Şiir ve İşçi Sınıfının Özgürleşmesi

Sürrealizm ve İşçi Sınıfının Özgürleşmesi

Fransa’da, hatta muhtemelen Avrupa’nın tamamında, dadaizmle başlayıp bugün sürrealizmle devam eden deneyin, hiç tartışmasız, şiirdeki en devrimci deney olduğu görüldü. Bu deney, tamamen sanat hakkındaki mitleri yıkmaya yönelmişti – asırlar boyu resmin, heykelin, edebiyatın vs. sadece ideolojik açıdan değil, ekonomik açıdan da sömürülmesine yol açan mitlerdi bunlar. Örneğin, Max Ernst’ün, sanat eleştirmenleri ve uzmanları tarafından nicedir savunulan ve büyük ölçüde teknik mükemmelliğe, kişisel dokunuşa, sanatçının malzemelerindeki kalıcılığa dayanan değerler yelpazesini altüst eden frotajlarını düşünün.

O halde, dadaist-sürrealist deney, işçi sınıfının özgürleşmesi davasına pekâlâ hizmet edebilir ve etmelidir. Ne zaman ki proletarya, kapitalist kültürü ayakta tutan mitlerin ardındaki gerçek anlamın bilincine varır –hatta o mitleri yıkıp o kültürde devrim yapar– işte işçiler, bir sınıf olarak, kendi gelişimlerini ancak o zaman başlatabilirler. Bu yadsıma deneyinden çıkarılan olumlu dersler –yani, sürrealist deneyin işçi sınıfına yayılması– zamanımızın yegâne meşru devrimci şiirsel propagandasıdır.

 

 

Max Ernst, Orman ve Güneş, kâğıt üzerine kurşunkalem frotaj, 1931.

 

Claude Cahun, “Surrealism and Working-Class Emancipation”, 1934. İngilizce’ye çeviren Franklin Rosemont, Surrealist Women: An International Anthology (University of Texas Press, 1998) içinde, s. 57-58.

 

Şiir Sırrını Saklı Tutar

Aramızdan bazıları, şiirin pratikte hiçbir faydası olmadığı için sonunda kendi kendini yok edeceğini ve geleceğin toplumlarında hiçbir rolü olmayacağını düşünüyor olabilirler. Onlar, şiir yazma girişimlerinde, hatta işçi sınıfınınkilerde bile, sadece kapitalist toplumun izlerini görecek ve kafası karışmış bu yoldaşlarımızı Marksist propagandanın daha elle tutulur görevlerine yöneltmemiz gerektiğini söyleyeceklerdir. Benim buna cevabım, tüm çağlarda ve tüm yerlerde var olmuş şiirin, insan –hatta hayvan– doğasının içsel bir ihtiyacı olduğudur – kuşkusuz cinsel içgüdüyle bağlantılı bir ihtiyaç. […]

Öte yandan çoğumuz, bugün uygun tartışma ve eleştiri araçlarıyla karşı çıkmamız gereken bir şiir türünün var olduğunu kabul edecektir. Bunun için önce hangi şiiri gerici ya da karşı-devrimci saymamız gerektiğine karar vermemiz gerekiyor. […]

İşçi Edebiyatı Yarışması’na gönderilen şiirlerin pek çoğu, en azından görünürde, şiirdi. Bizden yarışmacılara yardımcı olmamız ve tavsiyelerde bulunmamız istenmişti. Ama dikkat! Devrimci şiir yazmak için önerilebilecek hiçbir ideolojik püf noktası, hiçbir teknik reçete olamaz. Şiirlere, en derinlerinde onları yaratan insanları, şairleri temsil etmedikçe “devrimci” veya “karşı-devrimci” denemez. Şiir her zaman koşulların şiiridir.

Şairin, konusunu kendi isteğiyle seçtiği ve onu bir aktöre dönüştüren şiir ile, kişisel ya da kolektif hayatındaki anlık bir duygunun kuvvetiyle kendini zorla şaire dayatan şiir arasında büyük fark görüyorum – kendini şairin aracılığıyla, ve çoğunlukla onun haberi olmadan dışa vuran bir kuvvettir bu. O an, bilinçli kişi açısından son derece tatsız olabilir, hatta onun üzerinde bir tür şiddet uygulayabilir, ama bu daima, hiçbir surette önceden tasarlanmamış bir şiddettir.

Burada, Tristan Tzara’nın bir şiirin açık içeriği ile gizli içeriği arasında yaptığı ayrımı hatırlamamız gerek. Bence bir şiirin açık içeriği, bizim genelde anladığımız anlamda devrimci olamaz. Bu nedenle komünist propagandanın sadece bilinçli nesir yazarlarının, gazetecilerin ve hatiplerin yönlendirilmiş düşüncelerine emanet edilmesi gerektiğini düşünüyorum (ama onların bile lirizm konusunda dikkatli olmaları gerekir). Gelgelelim, şairler insanların duyarlılıkları üzerinde kendi tarzlarında etkide bulunurlar. Onların saldırıları çok daha inceliklidir, ama en dolaylı darbeleri bile ölümcül olabilir.

Şiir çoktandır hatırı sayılır bir dönüşüm geçiriyor. Eleştiri –hatta burjuva eleştirisi bile– bu dönüşümü kaydediyor; önceleri, her türlü ideolojik içeriği göz ardı ederek, edebî değeri sadece formda, kurallara sıkı bağlılıkta veya yeni kuralların icadında aradığı iddiasında olan aynı burjuva eleştirisi, şimdi içeriği ön plana çıkarıyor. Formalizmden kurtuluş çok önemlidir çünkü şiirin edebiyat erbapları arasındaki bir oyuna indirgenmesini engeller.

Öte yandan, ideolojiye uygunluk talebi de şiirin külliyen baskı altına alınmasına yol açacaktır. Bir noktayı vurgulamam gerek: Şiirlerin açık ideolojik içeriğini ön plana çıkaran eleştiri şarlatanları besler; gerçekte olmadıkları gibi görülmek isteyen ve bu amaçla bir nevi ideoloji tellallığına soyunanların ekmeğine yağ sürer. Bu eleştiri türü onlara olumlu gözle bakar, çünkü bu şarlatanların kendilerini nasıl ele verdiklerini görebilecek kadar dikkatli değildir. Onlar kendilerini bir noktada ele vermek zorundadırlar, zira bilinci tümden dışarda bırakmanın imkânsız olması gibi, onu her daim uyanık tutmak, bilincin boş bulunduğu anlardan –yani gizli içerikten– kaçınmak da imkânsızdır. […]

Bir adam, tarlada uyumakta olan sevgilisinin saman parçalarıyla karışmış saçlarının fotoğrafını çektiğine inanır; ama fotoğrafın basılmış halinde aynı karede binlerce kol, yumruk, silah ortaya çıkar: çektiği, aslında bir ayaklanmanın fotoğrafıdır.

 

Claude Cahun, “Poetry Keeps its Secret” (1934) başlıklı metinden çevrilmiştir. İngilizceye çeviren Myrna Bell Rochester, Surrealist Women içinde, s. 53-54

Tristan Tzara, sürrealizm, pasajlar