Pasolini, Mayıs 1958’de İtalyan Komünist Partisi’nin haftalık dergisi Vie Nuove’ye “Roma’da ve Çevresinde Yolculuk” başlıklı bir araştırma yazısı yazar. Yazı için, zaten iyi bildiği ve hem filmlerinde hem de romanlarında işlediği Roma’nın kenar mahallelerine yeniden gider. Aşağıda sunduğumuz pasajlar, bu yazının “Roma’nın Teneke Mahalleleri” başlıklı üçüncü bölümünden seçilmiştir. Pasolini'nin tasvir ettiği, ağırlıklı olarak göçmenlerin ve Romanların yaşadığı teneke mahalleleri Roma çevresinde ve İtalya'nın başka kentlerinde hâlâ mevcut.
Kaynak: “Shanty Towns of Rome”, Stories from the City of God: Sketches and Chronicles of Rome 1950-1966 içinde, çev. Marina Harss (New York: Other Press, 2003) [İtalyanca baskı: Storie della città di Dio: Racconti e cronache romane (1950–1966)] Pasolini’nin aynı yazısından başka bölümler için bkz. Pasolini / Roma'da Yolculuk
Vittorio de Sica, Yuvasızlar (1956) filminden.
Vittorio de Sica’nın Yuvasızlar filminde gördünüz onları, Fellini’nin Cabiria’nın Geceleri filminde gördünüz, veya yeni-gerçekçiliğin daha az bilinen başka filmlerinde… İtalya’da, Roma’nın teneke mahallelerine dair kafasında muğlak da olsa bir izlenim oluşmamış kimse yoktur.
Fakat bu izlenim hep aynıdır: Son on yıla ait İtalyan kültürünün gerçekçilikle uzaktan yakından ilgisi yoktur – Marksist düşünceden esinlenen uzmanlaşmış makaleler veya araştırmacı gazetecilik çalışmaları hariç. Bu alanlardaki gerçekçilik, sinema, roman, şiir gibi sanat türlerine ancak dolaylı olarak sızabilmiştir.
Bu dolaylılık nedeniyle gerçekçilik, kimi zaman tam karşıtı olan başka kültürel unsurlarla karışmış, kendi içinde dönüşüm geçirmiştir. Mesela De Sica’da gerçekçilik, Faşizm öncesinin insancıl sosyalizmiyle biraradadır. Visconti’de, Gramsci’nin “kozmopolit” diye tarif edeceği bir formalizmle; Fellini’de ise yaratımsal veya yarı-dinî bir gerçekçilikle iç içedir.
Sonuçta, şu veya bu ölçüde cesur diye nitelenebilecek İtalyan filmlerinin çoğunda gördüğümüz teneke mahalleleri, gerçek teneke mahalleleriyle aynı değildir.
İşin aslı, ben hiçbir yazarın veya yönetmenin bu gerçekliği olduğu gibi tasvir edecek cesareti olabileceğini sanmıyorum. Onu o kadar çirkin, o kadar akla hayale sığmaz bulurlardı ki, bu “istisnai” veya marjinal olguyla uğraşmaya korkarlardı. İnsanlığın öyle dip noktaları vardır ki sanatta işlenmesi imkânsız gibi görünür; belli ki, sefil bir sosyal ortamın sonucu olan bazı ruhsal sapmalar tasvir edilemiyor.
Burjuva okur veya izleyici kitlesi öyle bir tasviri inandırıcı bulmazdı; eleştirmenler ona temkinli bir ironiyle yaklaşır, belki de tasvir edilen gaddarlığı veya ruhsal çürümüşlüğü bu tür konuları alenen ve ikiyüzlülükten uzak bir şekilde işleyen kişinin kendisine atfederlerdi.
Teneke mahallelerinden bahsediyoruz ne de olsa, tarih-öncesine ait insanlara mahsus bir yerleşim biçiminden. Etnologlar, sorunu görebiliyor: Rasyonel bir durum içerisindeki irrasyonel durumu keyfî veya şematik olmayan bir yolla kavramanın ne kadar zor olduğunun farkındalar.
Pasolini, Accattone (1961) filminin çekimleri.
Tarih ile tarih-öncesi arasındaki ilişki değil meselemiz. Öyle bile olsa, evlerde yaşayan insanlar ile barakalarda yaşayan insanlar arasındaki kültürel ve toplumsal seviye farkı belirleyicidir. Teneke mahallelerinde yaşayanların, başka deyişle bir ayağı tarih-öncesinde diğeri bugünde yaşayanların ruhsal ve sosyal davranışlarının çoğu, indirgenemezdir.
Tabii bu iddia, dışsal, geçici koşullar yüzünden oralarda yaşayanlar için geçerli değil. Onların durumu en acıklısı, çünkü gerçek anlamda bir mahkûmiyete denk düşüyor. Ama doğuştan veya alınyazısı gereği teneke mahallesinde yaşayanlar (çoğunlukla Güney’den, Calabria, Lucania, Abruzzi gibi metruk köylerden gelenler) için bu iddia tamamen geçerli. Bu insanlar proletarya-altının [sub-proletariat; lümpen proletarya] tam anlamıyla vücut bulmuş halleri; yoksul bölgelerdeki ilkel hayat koşulları ile Roma’ya has yarı kanunsuz suç ortamı buralarda iç içe geçtiği için durum daha da karmaşıklaşıyor, radyo ve televizyonun etkisiyle özümsenen genel manevi hava da cabası.
Bu kenar mahalleler hastalıkla, şiddetle, suçla, fuhuşla kaynıyor. Bu sözcükler, oralardaki insanlık durumuna olsa olsa soyut olarak işaret edebilir.
Roma’da böyle onlarca teneke mahallesi var.
Bunlar, çamura dizilmiş insan yerleşimleri değil, anca hayvanların barınacağı ağıllar, inler. Birkaç çürük tahtadan, dökülen duvarlardan, hurda metal ve mumlu kâğıttan inşa edilmişler. Kapı niyetine çoğunda leş bir perde olur. Küçük pencerelerinden bakınca içerde beş-altı kişinin yan yana yattığı iki mukavva, bir sandalye, birkaç da kutu görürsünüz. Çamur eve kadar girer. Gün içinde bile fahişeler mezbelelerinin kapısında dikilir. Motosikletli veya arabalı birkaç genç adam, peşleri sıra çamur sürükleye sürükleye gelir. Anneler hışımla kızlarına seslenir işe gelsinler diye.
Küçük bir kapı açılır, fahişenin biri çocukların oynadığı sokağın ortasına lazımlığındaki sidiği boşaltır, derken bir müşteri çıkagelir. İhtiyar kadınlar havlarcasına seslenir. Sonra birden, suyolunun duvarına oyulmuş ininden sürüne sürüne çıkan kötürümü görünce, kıkırdamaya başlarlar.
On üç-on dört yaşlarında bir grup oğlan, tehditkâr, serseri bir edayla uzaktan manzarayı izler. Bazısı, çöp ve atıklarla çevrili demiryolu hattının altında oyun çevirir. İskambil oyunlarına o kadar dalmışlardır ki etraflarında ne olup bittiğinin farkına varmaz, saatler boyu oynamaya devam ederler.
On altı yaşına geldiğinde çoğu pezevenkliğe başlamıştır. On altısında birini tanıyorum, şimdiden kendi hesabına çalıştırdığı iki kadın var…
Pasolini, Mandrione mahallesinde, Mayıs 1958.[1]
Milano, 2012. Fotoğraf: Stefano Pasta
Bir gün Bolonyalı iki arkadaşımla beraber arabayla Mandrione mahallesinden geçiyorduk. Yaşları iki ila dört-beş arasında değişen bir grup çocuğu barakalarının önündeki çamurda oynarken görünce dehşete düştüler. Çocukların üstünde paçavralar vardı; bir tanesi, yabani gibi, kim bilir nereden bulduğu bir hayvan postunu üstüne geçirmişti. Bir aşağı bir yukarı koşup duruyorlardı, oyun denecek bir düzen bile yoktu hareketlerinde. İçine doğdukları ve her saniyelerini geçirdikleri o birkaç metrekarelik alanda körlemesine koşturuyorlardı, tek bildikleri uyudukları baraka ve oynadıkları iki adımlık çamurdu. Arabayla yaklaştığımızı görünce, içlerinden biri, küçük yaşına rağmen –herhalde iki veya üçtü– iri bir oğlan, kendiliğinden, kir içindeki elini dudaklarına götürdü ve gülerek, bize sevgi dolu bir öpücük gönderdi…
Bu insanların özündeki o saf yaşam gücünde, her şeye rağmen, su katılmamış kötülükle su katılmamış iyilik, zorbalıkla iyi yüreklilik, ahlaksızlıkla masumiyet iç içe.
[1] Fotoğrafın kaynağı: Ana del Cid Mendoza, “Pasolini (1958), Viaggio per Roma e dintorni: suburbios, cine y cartografía”, ZARCH 14 (junio 2020): 144-159. Fotoğraf, Pasolini’nin “Roma’nın Teneke Mahalleleri” başlıklı bu yazısının orijinaline eşlik ediyor – ç.n.