/ Pasajlar / Kolonyalizmin Hilesi

Nijerya'da bir misyon okulu 

 

Hıristiyan misyonerler 19. yüzyılın ikinci yarısında Afrika’da okullar açmaya başlamışlardı. Misyonlarda tercümanlara ve kıdemsiz öğretmenlere ihtiyaç vardı; büyüyen sömürge işletmelerinde de ucuz ve yarı-vasıflı işgücüne ve kolluk güçlerine olan ihtiyaç artıyordu. Misyoner okullarındaki müfredatı da bu özel ihtiyaçlar belirlemişti. A.D. Galloway’in yazdığı gibi, “ilk misyoner okulları yaratıcılıktan uzak ve aşırı derecede faydacıydı; Okuma, Yazma ve Aritmetik konularına odaklanıyorlardı”. Sanat eğitimi ne gerekli görülüyordu, ne de faydalı. 

Fakat burada işlevselcilik argümanının ötesinde, kolonyal söylemin daha temel ilkelerinden biri söz konusuydu: kolonyal projenin inşasına dayanak oluşturan farklılık kurgularını kalıcılaştırmak. Kolonyal otoritenin can alıcı hilelerinden biri şuydu: sömürgeleştirilenlerin dört başı mamur bir modern kimliğe geçmelerini ve tam bir dönüşüm yaşamalarını engelleyen bir mesafeyi yerleştirmek ve kurumsallaştırmak. Sir Edward Cust’ın kolonyal politikanın köşetaşı olarak nitelediği bu imkân sınırı, sömürgeleştirilenlere emperyal kültürün “taklit bir temsilini” veriyordu sadece; böylece kolonyal söylemin onlara atfettiği geri kalmışlığın aşırılıklarından arınıp, barbarlık ile uygarlığın kavşağında yer aldığı varsayılan kısmi bir mevcudiyet kazanacaklardı. Cust’a göre bu hilenin arkasında “sömürge sistemindeki temel bir ilke” yatıyordu: “sömürgeciye bağımlılık”. Zira sömürgeleştirilenlerin, sömürgecinin yöntemlerine tam anlamıyla vâkıf olmaları engellendiği, farklılıkları korunduğu müddetçe, bağımlılıkları da garanti altına alınmış olacaktı.   

Kolonyal eğitim bu bağımlılığı korumak için, imparatorluğun işine yarayan belirli becerileri teşvik ediyor; sömürgeleştirilenlerin yaratıcı yeteneklerini teslim edip onlara koşulsuz bir insaniyet atfedecek becerileri ise dışarda bırakıyordu. Kolonyal söylemde sanat ve estetik duyarlılık uygar bir durumun göstergeleriydi ve yabanlık ile kültür arasındaki kapanmaz mesafeyi oluşturuyordu. Söz gibi sanat da bir gösteren veya eksiklikti – yokluğu, sömürgeleştirilenleri kolonyal metnin hiyerarşisinde alt seviyeye indiren bir şey. Sömürgeleştirilenlerin farazi ilkelliğinin, dolayısıyla düşüklüğünün kayda geçtiği performans alanı buydu.  

  

Olu Oguibe’nin “Reverse Appropriation as Nationalism in Modern African Art” başlıklı yazısının girişinden seçilmiş pasajlar, The Third Text Reader on Art, Culture and Theory içinde, ed. Rasheed Araeen, Sean Cubbit, Ziauddin Sardar (Londra ve New York: Continuum, 2005) s. 35-36.

pasajlar, kolonyalizm