Yunan mimar, aktivist ve öğretim üyesi Stavros Stavrides’in Müşterek Mekân başlıklı kitabı, kent üzerine önemli kuramlar geliştirmiş Lefebvre, Benjamin, Foucault ve De Certeau gibi filozofların yanı sıra Rancière ve Negri ile Hardt’ın yakın tarihli çalışmalarıyla gelişen müşterekler ve müşterekleştirme söylemini temel alarak, toplumsal ve politik üretimde mekânın rolünü inceliyor.
Stavrides, mekânın ya devlet ya da piyasa yönetiminde bulunmasına karşı bir alternatif öneriyor: müşterekler olarak mekân; müşterekleştirme pratiği yoluyla etkin biçimde sürece katılan vatandaşlar tarafından müzakere edilen ve üretilen mekân. Kentleri ekonomik kârın devşirildiği birer “kanal ve araç” haline getiren kapitalist ve çağdaş (post)neoliberal toplumsal örgütlenme biçimine karşı, mekânı müşterekleştirmenin, hâkim toplumsal tasnifleri aşarak yeni ilişkiler ve anlamlar üretme imkânını sorguluyor Stavrides. Bu yaklaşımı, anti-kapitalizmden ziyade, kapitalizm-ötesi diye tarif ediyor.
Stavrides müşterekleştirme mekânlarını eşik mekânları olarak inceleyen yeni bir bakış açısını devreye sokuyor: oluş mekânları. Kitap boyunca işlenen önemli bir tema bu. Müşterekleri, müşterekleştirme pratiklerini ve mekânlarını hep hareket halinde yaratmaya çağıran bir yaklaşım bu. Takımadalar veya kapalı alanlar kurmaktan kaçınarak, yeni gelenlere, farklılıklara ve değişime daima açık olacak mekân ve pratikler yaratmayı öneriyor yazar, kendi tabiriyle: “oluşum halindeki ortaklıklar”.
Stavrides, mekânı müşterekleştirmeyi tarif etmek için geçmişten ve günümüzden çeşitli örnekleri ele alıyor. Bunlardan biri de sosyal konut. Modernist sosyal konut projelerinin çoğu, kâr odaklı tasarımdan sosyal refah mantığına geçildiğini gösterse de, bu projelerin temelindeki toplumsal ve mekânsal birörneklik kapalı alanların kurulmasına yol açtı. Kentin müşterek ve kamusal mekânlarıyla bağlantısı kopuk olan bu konutlar, kullanıcılarının katıldığı ve faydalandığı toplumsal değişimi destekleyemedi. Stavrides, yeni bir ortak mekânın nasıl yaratılacağı sorusunu cevaplamak için, Weimar dönemindeki Siedlungen, Kızıl Viyana’da işçi sınıfı için inşa edilen Gemeindebauten ve Yunanistan’da 1922 nüfus mübadelesiyle ülkeye gelenler için yapılan sosyal konutlar gibi örnekleri inceliyor.
Hufeisensiedlung (At Nalı Konutları), mimar: Bruno Taut, 1925-1933. Fotoğraf: Sebastian Trommer
Siemensstadt Konutları, mimarlar: Walter Gropius, Hans Scharoun, Fréd Forbát, Hugo Häring 1929-1934 / Fotoğraf: Christoph Petras, 2011. Bauhaus Kooperation Berlin Dessau Weimar.
Kentsel müşterekleştirme pratiklerinde konutun rolü dışında, sokaklara, işgal edilen meydanlara ve muhalif pratiklere de bakıyor Stavrides. Kendi deyişiyle: “Sokak, insanların ve malların dolaşımındaki mekânsal bir dayanaktan fazlasıdır”. Gelgelelim, giderek özelleştirilen ve dışlayıcı hale gelen bu mekânlar, üreim ve tüketim dışında pek işlev görmüyor. Gündelik hayat düzeyinde, sokaklar ve kaldırımlar, meydanlar ve parklar, kalıntı veya çevre mekânlar, kent hakkımızı davet ediyor. Bu sahne üzerindeki çeşitli aktörler –seyyar satıcılardan kaykaycılara, gerilla bahçecilerden protestoculara kadar– mekânın normalleştirilmesine meydan okurlar.
Stavrides’in kitabı hem umut verici, hem de eleştirel. Tasarımcılar, mimarlar, şehirciler ve müşterekleştirmeyle ilgilenen herkesin okuması gereken bir çalışma, çünkü müşterekleri benzersiz bir mekânsal ve mimari çerçeveden ele alıyor. Mimarlığı piyasa güdümündeki finans akışlarından ve estetik değerlerden ibaret görmeyerek, mesleğin post-politik sultasına karşı daha toplumsal ve demokratik kentler hayal edebilir miyiz? Müşterek Mekân kitabı, hiç şüphesiz, insanın özgürleşme imkânına ve mekânın bu konudaki rolüne umutla bakma cesareti veriyor.
Melissa Harisson’ın Agents of Alternatives web sitesinde yayınlanan 4 Ocak 2017 tarihli yazısından kısaltılarak çevrildi.