23 Mart 1913[1] tarihinde İstanbul’da doğan Abidin Dino’nun 23 Mart 2013’te tam yüzüncü yaşını kutluyoruz. 7 Aralık 1993’te[2] aramızdan ayrılan Dino hiç kuşkusuz ki Türk Modern Sanatı’nın en ilginç isimlerinden biri olarak, arkasında yavaş yavaş çözülen gizlerden oluşan; yorumlanılması, anlamlandırılması kolay olmayan bir kültürel miras bıraktı. Bu miras, sadece bir ressamın yapıtlarıyla tanımlanamayacak kadar yoğun, politik, sosyal ve kültürel yoğunlaşmalarla yüklü olduğu için, hem O’nu hem de çalışmalarını belli bir eksen üzerine oturtmaya çalışırken çok dikkatli olmak gerekiyor. Bu eksen, Modernizm’in Türkiye’deki serüveniyle olduğu kadar, Abidin’in Doğu ve Batı kültürleri arasında kurduğu diyalogla, resimle, yazıyla, sanatsal mücadele ve politik çalışma arasındaki garip ilişkiyle de alakalı. Garip, çünkü Abidin daha yaşarken kelimenin tam anlamıyla “efsane” olmuş ender yaratıcılardan biriydi. 20. Yüzyıl sanatına yön vermiş yaratıcı sanatçılarla olan ilişkileri nedeniyle pek az Türk sanatçının girmeyi göze aldığı patika yollara dalarak ilerlediği için, her kesimin farklı bir Abidin Dino’su oldu.
Ressam, yazar, çevirmen, karikatürist, film yönetmeni, editör, oyun yazarı, seramikçi, şair, sanat tarihçisi, folklor araştırmacısı kimlikleriyle farklı işler üretti Abidin. Hayatıyla sanatını birbirinden ayırmadığı için politik olduğu kadar romantik, inandığı yolda kanının son damlasına kadar mücadelesini sürdürecek kadar inatçı, bir daldan ötekine zıplarken kapı eşiğinden geçer gibi rahat davranan bir yaratıcıydı. İlk bakışta karşıtlık gibi gözüken kavramları bünyesinde barındırırken, günümüzde “disiplinlerarası” olarak tanımlanan tavrın öncüsü olan Abidin, Modernizm’i yorumlarken Türkiye’deki köklerden yola çıktığı için, Türk Modernizmi'nin anahtar odaklarını oluşturdu. Bu odakları kavrayabilmek için Abidin’in hem sanatsal hem politik tavrını bilmek ve bunları birbirinden ayırmamak zorundayız. Çünkü O, kendi bünyesinde bir sentez olarak yorumladığı farklı kimlikleriyle bir bütünlük oluşturmayı başarmakla kalmadı, Modernizm’in sadece müzelere, galeri duvarlarına bağlı bir kavram olmayıp, sokağın, günlük yaşamın, hem köyün hem de kentin odağında geliştiğini vurguladı. İtiraf etmek gerekirse Türkiye’de böylesine bütüncül, farklı yaratı alanlarını adeta bir su yolu gibi birbirine “nedensel” açıdan bağlayarak “farklı mevzulara” kapı aralayan görsel bir sanatçıya pek rastlanmadı. Öncesiz ve sonrasız olan Abidin Dino’nun arkasında bıraktığı miras, belki de “pandoranın kutusuna” benziyor. Ne tuhaf ki biz bu kutunun kapağını daha yeni yeni kaldırabiliyoruz.
'68 Desenleri'nden Yörükler / Aile, 1942-43
Bu konuda öncü ve zihin açıcı çalışmaların motoru, Galeri Nev’in “spiritus rector”u Ali Artun oldu. 1984’te bir Abidin Dino sergisiyle açılan galeri, günümüze dek sanatçının on iki kişisel sergisini açtığı gibi, on tane de desen kitabını yayınladı.[3] Bu konuda ayrıntılı bir makale kaleme alan Deniz Artun’un[4] da belirttiği gibi, Dino’nun bilinmezlikleri Nev’in çabasıyla aralanmaya devam ediliyor. Bu bağlamda belirtilmesi gereken, Türk Modernizmi sarmalında Abidin’in katkısıyla oluşturulmuş birçok olgunun ancak yeni yeni gündeme geldiğidir. Örneğin Murat Baycanlar’ın yayına hazırladığı haberi verilen “Adana Yazıları” isimli sürpriz çalışmayı neredeyse dört gözle bekliyoruz.[5] Çünkü Abidin ve Arif Dino kardeşler, II. Dünya Savaşı’nın en zorlu döneminde vermiş oldukları anti-faşist mücadele nedeniyle bir Osmanlı geleneği olan “politik sürgüne” yollanıp, dedeleri Abidin Paşa’nın valilik yaptığı (1881-85) Adana’ya vardıklarında, tarih, 1942’nin sonlarını gösteriyordu. Murat Baycanlar, Abidin Dino’nun Adana Türksözü gazetesindeki yazılarını toplayan bu çalışmasıyla, 1940’lara ait bilmediğimiz birçok bilgiye ulaşmamızı sağlayacağa benziyor.
II. Dünya Savaşı’nın şekillendirdiği 1939-1945 yılları aynı zamanda Türk Modernizmi açısından da son derece ilginç açılımların sahneye çıktığı bir dönemdir. 1940’ta Yeniler Grubu, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nde “Liman” konulu ilk tematik sergilerini açmıştı. “d Grubu” karşısında atılan bir adım olarak da yorumlanabilecek olan bu akım içinde “d Grubu” kurucu üyelerinden biri olan Abidin Dino’yu görmemiz bir karşıtlık olarak değerlendirilebilir mi? Politik kimliği ve etkinlikleri nedeniyle sürgüne yollanan bir sanatçı olarak Dino’nun bu yıllardaki tavrı, duruşu, çalışmaları nasıl olmuştu? Abidin’in sergileri henüz değerlendirilmediği için, bu ve buna benzer birçok soru, araştırılması, çalışılması gereken birçok konu ne yazık ki gündemdeki varlığını, bilinmezliğini koruyor. En savruk Abidin Dino sergisi olarak tarihe geçen Sabancı Müzesi’ndeki “Bir Dünya” (2007-2008) bu konuları teğet geçtiği gibi, sözümona Modernizm sorgulaması yapan Salt’taki Modern Zamanlar (2012) derlemesi de, fazla çırpılmış “latte” kahve kıvamı gibi köpükten öteye geçemiyordu. Belki de Türk Modernizmi’nin en büyük talihsizliği, “kurumsal” olarak ciddi bir müze ve üniversite ilgisine tabi olamamasıdır. Durum böyle olunca, ne tarihsel sorgulama yapılabiliyor, ne de sanat ortamının panoraması, güç odağı konumunda olan Akademi’nin etkinlikleri eleştirel bir gözle ele alınabiliyor. Sözün kısası, Akademi’nin dayattığı resmi sanat tarihi görüşünü kıracak araştırmalar gündeme gelmediği gibi, sanat yapıtları üzerinden bir değerlendirilmeye de gidilemiyor. Çünkü sanatsal ve entellektüel üretimin kısıtlı olduğu bu döneme ait ciddi bir arşiv elimizde yok. Yağmalanan devlet koleksiyonlarını, CHP, Halkevleri arşivlerini düşünelim... Oysa 1939-1945, Modern Türk Sanatı’nın en önemli kabuk kırılmasının yaşadığı bir süreç olarak, bir tür “yeniden kurulum” dönemidir.
Portreler Yörük Kadın Portresi, 1940'lar
Abidin Dino, etkinlikleriyle, çalışmalarıyla bu yeniden kurulumun en çarpıcı örneklerini veren isimlerden biridir. İşte 1941 tarihli “Gerilla Desenleri”[6], işte tüm sürgünlük tecrübelerini yansıttığı “Çukurova resimleri”... 1940-1945 dönemini kapsayan bu çalışmalar hakkında bugüne kadar ciddi bir araştırma yapılmamış olması büyük bir eksikliktir. Her yaratıcı gibi Abidin de çalışmalarına yanıt verecek bir ortamın bekleyişi içindeydi. Ancak bu yanıt, baskı, sürgün, işkence ve yalnızlaştırılma politikalarıyla üzerine gelince, O, özgür olarak üretebileceği bir ortamın arayışına girdi. Demokrat Parti’nin hakim olduğu 1950’lerin Türkiye’sinde Abidin gibi aktif olarak politik ve sanatsal çalışmalarda bulunan bir aydının var olabileceği bir ortam olmadığı için yurtdışına çıkmaya karar vermiştir. 1951’de zor bela elde ettiği pasaportla önce Roma’ya, ardından da 1952’den vefatına dek sürekli olarak yaşayacağı Paris’e geçen Abidin, doğru dürüst çalışmaya, üretmeye, 1937-39 arasında da yaşamış olduğu bu efsanevi kentte devam etmişti.
Yazımın başında da belirttiğim gibi 23 Mart 2013 Abidin’in tam yüz yaşına bastığı gün. Abidin elbette kendisini önkoşulsuz olarak desteklemiş olan eşi sevgili Güzin Dino’dan ayrı olarak düşünülemez. Muhteşem bir ikili olarak Abidin ve Güzin yaşadıkları beraberlikle, belki de 20. yüzyıla damgasını vurmuş olan aşklardan birini yaşadılar. Bugün Abidin’in pandora kutusunun kapağının yavaş yavaş da olsa açılmasını, Güzin’in titiz bir şekilde Abidin’in mirasını korumasına borçluyuz. Bu miras, Abidin’i belli köşelere çekmeye, yaptıklarını görmezden gelmeye karşı duran bütüncül bir karaktere sahip. Eğer Türk Modernizmi’ni kavramak istiyorsak, Abidin’i karşıtlıklarıyla, önkoşulsuz olarak kabul etmek, çalışmalarını o dönemlerin havası, rüzgârı ve iklimiyle birlikte ele almak zorundayız. Onun işleri arkeolojik bulgular gibi toprak altından, arşivlerdeki tozlu ve karanlık raflardan çıktıkça, çok daha farklı bir Abidin portesi çizmemizin mümkün olacağını düşünüyorum.
İyi ki doğdun Abidin! Doğum günün kutlu olsun!
Dr. Necmi Sönmez’in www.lebriz.com’da 23 Mart 2013’te yayımlanan aynı başlıklı yazısı: http://www.lebriz.com/pages/lsd.aspx?lang=TR§ionID=17&articleID=1101
[1] Abidin Dino, Kısa Hayat Öyküm, (İstanbul: Yapı Kredi, 2005), s.5.
[4] Deniz Artun, "Nev’i Şahsına Münhasır Bir Tarihçe: Abidin Dino ile Galeri Nev’in İlişkisi", Sanat Dünyamız içinde, Sayı 133, Mart-Nisan 2013, s. 27-36.
[5] Adana Karahan Kitabevi tarafından yayınlanacağı ilan edilen bu kitap henüz elime ulaşmadığı için daha detaylı bir yorum yapamıyorum.
[6] Rasih Nuri İleri, Abidin Dino Gerilla Desenleri, (Ankara: Galeri Nev, 2005), (Sergi Kataloğu).