Sunuş
Türkiye’de 1900-1950 dönemine ait sanat tarihinin kökleşmiş, kurumsallaşmış (müesses) bir ana anlatısı var. Cumhuriyetin kuruluş aşamalarındaki sanatın, zamansallığını, kronolojisini tanımlayan bir omurgası var. Sanatta gerek Batılılaşmanın gerekse ulusallaşma ve modernleşmenin dönemlerini bu anlatı belirliyor. Bu dönemler, birtakım meslek birlikleriyle tanımlanıyor. Belli başlıları: a. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti-1908 (ilerki yıllarda, Türk Ressamlar Cemiyeti-1921, Türk Sanayi-i Nefise Birliği-1926, Güzel Sanatlar Birliği-1926), b. Yeni Resim Cemiyeti-1923, c. Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği-1929, d. d-Grubu-1933. Bu birlikler, birbiri ardına Paris’e sanat tahsiline gönderilen, dönüşlerinde de Güzel Sanatlar Akademisi’ne hoca olanların kurduğu birliklerdir. Dolayısıyla devletin Paris sanat bursları, bir bakıma sanat tarihinin dönemselliğini de belirler. Birlikler, empresyonizm, kübizm gibi birtakım avangard hareketlerle ilişkilendirilse de, aslında farklı dönemlerdeki Paris burslularının Akademi yönetimiyle ilgili güç çatışmalarıyla belirlenmişlerdir. Yani sonuçta, meslekçi sanat tarihi, Akademi’ye hapsolmuş bir avuç hocanın aralarındaki ilişkilerin tarihidir (zaten bu tarihin yazarları da bizzat kendileridir). Yoksa, birtakım sosyal/politik ilişkilerin, veya formlar (stiller) arası ilişkilerin tarihi değildir. Dolayısıyla, Modern Sanat Tarihi’ni tanımlayan epistemolojilerden ve metodolojilerden yoksundur. Bu bakımdan denebilir ki, Tarihsiz bir tarihtir.
Ulusun inşa edildiği aşamalarda Akademi, kurucu devlet aygıtının bir parçasıdır. Kültürel politikanın, sembolik hegemonyanın ve egemen beğeninin örgütlenmesinden sorumludur. Devletin ulusal/modern sanat söylemi Akademi’ye emanettir. Akademi hocaları da Maarif Vekaleti’nin ve özellikle kültürel alanda devleti örgütleyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin kadroları sayılırlar. Dolayısıyla bu yetkili sanatçıların kaleme aldıkları tarihler, doğal olarak, meslekçi/korporatist olmalarının ötesinde tam anlamıyla resmî tarihlerdir. Özerklikle ilgileri yoktur.
1937 yılında açılan ama açılışından daha bir yıl sonra kapanan ulusal/modern müzenin (İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi) çoğunlukla kapalı kalmış olması nedeniyle, sanat tarihi en temel kaynaklarından yoksun kalmıştır. Bunun da etkisiyle, Akademili hocaların tarihleri, metinden metine devrolup, yıllarca tekrar edip durmuştur. Kuşkusuz söz konusu dönemle ilgili değerli araştırmalar yapılmış, birçok belge ve olgu keşfedilmiştir. Ne var ki, bu sanat ‘tarihleri’ ne kadar tikel ve özgül konularla ilgilenirlerse ilgilensinler, meslek birliklerine değinmeseler de, genellikle bu birliklerin oluşturduğu tarih şemasını örtük de olsa varsaymışlardır. Bu şemanın öngördüğü dönemselliği, bilgi rejimini (aklı) inceleyip eleştirmemişlerdir. Bu çalışma, çağdaş sanat tarihi kuramları çerçevesinde böyle bir eleştiriye girişerek yeni bir perspektif sunmaktadır. Bir anlamda “sanat tarihi” tarihidir.
*
Kitap dört bölümden oluşmaktadır. İlk iki bölüm, tezlerin teorik grameri üzerinedir: Birincisi “estetik modernizm” kavramıyla, ikincisi de “post-kolonyalizm” teorisiyle ilgili yazını incelemektedir. Üçüncü bölüm, Batı merkezleri dışındaki kültürlerde, sonuncu bölüm ise Türkiye’de estetik modernizmin doğuşu ve sanatın özerkleşmesi konusundadır.
Estetik modernizm, çağdaş sanat tarihinin belki de en kilit kavramıdır. 19. yüzyıl başında romantik filozoflarla başlayan, sanatın modernlik karşısında özerkleşme sürecini ifade eder. O nedenle estetik modernizm, ekonomik, endüstriyel, toplumsal, politik vb. modernizasyonla çatışır. Post-kolonyal teori, modernizmi, Batı merkezlerinden çevre kültürlere, kolonilere doğru yayılan yekpare ve yeknesak bir tarih olarak kabul eden Avrupa-merkezli bütüncül anlatıları parçaladı; Batı-dışı farklı farklı coğrafyalara özgü çoğul modernizm tarihlerinin önünü açtı. Böylece, Asya’dan, Afrika’dan, Latin Amerika’dan değişik kültürlerin, Batı’nın kolonyal tarih dogmalarına saplanmadan kendi sanatlarının özgünlüğünü, yaratıcılığını keşfettiği müthiş bir birikim çıktı ortaya. Kitabın üçüncü bölümü, bu birikimi tarayarak Batı-dışı toplumlarda modernist sanatın doğuşuna ilişkin tarihlerden bir harita çıkarıyor ve aralarında nasıl bir ortak örüntü ortaya çıktığını analiz ediyor. Son bölüm, bu ortak örüntü ışığında Türkiye’de modernist sanatın doğuşunu inceliyor. Tanzimat’tan başlayarak, sanat icraatında ve sanat tarihinde Batılılaşmanın nasıl örgütlendiğini, Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte modern/ulusal sanat ideolojisinin hangi saiklerle ve hangi ilişkilerle inşa edildiğini irdeliyor. Ondan sonra, İkinci Dünya Savaşı ertesinde bu tarihin kırılması ve sanatta özerkleşmenin yolunun açılmasıyla sanatın resmî davalardan özgürleşmesine ilişkin tezler yer alıyor. Kitap, bu modernist kırılmayı kuşkusuz en çarpıcı olarak ifade eden eserlerin/sanatçıların kıyaslandığı küçük bir albümle son buluyor.
*
Modernizm Kavramı ve Türkiye’de Modernist Sanatın Doğuşu ile ilgili çalışmalarım 1990’ların başına kadar uzanıyor. Bu konudaki ilk makalem Toplum ve Bilim dergisinin Kış 1998 sayısında yayınlandı: “Sanat Tarihleri ve Sanatın Çağdaşlaşması”. İlerki çalışmalarımı değişik yerlerde yayınladım, konuşmalarımda ve derslerimde tartıştım. 1984 yılında Ankara’da kurulan Galeri Nev’de düzenlediğim sergiler bir bakıma bu çalışmaların müzesini oluşturdu. Bu sergiler sayesinde o zamanlar hemen hepsi hayatta olan modernist öncülerin eserleri, genellikle Paris’te bulunan atölyelerinden derlenerek tarihsel bir pencereden göz önüne geldi. Daha genç kuşak sanatçıların sergileri de, onlarla başlayan ve ilerki kuşaklara devrolan özerkleşme hareketini aydınlattı. Bir dönem küratörü olduğum Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası çağdaş sanat koleksiyonunun 1994 yılında Ankara’da açılan 1950-2000 sergisi ve “binyıl” sonunda Galeri Nev sergilerinden derlenerek yayınlanan 1950-2000 “müzekitabı”, bu müzeolojik etkinliklerin birer sahnesi sayılır. Modernizm Kavramı ve Türkiye’de Modernist Sanatın Doğuşu bu birikimin bir ürünüdür.
Ali Artun, Modernizm Kavramı ve Türkiye’de Modernist Sanatın Doğuşu (İletişim Yayınları SanatHayat dizisi, 2021) s. 9-12.
iletisim.com.tr