Sürrealizm erken 20. yüzyılın en devrimci kültürel, felsefi ve politik akımıdır. Sanat tarihçileri sıklıkla sürrealizmi salt bir sanat “stili” ya da miadını doldurmuş bir hareket olarak tarif etme hatasına düşer; oysa sürrealizm, kapitalist toplumun üzerinde dikildiği gerçeklik ilkesine yönelik topyekûn bir saldırıdır. Chicago Sürrealist Topluluğu mensubu şair Franklin Rosemont, Jacques Vaché and the Roots of Surrealism başlıklı kitabıyla bizlere, hareketin en ele avuca sığmaz ve gölgede kalmış kuruluş aşamalarına göz atma imkânı sunuyor.
1924’te, şair/kuramcı André Breton’un kaleme aldığı birinci Sürrealist Manifesto’nun yayınlanmasıyla kurulan sürrealizm, Freud’un buluşlarının etkisiyle bilinçdışının derinliklerini ve rüyalar âlemini keşfetmenin peşine düştü. Çok geçmeden 20. yüzyılın en büyük sanatçılarından bazılarının desteğini kazandı. Kendini Birinci Dünya Savaşı’nın kanlı kıyımlarına kaptıran Batı uygarlığının mirasını neredeyse toptan reddeden sürrealizm, esin kaynağı olarak sömürgeciliğin ve emperyalizmin mağduru olan sözde ilkel topluluklara ve Doğu kültürlerine yöneldi.
Sürrealistlerin kendilerini Marksist ilan edip Fransız Komünist Partisi’ne katılmalarıyla beraber hareketin politik yüzü ortaya çıktı. Ne var ki, Stalinizmin yükselişi topluluğun çok geçmeden Parti’den ayrılmasına ve Troçkist Sol Muhalefet’in saflarına katılması sebep oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hareketin politik yörüngesi anarşizm, sol Marksism ve Charles Fourier’in ütopyacı sosyalizmine doğru kaydı.
Jacques Vaché and the Roots of Surrealism, Vaché’nin Breton ve erken dönem sürrealistler üzerinde bıraktığı etkiyi konu ediniyor. Breton Vaché’yle, henüz bir tıp öğrencisiyken Fransız ordusunda hemşirelik yaptığı sırada tanışır (Vaché bacağındaki bir yaradan ötürü hastanededir). Kısa sürede aralarında bir arkadaşlık gelişir ve mektuplaşmaya başlarlar. Bu mektuplar 1919 senesinde yayınlanır; böylece ortaya, günümüzde en temel sürrealist metinlerden biri olarak kabul edilen Savaş Mektupları çıkar.
Vaché, henüz kitap yayınlanmadan, 23 yaşında aşırı dozda afyondan ölür. Erken yaşta ölmesine rağmen Breton ve sürrealizm üzerinde çok derin bir etki bırakır. Rosemont bu etkinin boyutları konusunda oldukça net; ona göre, halihazırda şiirleri yayınlanmış ve kendinden yaşça büyük, toplum nezdinde kabul görmüş şairlerin arkadaşlığını kazanmış olan Breton’u kapitalist uygarlığı devrimci yollarla yıkmak gibi iddialı bir projeyi üstlenmeye sevk eden şey bizzat bu etkidir.
Elimizde Vache’ye ilişkin fazla belge olmaması bu etkiyi detaylı bir şekilde irdelemeyi zorlaştıran en önemli etmenlerden biri; sonuçta Vaché geride yazı ya da sanat eseri namına pek fazla bir şey bırakmadı. İngiliz bir anne ile Fransız bir babanın oğlu olduğunu, babasının Fransız ordusunda subay olduğunu biliyoruz.
O zamanlar bir Fransız sömürgesi olan Vietnam’da geçirdiği çocukluk yıllarının gelişiminde etkili olduğu düşünülebilir. Rosemont, Vaché’nin Doğu kültürlerine duyduğu yakınlığın ve sömürgeciliği, emperyalizmi ve militarizmi reddinin burada geçirdiği yıllara dayanıyor olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Vaché, Nantes’de geçirdiği gençlik yıllarında anarşizme yakınlığıyla tanınan bir sanatçı ve şair grubunun mensubuydu. Birinci Dünya Savaşı başlayınca, istemeye istemeye de olsa kendini Fransız Ordusu’nun saflarında savaşırken buldu. Teçhizat amiri ve Fransız ordusuyla Britanya ordusu arasında tercüman olarak görev yapan Vaché, çok geçmeden kendine has bir ret ve direniş üslubu geliştirdi.
Kendi deyimiyle “ruhsal firar” ve “üstün kötü hizmet” hususlarında ustalaştı. Bu maharet, kâh kendilerine küfredildiğinden emin olamayan Britanya askerlerine ettiği Fransızca küfürlerde kâh muğlak ifadelerle ve sabuklamalarla içinden çıkılmaz bir hale soktuğu tercümelerde açığa vururdu kendini. Üstlerinin Vaché’nin kendilerine zerre kadar saygı duymadığının ne derece farkında oldukları meçhul. Rosemont, Vaché’nin askerî sansür kurulunu atlatmak için üstü örtülü ifadelerle kaleme aldığı mektuplardan birinde eylemlerinden ötürü başının derde girmek üzere olduğuna dair ipuçları bulunduğuna işaret ediyor.
Vaché’nin başlıca direniş silahı umour olarak adlandırdığı şeydir: baş harfi düşmüş humour [mizah ya da halet-i ruhiye]. Umour’u “her şeyin teatral (ve neşesiz) anlamsızlığı”na dair bir duygu olarak tarif eder. Mektuplarındaki önemli sembollerden biri sürrealistlerin öncülerinden Alfred Jarry’nin eserlerinden devraldığı “beyinsizleştirme makinası”dır. Rosemont’a göre “Jarry –ardından da Vaché– insanları kendileri adına düşünme ve hayal kurma yetisinden mahrum bırakan bu meşum aygıtta modern teknolojinin en yıkıcı halinin dehşet verici bir sembolünü görmüştü”. Chicago Sürrealist Topluluğu’yla yakın ilişki içinde olan Herbert Marcuse bunu “tek boyutlu insan” olarak adlandırmıştı; Rosemont çiftiyle Paris’te tanışan ve bir Vaché hayranı olan Guy Debord ise “Gösteri Toplumu” olarak. Jacques Vaché için ise mevzubahis olan umour’la beyinsizleştirme makinasının her an çarpışmasıdır.
Arkadaşının ölümünün üzerinden uzun seneler geçtikten sonra bile Breton her fırsatta Vaché’den ve üzerinde bıraktığı güçlü etkiden övgüyle bahsetmeye devam etti. Savaş Mektupları’nı yayınladı ve onu her daim bir direniş timsali olarak yad etti. Rosemont, Vaché’nin Dadaizm ve Sitüasyonist Enternasyonal gibi kültürel ve politik hareketler üzerinde bıraktığı etkinin izlerini sürüyor. Vaché’nin yankılarını taşıyan bir başka oluşum daha var: 1970’lerin Punk Rock hareketi. Rosemont bundan sonuç bölümünde şöyle bir bahsediyor ama üzerinde fazla durmuyor. Oysa Vaché’yle Sex Pistols’ın Anarchy in the UK’yi ya da Clash’in militarizm karşıtı nağmesi The Call Up arasında bariz bir akrabalık var. Yakın tarihli bir Don Letts belgeselinin adına atıfla söylersek, Vaché’de “Punk Tavrı” vardı.
Jacque Vaché and the Roots of Surrealism’de Vaché’nin Savaş Mektupları’nın yanı sıra, başka yazılarını, çizimlerini ve karikatürlerini bulabilirsiniz. Rosemont, Vaché gibi aksi takdirde karanlıkta kalacak bir şahsiyetin modern çağın kültürel ve politik tarihinde oynadığı rolü incelemekle çok değerli bir katkı sağlamıştır. Bundan böyle de Vaché’nin etkisini sürdüreceğinden ve esin vermeye devam edeceğinden emin olabiliriz. Marksist eleştirmen Walter Benjamin, 1929’da kaleme aldığı ünlü Sürrealizm makalesinde şöyle yazar: “Bakunin’den beri Avrupa radikal bir özgürlük kavramından yoksun. Oysa sürrealistlerin böyle bir özgürlük kavramları var... Bu da onlara ‘en basit devrimci haliyle insanlığın özgürlük mücadelesinin (ki bu her konuda bir özgürleşmedir) şu anda hizmet etmeye değer yegâne dava’ olduğunu kanıtlar”[1].
Franklin Rosemont, Jacques Vaché and the Roots of Surrealism: Including Vaché’s War Letters and other Writings (Chicago: Charles H. Kerr, 2008).
Dünya Sanayi İşçileri (IWW) ve Sürrealist Topluluk mensubu Richard Burke’ün Umour vs. the debraining machine başlıklı makalesinin çevirisidir.
[1] Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk içinde “Gerçeküstücülük: Avrupalı Aydının Son Fotoğrafı”, çev. ve der. Nurdan Gürbilek (İstanbul: Metis, 2001), ss. 155-168, s. 165.