On yedinci yüzyılda Hollanda her şeyin “en" sözcüğüyle tanımlandığı bir ülkeydi: yılda 70 bin resim yapılıyor, 110 bin parça kumaş dokunuyordu, gayri safi millî gelir 200 milyon guldendi. Hollandalılar Avrupa’nın en kentleşmiş toplumuydu ve ülke en yüksek okur-yazar oranına sahipti; evinde sanat eseri bulunan kişi sayısı ortalamanın çok üstündeydi, toplumsal altyapı sağlamdı ve farklı dinî inançlara tolerans gösterilirdi. Bunlar, Hollanda’yı 17. yüzyılda öylesine eşsiz kılan özelliklerden yalnızca bazılarıydı.
İspanya’ya karşı yapılan Seksen Yıl Savaşı’nı (1568-1648) izleyen yıllarda, Avrupa’da güç yapısının baştan aşağı değiştiği bir zamanda, Hollanda önde gelen bir dünya gücü ve tüccar millet olarak ortaya çıktı: Nihayet modern dünyanın ekonomik ve politik merkezi, Akdeniz’den Kuzey Denizi ve Atlantik’e taşınmıştı. Ticaret, toplum ve sanatta meydana gelen değişimler işte böyle bir arka planda gelişmiş, Holland eyaletinde başlayıp tüm Hollanda’ya yayılmıştı. Sonradan “Altın Çağ” olarak bilinen bu dönem, o gün bugündür tarihçileri ve sanat tarihçilerini büyülemiştir. Altın Çağ’da meydana gelen tüm değişimlerin en açık dışavurumu, 17. yüzyıl Hollanda resmidir.
Bu çalışmada, ekonomik, toplumsal ve sanatsal alanlardaki gelişmeler ve aralarında nasıl bir etkileşim olduğu araştırılıyor. Aynı zamanda, Hollanda’nın sanat tarihi, toplumsal ve ekonomik gelişmesi hakkında genel bir bilgi vermeye çalıştım. Bu sentezin yapılabilmesini, son yirmi yıl boyunca yürütülen çok sayıda ayrıntılı araştırma mümkün kıldı ve elde edilen bulgular ilk kez burada geniş bir okur kitlesine sunuluyor.
Pieter de Hooch, Anne, 1660.
Sanatın sosyolojik bakışla yorumlanmasında üç ayrı yaklaşım vardır: makro-sosyolojik, mikro-sosyolojik ve ekonomik yaklaşım. Makro-sosyologlar, Avrupa toplumunun gelişmesini inceler ve bunu yaparken sanatta bazı fenomenleri (örneğin İtalyan Rönesansı) bu bağlama yerleştirirler. Buna karşılık mikro-sosyolojik yaklaşımın temel öncülü, “geçmişte sanatın ısmarlanmasını ve yaratılmasını sağlayan, değişen maddi koşullar”dır. Bu maddi koşullara, birçok başka şey arasında, ressamın eğitimi, lonca örgütlenmesi, ressamla müşterisi arasındaki ilişki dahildir. Son olarak, ekonomik yaklaşımın ilgi alanı ise, tarihin belirli bir döneminde üretilen sanatla, o dönemin ekonomisi arasındaki bağların araştırılmasını kapsar.
Sanat tarihinin makro-sosyolojik bakışla yorumlanmasının ilk örneği, Alfred von Martin’in 1932’de yayınlanan Sozieologie der Renaissance adlı kitabıdır. Martin, Rönesans’ın akılcı orta sınıf tüccarının aristokrasiyi ve din adamlarının toplumsal konumunu alaşağı eden ve böylece akılcı bir dünya görüşünün öne çıkmasını sağlayan bir “orta sınıf devrimi” olduğunu düşünüyordu. Bundan kısa bir süre sonra yayınlanan, Frederick Antal’ın Florentine Painting and its Social Background adlı kitabı, Rönesans’ın yorumlanmasında daha da etkili oldu.[1] Antal, Floransa’da 15. yüzyılda resim satın alan üst orta sınıf içinde iki farklı grup bulunduğuna işaret ederken, Floransa ressamları Gentile da Fabriano ve Massaccio’dan yararlandı. Sınıf atlamak isteyenler, yenilikçi Masaccio’ya eser ısmarlarken, üst orta sınıfın büyük muhafazakâr çoğunluğu Fabriano’nun daha geleneksel resimlerini tercih ediyordu. Bu nedenle, Antal’a göre, “önemli ya da ikinci derecede önemli sanatçıların çoğu, sanatlarını geliştirmekten ziyade, toplumsal sınıfların beklentilerini ve tercihlerini karşılamakla meşguldü.”[2]
Gerrit Dou, Hollandalı Ev Kadını, 1650.
Antal’ın izinden gidenlerden Victor-Lucien Tapié ve Arnold Hauser, Fransız Barok sanatını ve genelde sanat tarihini incelerken makro-sosyolojik yaklaşımı kullandılar. Tapié, Baroque et classicisme’de (1957) Barok sanatını aristokrasi ve tarımla ilişkilendirdi ve Barok üslubu ticari ve burjuvalaşmış bir dünyanın klasizmiyle karşılaştırdı. Hauser’in Sanatın Toplumsal Tarihi adlı eseri daha da geniş kapsamlıydı: Taş Devri’nden modern sinemaya kadar uzanıyordu.
Bütünüyle mikro-sosyolojik bir yaklaşım, ilk kez İtalyan Rönesansı için kullanıldı. Martin Wackernagel, daha 1930’larda, Floransalı ressamların çevresini incelemiş ve böylece atölyeye, müşteriye ve sanat pazarının durumuna bakmıştı. Hollanda sanatı üzerine, bununla karşılaştırılabilecek ilk eser, 1952’de yayınlanan, Åke Bengtsson’un Studies on the Rise of Realistic Painting in Holland, 1610-1625 adlı kitabıdır. Bengtsson bu incelemesinde, Haarlem’de sanatı etkileyen ekonomik ve toplumsal etkenlere, bunların Hollanda manzara resmi üzerindeki uyarıcı etkisine odaklandı. Bengtsson önce bir dokumacılık merkezi olarak Haarlem’deki ekonomik gelişmeyi ve orada yaşayanların hayat standardını inceledi. Nüfusu gelire göre bölerek ve resimlere ödenen fiyatla geliri karşılaştırarak, yalnızca en üst üç gelir grubunun, yerel, usta ressamlardan resim satın alabileceği sonucuna vardı. Bengtsson, aynı zamanda ressamların sosyal kökenini de araştırdı: içlerinden üçte ikisi ressam geleneği olan ailelerden geliyordu. Ne var ki, Haarlem’de görülen resim üslubu ile oradaki toplumsal ve sanatsal çevreler arasında doğrudan bir bağ kurmayı başaramadı.
Linda Stone-Ferrier de, 1980’de yayınlanan, Images of Textiles: The Weave of Seventeenth-Century Dutch Art and Society adlı kitabında Bengtsson’dan öteye geçemedi. Bir yanda dokuma üretimi ve talebi, öte yanda Hollanda resmi arasındaki bağlantı açık değildi, oysa o çağın resimlerinde Hollandalıların kumaş, halı gibi dokuma ürünleri kullandığı açıkça gösterilirdi. Bunların dışında –Aziz Luka Loncası’nın tarihi üzerine yapılan çalışmalar ve kaynak yayınlar ile ressamların kendi atölyelerini örgütleme biçimleri üzerine yazılanları saymazsak– 17. yüzyıl Hollanda sanatının toplumsal tarihine mikro-sosyolojik yaklaşım kullanarak ışık tutan yalnızca iki önemli monografi vardır: Artists and Artisans of Delft (1982) ve Vermeer and his Milieu (1989), Yale’li bir iktisatçı olan John Michael Montias tarafından yazılmıştır. Montias, yoğun bir birincil kaynak çalışması niteliğindeki ilk yapıtında Delft’te bulunan sanatçı ve zanaatkâr topluluklarının toplumsal kökenlerini, kazançlarını ve lonca üyeliğini araştırdı. Aynı zamanda Delft’li burgher’lerin koleksiyonlarında, sayısı artarak yer alan Hollandalıların ve yabancı ressamların resimlerinin envanterini çıkardı. Böylece Montias, Hollanda resminin toplumsal tarihinin incelenmesinde bazı öncü işler yaptı ancak bütün bunları Hollanda’nın genel tarihiyle bütünleştiremedi.
Son olarak, ele alınması gereken bir başka konu da sanat tarihinin ekonomik çerçevede yorumlanışıdır. Bu alanda çalışan iktisat tarihçileri daha çok sanatsal gelişme ile ekonomi arasındaki ilişkiyle ilgilenirler. On sekizinci yüzyılın sonuna doğru İngiliz müzik tarihçisi Charles Burney şöyle yazmıştı: “Tüm sanat dallarının başarılı bir ticari hayata eşlik ettiği görülür, tabii eğer doğrudan onun ürünü değilse; genel olarak ikisinin de aynı yolu izledikleri gözlenir, yani biraz soruşturulursa, ticaret gibi sanatların da ilk kez İtalya’da, sonra Hansa Birliği kentlerinde,[3] ondan sonra da Hollanda Cumhuriyeti’nde ortaya çıktığı anlaşılacaktır.”[4] O zamandan sonra, tarihçiler ve sanat tarihçileri arasında sessiz bir anlaşma oluştu: Quatrocento ve cinquecento[5] döneminde ticaretle uğraşan İtalyan cumhuriyetlerine gönderme yaparak, güzel sanatların en çok, ekonomik genişleme ve genel refahın arttığı koşullarda serpildiğinde hemfikir oldular. Ama ekonomi tarihçileri, Avrupa’da ortaçağ sonlarını bir ekonomik çöküntü dönemi olarak tanımlayarak Rönesans’la gelen kültürel zenginleşmenin temelini ortadan kaldırınca, çok şaşırdılar. İlk kez Robert Lopez, 1953 yılında New York Metropolitan Sanat Müzesi’nde verdiği bir konferansta, İtalyan ekonomisinin en zengin döneminin Rönesans değil 13. yüzyıl olduğunu, ama bu refahın sanatta dikkate değer bir başarıya yol açmadığını söyledi.[6] Bu tespit, Lopez’i şöyle bir teze götürdü: Zor zamanlar, yani ekonomik gerileme dönemleri, büyüme dönemlerine göre kültüre daha fazla yatırım yapılmasını teşvik ediyordu. Ekonomide patlama yaşandığı zaman insanlar kârlı işlere ve sanayi üretimine yatırım yapıyor, oysa yalnızca gerileme dönemlerinde, ticaret, sanayi ve toprağın fazla kâr getirmediği zamanlarda, sanat ve mimari gibi “üretken olmayan” alanlara yatırım yapmaya yöneliyorlardı. “Lopez Tezi” olarak bilinen bu tez, tarihçilerin yalnızca İtalya’ya ve İtalya’nın ortaçağ sonlarındaki ekonomik büyümesine bakışlarında görüş ayrılıklarını tetiklemekle kalmadı, ekonominin durumu ile sanat arasındaki ilişkinin incelendiği alana yeni bir odak noktası da ekledi.
[…]
Sanat, toplum ve ekonomi arasındaki ilişki üzerine, burada özetlenen çeşitli 17. yüzyıl Hollanda resmi yorumlarını temel alan birçok varsayım öne sürülebilir. Bunu izleyen bölümlerde, bu varsayımları ampirik yöntemle, mikro-sosyolojik/ekonomik yaklaşımı kullanarak inceledim. Bu yaklaşım, resmin ekonomik ve toplumsal tarihi üzerine yapılmış son araştırmaları, Hollanda’nın genel toplumsal gelişmesiyle birleştiriyor ve belirli örnekler için, ikonografik ve makro-sosyolojik tezlerin doğrulanmasını mümkün kılıyor. Bunu izleyen iki bölümde, 17. yüzyıl Hollanda ekonomisi ve toplumunu kapsamlı bir biçimde gözden geçirdim, çünkü Hollanda resmi üzerine yapılan önceki çalışmalarda bu konuların belirleyici rolü ya ihmal edilmiş ya da yüzeysel biçimde ele alınmıştır. Bir sonraki bölümde, ressamın kökeni, eğitimi ve toplumsal statüsü, o çağın Hollanda toplumsal tarihi ışığında ele alınıyor. Bundan sonra, Hollanda’nın sanat pazarını yeniden kurgulamaya çalışıyorum. Daha sonraki bölümde amacım, resimlerin sahibi olan özel kişileri çözümleyerek, Hollandalıların evlerinin duvarlarına hangi resimleri astıklarını keşfetmek. Bu bize, Hollanda evlerindeki sanat zevki ve sanatın evlerdeki işlevi hakkında bilgiler sağlıyor. Son olarak, sanatın ve ticaretin birbirini nasıl etkilediğini, böylece hem Hollanda ticaretinin hem Hollanda sanatının 17. yüzyılda bir Altın Çağ yaşamasının nasıl mümkün olduğunu inceliyorum.
Michael North, Hollanda Altın Çağı'nda Sanat ve Ticaret, çev. Taciser Belge (İstanbul: İletişim Yayınları SanatHayat dizisi, 2014). Metin, kitabın “Giriş” ve “Hollanda Resmi Üzerine Tarihsel Yorumlar” başlıklı bölümlerinden seçildi.
[1] F. Antal, Florentine Painting and its Social Background, Londra 1947.
[2] A. Esch‘in, Über den Zusammenhang von Kunst und Wirtschaft in der italienischen Renaissance adlı yapıtından alıntı. Ein Forschungsbericht', Zeitschrift für Historische Forschung 8 (1981), s. 187.
[3] 13-17. yüzyıl arasında Kuzey Avrupa’da Baltık’tan Kuzey Denizi’ne uzanan bölgede pazar kentlerindeki ticaret loncalarının çıkarlarını koruyan bir konfederasyon – ç.n.
[4] C. Burney, A General history of Music, Londra 1776-89. II, 584; aktaran, Burke, Renaissance, Londra 1974, s. 5.
[5] Sırasıyla, İtalya’da 15. ve 16. yüzyıl – ç.n.
[6] R. S. Lopez, “Hard Times and Investment in Culture”, The Renaissance: Six Essays, New York 1962, s. 29-54.