Tupac Shakur, 13 Eylül 1996’da, hareket halindeki bir araçtan açılan ateş sonucu hayatını kaybetmişti. Genç siyahların böyle trajik biçimde ölmeleri ABD’de vakayi adiyeden sayılır, fakat Tupac’ın hayatı hiç de sıradan değildi. Öldürüldüğünde 25 yaşında olan Tupac’ın özgeçmişi son derece etkileyicidir: dünya çapında bir hip-hop yıldızı; eleştirmenlerin takdirini toplamış bir oyuncu; bir şair; bir aktivist ve çiçeği burnunda bir senaryo yazarı. Quincy Jones, bu gerçeği hatırlatmak için şöyle demiştir: “Oprah Winfrey 25 yaşında ölmüş olsaydı, yerel bir televizyon kanalında sunuculuk yapan tanınmamış birini kaybetmiş olurduk. Malcolm X 25 yaşında ölmüş olsaydı, 'Detroit Red' lakaplı bir uyuşturucu satıcısını kaybetmiş olurduk.”
Gelgelelim, Tupac aynı zamanda bir çelişkiler adamıydı. Rap müziğinin politikleşmesindeki en etkili isimlerden biri olmasına rağmen, gangsta hayat tarzını sahiplenmekten geri kalmıyor, bunun yol açtığı çete savaşlarının çoğunda başrolde yer alıyordu. Sosyal yardımlarla ayakta kalmaya çalışan ve hayat mücadelesi veren kadınların haysiyetini ve cesaretini yücelten satırlar kaleme alırken, bir yandan da bu müzik türünde aşina olduğumuz bitch [kaltak] ve ho [fahişe] gibi, kadınları aşağılayıcı kodları kullanıyordu. Şiirsellikle yüklü cümleler kuruyor, ama öte yandan da fevri davranışları ve şiddete yatkınlığı yüzünden adı çıkıyordu. Komünal değerleri ve toplumsal mücadeleyi överken, aynı zamanda şöhretinin getirdiği kişisel serveti ve maddî imkânları geri çevirmiyordu.
Böylesi çelişkileri, daha geniş bir tarihsel çerçevede okumak gerek. Afeni Shakur, oğlu Tupac Amaru’ya asırlar önce İspanyol emperyalizmine karşı savaşan bir İnka liderinin adını vermişti. Kendisi de Kara Panterler Partisi’nin önemli simalarından biriydi; Tupac’ın babası da, üvey babası da hareketin faal üyeleriydiler. Dolayısıyla Tupac, aktivizmi çekirdekten öğrenmiş, küçük yaşta Genç Komünistler Birliği’ne katılacak kadar radikalleşmişti. Fakat çocukluğunun geçtiği Baltimore’da yoksul siyahların yaşadığı toplu konutlar toplumsal çöküşü temsil ediyordu – daha genel olarak da siyasetten el etek çekildiği dönemlerdi. 1960’ların sonunda Kara Panterler’in binlerce üyesi varken, 1980’lerin başında bu sayının 30’un altına indiği tahmin ediliyordu. Çoğu militanının ya öldürülmesi ya da hapse düşmesiyle birlikte büyük medenî haklar hareketi etkisini kaybetmişti.
Toplumsal mücadelenin enkazı üzerinde, önlenemez bir bireycilik ve galiz bir maddiyatçılık yükseliyordu. Özgürleşmenin komünal aktivizmle gerçekleşmediği görülünce, ister istemez bu görev, kendi imkânları, uyanıklığı ve girişim ruhuyla kendini kurtarması gereken bireye düşüyordu. Güç kazanmak, giderek, para kazanmakla özdeşleştirildi: servet ve güç sahibi olmak için “Makyavelist”[1] yöntemleri kullanmaktan geri kalmayan “dolandırıcı”. Bilinçlerde yaşanan bu tarihî değişim, hip-hop kültüründe canlı bir yankı buldu. Puff Daddy gibi figürler ortaya çıktı ve onlar bir Malcolm X veya bir Angela Davis yerine Donald Trump’ı kahraman addettiler.
Tupac’ın trajedisi de, dehası da, bu çelişkinin yaşayan bir örneği olmasında yatıyordu. O, komünal mücadelenin evrensel mahiyeti ile kişisel başarının dar ufku arasındaki çatışmayı cisimleştiriyordu. Videolarında sıklıkla, son model arabalarla ve birer metaya indirgenmiş yarı çıplak kadınlarla boy gösteriyordu. Ama asıl büyük eserlerinde evrenselcilik ruhunu, derin mücadele geleneklerinin mirası olan toplumsal umutları ve özlemleri hissetmek mümkündü. Bekâr annelere adadığı şarkılarında, veya devrimin marşı olan Changes’daki dayanışma ve enternasyonalizm çağrısında bunlar vardı.
Thug Life: The Hate U Give Little Infants Fucks Everyone’ın kısaltması (Çocuklara Aşıladığınız Nefret Herkesin Ağzına Sıçıyor). "Thug Code", Tupac Shakur’un özellikle çeteler arasındaki savaşları engellemek ve siyahlar arasında dayanışmayı artırmak için koyduğu etik kurallardır.
Gidenlerin arkasından, kalbimizde yaşadıklarını söylemek âdettir. Ama Tupac söz konusu olduğunda, bıraktığı kültürel miras düşünülürse, bu sözler hiç de klişe gibi gelmiyor kulağa. Günümüzün Eminem gibi hip-hop sanatçıları Tupac’ın üzerlerinde bıraktığı derin etkiden bahsederler. Dahası bugün onun mücadele şarkıları, Tupac’ta kendilerinden bir şeyler bulanlar tarafından yeniden düşünülüyor ve yeniden işleniyor – ister İsrail’in yoksul Arap gettolarında filizlenen ilk önemli Filistinli rap grubu DAM’de olsun, ister Harvard Üniversitesi’nin daha steril ortamında büyük rapçi hakkında düzenlenen sempozyumda…[2]
13 Eylül 2012’de New Statesman’da yayınlanan “Tupac Shakur: Radical Poet” başlıklı yazıdan alınmıştır. Tamamı için bkz. newstatesman.com
[1] Shakur’un kullandığı sahne isimlerinden biri de “Makaveli”dir.
[2] 17 Nisan 2003’te düzenlenen, "All Eyez on Me: Tupac Shakur and the Search for the Modern Folk Hero" başlıklı sempozyum. Mark Anthony Neal’in, Shakur’u, Gramsci’nin “organik entelektüel” figürüne benzettiği ve sempozyumu özetlediği yazısı için bkz. Tupac's Book Shelf.pdf