Käthe Kollwitz, "Komplo", Dokumacıların İsyanı serisinden.
Siyaset, iktidarın kullanılması ya da iktidar mücadelesi değildir. Siyaset her şeyden önce bir mekânın siyasi olarak düzenlenmesi, belirli bir deneyim alanının şekillendirilmesi, “ortak” denen şeylerin ve bunları tanımlayıp bunlar hakkında tartışma yetileri olduğu kabul edilen öznelerin belirlenmesidir. Siyaset öncelikle o belirli deneyim alanının varlığı, o sıradan nesnelerin gerçekliği, o öznelerin yetileri hakkındaki bir çatışmadır. Aristoteles meşhur bir cümlesinde insanların adalet ve adaletsizlik gibi meseleleri ortak hale getirebilecek konuşma yetisine sahip oldukları için siyasi hayvanlar olduklarını, oysa hayvanların ancak acılarını ve mutluluklarını ifade edebildiklerini belirtir. Buradan, siyasetin konuşan insanlar arasında adalet üzerine dönen kamusal bir tartışma olduğu sonucu çıkıyor gibi görünür. Ama adaletle ilgili sorulması gereken bir önsoru vardır: Karşınızda konuşan insanın adalet hakkında mı tartıştığını yoksa kendi kişisel acısını mı dile getirdiğini nasıl anlarsınız? İşte siyaset tam da bu önsoruyla ilgilidir: Buna karar verme gücüne kim sahip? Yine çok alıntılanan bir cümle de Platon’a aittir: Sanatkârların kendi işleri dışında bir şey yapmaya vakitleri yoktur, der. Kuşkusuz bu “zaman yokluğu” ampirik değildir, sadece simgesel bir ayrımın doğallaştırılmasıdır. Siyaset tam da, işlerinden başka şeye “zamanı olmayanların”, sahip olmadıkları bu zamanı, kendilerini ortak bir dünyanın mensupları olarak görünür kılmak, acı ve hazzı ifade etmenin ötesinde ortak konuşmaya katılabildiklerini kanıtlamak için kullandıklarında başlar. Zamanların ve mekânların, yerlerin ve kimliklerin dağıtılıp yeniden dağıtılmasını, görünür olan ile olmayanların biçimlendirilip yeniden biçimlendirilmesini, söz ile gürültünün ayırt edilmesini vs. “duyumsanabilir olanın paylaşımı” [partition of the sensible] olarak adlandırıyorum. Siyaset, duyumsanabilir olanın paylaşımının yeniden düzenlenmesi, sahneye yeni nesnelerin ve öznelerin çıkarılması, görünmez olanın görünür kılınması, sesleri gürültü çıkaran birer hayvan gibi işitilenlerin söylediklerinin söz olarak dinlenebilir kılınmasıdır. Böylesi uyuşmazlık sahneleri yaratması anlamında siyaseti “estetik” bir faaliyet olarak nitelendirebiliriz.
Jacques Rancière’in “Estetiğin Siyaseti” başlıklı metninden alınmıştır, Sanat-Siyaset: Kültür Çağında Sanat ve Siyaset içinde, ed. Ali Artun (İstanbul: İletişim Yayınları sanathayat dizisi, 2. Baskı 2009) s. 207-231