e-flux Dergisi Haziran Sayısı Yayında: Tarihin Sonu Bitti

 

 

 

1989 yılında Francis Fukuyama, tarihin sonunu ilan ettiği meşhur makalesini yayınladı: Serbest piyasaya dayalı liberal demokrasi, dünya çapında komünizm karşısında zafer kazanmış, tarih sonuna varmıştı ona göre. Fukuyama’nın tek iddiası bu değildi; hocası Alexandre Kojève’in “evrensel homojen devlet” adını verdiği şeyin hayata geçmek üzere olduğunu da öne sürüyordu, ki bu, kökleri Hegel’e uzanan Batı idealist geleneğinin doruk noktasıydı. “Evrensel homojen devlet”, birikimsel tarihsel ilerlemeye dayalı insan bilincinin vardığı nihai nokta olacaktı; insanlığın gelişimini ve zamanı, gelecekteki nihai bir noktaya doğru kesintisiz bir ilerleme olarak tasavvur eden Marx’ın düşüncesi de tarihsel ilerleme fikrine dayanıyordu. Peki, bu nihai noktaya ulaşılıp ulaşılmadığı sorusu bir yana, siz kendinizi ne kadar ilerlemiş hissediyorsunuz? Son yıllarda, sanat adına anlamlı sayabileceğiniz kaç eser gördünüz? Aşırı milliyetçi ve etnik ya da dinî şiddetin hortlayıp akıl almaz boyutlara ulaşmasını da tarihsel ilerleme alameti saymak zor olsa gerek. Bu durum hızla dört bir yana yayılıyor, AB parlamento seçimlerinden Hindistan’a, Irak’a, Macaristan’a, Japonya’a vs. Listenin sonu yok.

Fukuyama, bu makaleyi kaleme aldığından beri, Sovyetlerin dağılışını fırsat bilip Batı kapitalist demokrasisinin kesin zaferini ilan eden, onu bütün ideolojilere son verecek bir üst ideoloji olarak ortaya koyan bir serbest piyasa ideoloğu olarak görülegeldi. Fakat zamanında Fukuyama’yı kaale almayanların şimdi makalesini daha dikkatle okumalarında fayda var, çünkü bu makale düpedüz geleceği bildirmiş. Tabii Fukuyama bu yazıyı salt yazar sıfatıyla yazmamıştı, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda kıdemli bir politika yapıcıydı ve meşhur think-tank kurumu RAND Corporation’ın eski analistlerindendi. Makale, Amerikan devletinin resmî görüşünü temsil etmiyordu ama, sadece iktidara yakın olmakla kalmayan, görüşlerini hayata geçirecek araçlara da sahip olan bir adamın elinden çıkmıştı. Dolayısıyla geleceği bildirmiş olması da boşuna değildi. Makaleyi bugün okuduğunuzda, özellikle sanatçılar açısından içinde iş görmenin inanılmaz derecede zor olduğu, boz bulanık, apolitik, gayri ideolojik bir durumun anahatlarını olanca netliğiyle çizen bir taslak gibi görünüyor.

 

 

 

Fakat Fukuyama’nın entelektüel namusunu, onu bir serbest piyasa tellalı gibi göstermeyi tercih edenlerin elinden kurtaran şey, kendi öngördüğü tarih-sonrası durumun kasavetini ifade edişindeki zarafetti. Makalenin sonunda şöyle diyordu:

 

Tarihin sonu çok hüzünlü olacak. Tanınma mücadelesinin; insanın tamamen soyut bir amaç uğruna hayatını gözden çıkarmaya hazır oluşunun; tüm dünyada atılganlık, cesaret, hayal gücü ve bir ülküye bağlılık gerektiren ideolojik mücadelenin yerini, ekonomik hesaplar, bitmek bilmeyen teknik sorunlara sonu gelmeyen çözümler, çevreyle ilgili kaygılar ve incelmiş tüketici taleplerinin karşılanması alacak. Tarih-sonrası durumda ne sanat var olacak ne de felsefe, sadece insan tarihi müzesinin daimi muhafazası... Belki de tarihin sonunda bizi bekleyen yüzyıllar sürecek bu can sıkıntısı, tarihin baştan başlamasına yarayabilir.

 

Şimdi tarih geri geliyor, ama idealist gelenekte anlaşıldığı biçimiyle değil. Kojève’in evrensel homojen devletine (ki bu da muhtemelen Avrupa Birliği) tahammül fersa iç sıkıntısı ve durgunluk damgasını vuruyorsa, sadece temsilî demokrasiyi savunan yavan ortayolcuların değil, son yıllarda yükselen isyanların ve işgal hareketlerinin de görünürdeki yegâne siyasi ufkunun mevcut biçimiyle liberal demokrasi olmasında şaşılacak bir şey yok. Fakat ortada inkâr edilemez bir gerçek var: Liberal demokrasi, ekonomik serbestlik ve seçim demokrasisi mantığı içinde en berbat suçlarını işleyen bankacıların ve yozlaşmış rejimlerin hesabını vermekte düpedüz çuvalladı. Bu yüzden, etrafımızdaki insanların ırkçı yorumlarda bulunurken daha rahat davrandıklarını fark ederken, bir yandan da siyasi bilincimizin değişmekte olduğunu hissediyoruz, çünkü serbest piyasa demokrasisinin konsolidasyonu bariz biçimde çöküyor. Her şeyin baştan beri bir saadet zincirinden ibaret olduğunu yeni yeni görüyoruz belki de. Tarih yeniden başlamıyor, çünkü gerçekte hiç sona ermedi. Sadece, idealizme dayalı homojen bir sistem fikri sürdürülemez hale geldi ve idame etmek için bastırmak zorunda kaldığı sayısız kimlik çatışmasına yol verdi. Sona eren tek şey, tarihin sonu.

Kojève evrensel homojen devlette sanatın yok olacağını ilan etmişti, sanat muhtemelen gerçekten yok oldu. Sanat fonlarının kesilmesine ve sanatçıların stratrejik geri çekilmeyi düşünmesine şaşmamak gerek – şişirilmiş, dev ölçekli, abartılı sergilerden herkes gına getirdi. Bir yığın sanatçı, eserlerinin gösterildiği sergilerin silah imalatçıları veya enterne kamplarını yöneten güvenlik şirketleri tarafından finanse edildiğini öğrenince sergilerden çekiliyor. Göründüğü kadarıyla sanat, sadece hayata karıştığı için değil, varlık koşulları fazlasıyla çelişkili hale geldiği için de sona erebilir. Bir taraftan, Sünni veya Şii bir milis komutanının, devirmeye çalıştığı kukla rejimin içsel çelişkileri hakkında benzer şeyler söyleyip söylemeyeceğini merak edebiliriz. Ama öte taraftan, Sünni IŞİD milislerinin çökmeye yüz tutmuş Suriye devletinin arkeolojik bölgelerinden yağmalanan antik eserlerle örgütlerini kısmen finanse ettikleri biliniyor, ki bu durumda Kojève’in sanatın yok olacağı tahmininin aslında yepyeni bir sanat tacirliğinin başlangıcı olup olmadığını da sorabiliriz.

Aralık 2010 ve Ocak 2011’de, Paul Chan ve Sven Lütticken’in editörlüğünde, “Idiot Wind” başlıklı bir çift sayı yayınlamıştık; dünyanın dört bir yanında yükselen sağcı hareketlere karşı sağlam siyasi bir tavır ortaya koyuyordu bu sayı. Dosyadaki yazılar, durumun tahammül edilmez boyutlara ulaştığını gösteriyordu, ama hepimiz bu durumun Arap Baharı’nın başında yaşanıyor olmasına şaşmıştık. Şimdi tablo biraz daha farklı görünüyor; şimdi bir adım geri gitmek, ve tarihin ve ilerleme anlayışlarının nasıl kendi üzerlerine büküldüğünü anlamaya çalışmak için iyi bir zaman. Köken mitleri pıtrak gibi çoğalıyor; bu arada, iletişim teknolojisindeki gelişmelerin kılavuzluğunda serpilen kimlikçi ve sekter hareketlerin, özel ticari çıkarlarla arasında düşündüğümüzden çok daha sıkı bağlar olabilir, ki Hindistan’da Narendra Modi’nin aşırı milliyetçiliği tam da bu çıkarları korumaktadır. Dünya Kupası’nın tadını çıkarın.

 

e-flux.com: "the end of the end of history" out now

 

Dosya Yazıları

James T. Hong—The Nationalist Thing Which Thinks: Notes on a Genealogy of Ultranationalism

Nina Power—Rainy Fascism Island

LaborinArt (Önder Özengi, Pelin Tan)—Running Along the Disaster: A Conversation with Franco “Bifo” Berardi

Sabu Kohso—Mutation of the Triad: Totalitarianism, Nationalism, and Fascism in Japan

Oleksiy Radynski—Maidan and Beyond, Part II: The Cacophony of Donbas

Oxana Timofeeva—The End of the World: From Apocalypse to the End of History and Back

Walid Raad—Appendix XVIII: Plates 22–257

Boris Groys—On Art Activism

Lawrence Liang—Ultranationalism: A Proposal for a Quiet Withdrawal

Raqs Media Collective—Is the World Sleeping, Sleepless, or Awake or Dreaming?

Szabolcs KissPál—The Rise of the Fallen Feather: The Symbolism of the Turul Bird in Contemporary Hungary

Liu Ding and Carol Yinghua Lu—From the Issue of Art to the Issue of Position: The Echoes of Socialist Realism, Part II

Daniel Birnbaum—Obituary for Sturtevant

sanat-politika