Huffpost ve Buzzfeed’in kurucularından Jonah Peretti bugün “web-medya gurusu” olarak kabul ediliyor. Ancak bu yeni medya dalgasının, “kültür-bozumu” [culture jamming] veya “taktiksel medya” gibi yöntemlerden –Yes Men’in öncülük ettiği sol eğilimli medya-hack’leme numaralarından– türeyerek sanat alanı içerisinde nasıl yavaş yavaş üretildiğinin hikâyesini anlatmak gerekiyor.
Jonah Peretti, 1990'larda internet ağının ticarileşmesini hedef alan postmodern bir eleştirmen kisvesiyle ortaya çıktı; “kapitalizme meydan okumak ve alternatif kolektif kimlikler geliştirmek” üzere Marksizm ve psikanaliz kuramlarına, queer teoriye ve temellük sanatına [appropriation art] yüzünü çevirdi. Sonra, 2001’de, MIT’de öğrenci olduğu sırada, küreselleşme-karşıtı hareketin enerjisinden yararlanarak ilk defa sahne ışıklarını üzerine çekti: Nike’ın müşteriye özel spor ayakkabı tasarlama hizmetini bozguna uğratmak amacıyla, şirketten üzerinde SWEATSHOP [terhane] yazan bir ayakkabı sipariş etti. Nike bu talebi geri çevirdi. Peretti, ayakkabı deviyle arasındaki e-posta yazışmalarını arkadaşlarına gönderdi; yazışmalar hızla yayıldı ve büyük sansasyon yarattı.
Peretti, Nation’da yayınlanan “Nike’la Medya Maceram” başlıklı yazıda, yaşadığı deneyimi kuramlaştırdı, kamusal alanı yeniden şekillendirmede kendi tabiriyle “mikro-medya”nın yeni aktivist gücüne övgüler düzdü. “Tahminimce bu olay, uzun vadede insanların medya hakkındaki düşünceleri üzerinde, Nike veya terhane emeği hakkındaki düşünceleri üzerinde yarattığından çok daha büyük etki yaratacak,” diye bitiriyordu yazısını. Paylaşılan e-posta yazışmalarının politik gücünü gören Peretti yeni bir terim ortaya attı: “bulaşıcı medya” [contagious media].
Terim çok tutuldu. Nike hadisesinden kısa bir süre sonra Peretti, o dönem Chelsea’de faaliyet yürüten sanat-teknoloji üreticisi Eyebeam’e katılarak Contagious Media Lab’i kurdu. 2005’te kız kardeşi komedyen Chelsea Peretti’yle birlikte New Museum’da yine “Bulaşıcı Medya” başlığını taşıyan bir sergi düzenlediler. Sergi, dönemin viral ürünlerini yüceltiyordu: Dancing Baby, “All your base are belong to us”, Hot or Not (tesadüf eseri, hem Youtube’a hem de Facebook’a ilham veren web sitesi) gibi. Müzenin küratörü Rachel Greene –sonradan internet sanatı üzerine kitap yazacaktı– Peretti kardeşlerin sergisini 1970’lerin medya aktivizminin vârisi olarak lanse etti, “Amerikalı kavramsal sanatçı Adrian Piper’ın eserleri gibi 1980’lerin kimlik-temelli ve politik eserleriyle sağlam bir ilişki” içinde olduğunu söyledi.
Jonah ve Chelsea Peretti
Sergi pek iyi eleştiriler almadı. Buna rağmen sergiye eşlik eden “Contagious Media” başlıklı konferans, “internet ağındaki saçmalıkların ilmini” çözmeye çalışan sanatçılardan, tasarımcılardan ve kreatif direktörlerden ilgi gördü. Jonah Peretti bu vesileyle bir de Bulaşıcı Medya Müsabakası düzenledi: Hangisinin daha çabuk yayılacağını görmek üzere, Web sanatı projelerini kafa kafaya yarıştırdı. Müsabakanın sona ermesinden iki gün sonra Peretti, Huffington Post’un kurulmasına yardım etti. Bundan bir sene sonra da Buzzfeed’i kurdu. Buzzfeed başta yazarsız bir proje olarak tasarlanmıştı, sadece internet ağındaki şeylerin ne kadar “bulaşıcı” olduğunu ölçen bir algoritmadan ibaretti.
Virüs Yayılıyor
Okuyup yazan herkesin malumu olduğu üzere, geçtiğimiz 10-15 sene içinde gazetecilik baştan aşağı değişti; önce çevrimiçi medyanın yükselmesi, ardından kamusal iletişimin tamamen sosyal medyanın eline geçmesi bunda etkili oldu. Sanatla ilgili yayınların karşılaştığı zorluklar da, aslında büyük ölçüde, daha geniş çaplı bu etkenlerin dar kapsamlı permütasyonlarından ibaret.
ARTnews editörlerinden Sarah Douglas’ın yakınlarda düzenlenen bir panelde açık yüreklilikle dediği gibi:
İlanlara bel bağlayan geleneksel sanat dergileri büyük zorluk içinde (gerçi bunu biraz temkinlilikle söylüyorum çünkü sanat haberlerinde bazı açılardan eşi görülmemiş bir artış da var). Gazetelerde sanat haberlerine ayrılan yer daralıyor, veya değişiyor, ki bu değişim de çok önemli: daha kısa, vurucu, sosyal medyaya uygun hale geliyorlar.
Mary Louise Schumacher, Ossian Ward ve Sarah Douglas, “Sanat Gazeteciliğinin Özelleştirilmesi”, Art Basel 2017
Facebook, Google ve diğer kaynaklar izleyicinin dikkatinin sahipleri konumunda. Her yeni makale, bu akıntılar arasında bir izleyiciyi cezbedecek ya da öfkelendirecek envaiçeşit şeyle tek tek yarışa girmek zorunda: Başkan’ın son attığı zehir zemberek tweet’ten, GPS ayarlı iç çamaşırlarına veya kuzeninizin paylaştığı bebek resimlerine kadar. (Facebook’un son algoritma ayarlarına göre haberlerin şu öncelik sıralamasıyla akması muhtemel: bebek resimleri, zehir zemberek tweet’ler, iç çamaşırları, sanat haberleri.) Doğrusu, artık her günümüz bir Bulaşıcı Medya Müsabakası olarak geçiyor.
Bütün bunlar, çağdaş sanat-medya ortamının çok yaygın ve sık yakınılan bir özelliğini bağlama oturtuyor: "ciddi eleştiri"nin azalması.
Yedi sene önce, “Tam Sanat Tutulması” başlıklı makalemde şöyle yazmıştım:
Okurlar sanat dünyası haberlerine sanat eleştirisi yazılarından daha fazla ilgi gösteriyor. Hangi ölçütü kullanırsanız kullanın, bir kurumdaki son skandal veya sanat dünyasından bir şöhretin görüntüsü, bir sanat eserini nitelikli kılan özelliğin ne olduğunu konu alan eski tarz değerlendirmelere kıyasla insanları çok daha fazla etkiliyor. Tıpkı güneş tutulmasında olduğu gibi, sanatın etrafındaki halenin parlaklığı ve keskinliği artarken ışık kaynağının kendisi gözden kayboluyor.
Ben Davis'in 1 Şubat 2018'de artnet.news'da yayınlanan "State of the Culture III: How 'Contagious' Media Killed Art Criticism" başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.