Raimund Abraham, Ungebaut/Unbuilt Sergi Kataloğu, 1987.[1]
Ungebaut/Unbuilt ifadesi Avusturyalı mimar Raimund Abraham’ın (1933-2010) 1986 yılında Galerie Krinzinger ve Galerie Museum Bozen’de gerçekleştirilen sergisinin ve sergi kataloğunun başlığında yer alır.[2] Abraham’ın 1996 yılında basılan monografısi de [Un]Built ismini taşır.[3] İngilizce unbuilt kelimesi, inşa edilmemiş mimari tasarımlar, yıkılmış ya da imha edilmiş binalar için kullanılan bir ifadedir. Bina cismine ulaşmamış, bina cisminden mahrum edilmiş ya da binası meçhul, binası parçalanmış, binası yok edilmiş bir mimarlık.
Abraham’ın tasarımlarını unbuilt ifadesi altında toparlaması, tasarımlarının, kelimenin düz anlamıyla, fiziksel bir bina şeklinde inşa edilmemiş olmalarına yorulabilir. Zira, monografide bulunan mimari tasarımların çoğunluğu çizim, kolaj, model, performans ya da kinetik strüktür biçimindedir. Ne var ki, Abraham’ın mimari tasavvurları ‘inşa edilmemiş’ değildirler; Abraham’ın mimarlık tahayyülleri inşa edilmeye direnç gösterirler. Bir başka deyişle, mimarlığı inşa üzerinden meşrulaştıran fiilî gerçekliğe karşıdırlar. Dolayısıyla Abraham’ın kullandığı biçimiyle unbuilt kelimesi, herhangi bir sebepten dolayı inşa edilmemiş ve inşa edilmediği için kâğıt üzerindeki birtakım çizimler halinde kalakalmış tasarımlar anlamına gelmez. Bir tasarımın kâğıt üzerindeki mecburi mahkumiyetine işaret etmez. Aksine, ‘bina-olmayan’ anlamına gelen başlı başına bir kavrama, bir manifestoya dönüşür. Unbuilt kavramı, mimarlığın ‘bina’dan özerkleşmek amacıyla verdiği varoluşsal mücadeleyi ifade eder ve ‘binasız’ bir mimarlığın olasılığının sınandığı bir düşünceye doğru başkalaşır.
Böylelikle, unbuilt kavramında mimarlığın en derin ontolojik çatlaklarından biriyle karşılaşırız: Mimarlık bina mıdır? Ya da başka bir tabirle, mimarlık binaya işaret etmek zorunda mıdır? Unbuilt olumsuz yanıt verir: Mimarlık bina değildir; mimarlığın binaya işaret etme yükümlülüğü de yoktur, der. Unbuilt’e göre, mimarlık kökeni itibariyle bir nesneye ya da bir nesnenin temsiline indirgenemez. Mimarlık, tinsel bir arayış, ruhani bir deneyim, bir düşünce, bir şiir, bir eleştiri, “bir arzu projesidir”.[4] Unbuilt düşüncesinde, mimarlığın esas kökeni ‘bina-olmayan’dadır; yani ‘bina’ olanın dışarı attıklarının dünyasında.[5]
“Mimarlık bina mıdır?” diye soran da, “hayır, değildir” diye ilk kez cevaplayan da hiç kuşku yok ki Abraham değildir. Mimarlara tarih boyunca musallat olan bu soru, mimarlığın tekrar tekrar deşilen en derin ve çetrefil konularından birini teşkil eder. Bu bağlamda, ‘bina’, bir mimari tasavvurun inşa edilmiş halini, yani maddiliği imlemekle kalmaz; araçsal temsile dayanan çok daha geniş ölçekli bir paradigma olarak belirir. Unbuilt’e göre, ‘bina’, mimarlığın ideallerine karşı geliştirilen ideolojik bir tehdidin icadıdır; mimarlığın asıl cevherinin unutulması için geliştirilmiş yöntemlerin toplamıdır; mimarlığı denetleyen temsilî düzenin vazgeçilmez bir parçasıdır. ‘Bina’ işlev, yarar, gerçeklik makineleridir; en egemen sembollerdir. Bir disiplindir, mekânı ve zamanı disipline sokar; bir endüstridir... ‘Bina’nın bu gibi politik düzenlemelerine karşılık, mimarlığın unbuilt olarak gösterdiği direniş, mimarlığın dindirilemeyen özerklik arzusunun bir ifadesidir.
Raimund Abraham, Ungebaut / Unbuilt, Sergi Posteri, 1987.[6]
Kitabın İntikamı ve Binasız Mimarlığın Peşinde Sır Oyunları
Unbuilt, mimarların çizimlerinin galerilerde sanat eseri olarak sergilendiği bir dönemde ortaya çıkar. Bu dönemde mimarlık, semiyotik bir hazine olarak ele alınır; tıpkı bir kitap, bir fanzin gibi yazılır, basılır ve okunur. 1960’lardan sonraya tarihlendirilebilen bu dönem, Charles Jencks’in tabiriyle, mimarlıkta nihayet ‘kitabın intikamı’nın[7] alındığı bir zaman dilimidir. ‘Kitabın intikamı’, mimarlığı sembolik diyarından arındıran modernist yaklaşımlara karşı bir eleştiri olarak doğar. Mimarlığın, Hermetik kökenlerinde sahip olduğu sembolizmle yüklü evrenini uyandırır; böylelikle bir metin olarak okunan mimarlık fikrini ve eylemini canlandırır. Bu sayede mimarlık, muamma dolu göstergelere döner. Hiç kuşkusuz, bunda göstergebilimin 1960’lardan itibaren artan etkisi büyük rol oynar. Unbuilt de, Jencks’in ‘kitabın intikamı’ olarak tanımladığı eleştirel duruşa koşut gelişir; mimarlığı tekrar sır dolu işaretlerin oluşturduğu bir metin olarak okumak ister. Onun için Hermetik gelenek ve özellikle batıni sanatla ilişkilenen ezoterik mimarlık düşüncesini uyandırır. Ancak unbuilt, hiçbir zaman tarihselci bir yeniden canlandırma mahiyetine bürünmez; geçmiş sembollere kendini kaptırmaz. Geçmişi onararak tekrarlamaya çalışmaz. Yerine hafızanın sezgisel duyarlılığına işaret eder; mimarlığın ‘dilsiz göstergeleri’nin kurduğu esrarlı, batıni ve sessiz âlemin peşine düşer; amansız bir sır oyunu kurar.[8]
Bu sebeple, Unbuilt düşüncesini anlayabilmek için, Hermetik ve ezoterik düşünceyle ilintili binasız mimarlık edebiyatının izini sürmek gerekir.[9] Ritüel olarak mimarlık deneyimlerine, kutsal ruhlarla efsunlanarak canlanan heykellere, canavar olarak vücut bulan kozmik gizlere, kozmik yaratıklara ev sahipliği yapan labirentlere, telaffuz edilemeyen tılsımlı işaretlere, semiyotik mabetlere, hafıza tiyatrolarına ve canlı tablolara değinmek gerekir. İmgenin simyasını, ideaların gölgelerini, armonik örüntüleri, mimari tasavvurun zihinsel omurgasını tesis eden gizil çizgileri, ideaların gölgelerinde yürütülen gerçeklik muhakemelerini ve mimarın imgelem ayinini irdelemek gerekir. Mimarlık harikalarının (mirabilia) baştan çıkarıcı evrenine ve kaçak imgelerin âlemine dalmak; yapı aşkının (libido aedificandi) ve rüyanın kozmik rollerini keşfetmek gerekir. Mimarlığın araçsal temsilden, inşai denetimcilikten özerkleşme arzusunu anlamak gerekir. Mimarlığın dindirilmesi mümkün olmayan bu arzusunda, hiç kuşkusuz, mimarın içinde kendini bir şairle, bir ressamla özdeşleştirdiği, mimarlığın tekinsiz ve karanlık labirentlerini keşfettiği bambaşka bir mimarlık dünyasıyla karşılaşırız. Saf mimarlık düşüncesini, şiir ve eleştiri olarak mimarlık düşüncesini incelerken kendiliğindenlik üzerine ve oyun oynar gibi mimarlık yaratmak üzerine düşünürüz. Nihayet, mimarlığı, temsiliyeti reddeden ‘negatif bir deneyim alanı’[10] olarak tekrar hayal ederiz.
Dolayısıyla unbuilt derken, fiilî gerçeklikten uzak, korunaklı bir yuvaya doğru gerçekleştirilen bir kaçış projesinden söz etmiyoruz; aksine tamamıyla şiirsel bir mekanizmaya, tekinsiz bir arzu projesine dönüşen bir ‘ihlal’ makinesinden bahsediyoruz. Yani negatif bir deneyim alanı olarak mimarlıktan, devasa bir olasılıklar âlemi olarak mimarlıktan, belki de ‘bina’yı ihlal ettiği sürece mimarlık olabilecek bir mimarlıktan söz ediyoruz.
*
Binasız mimarlık düşüncesinin etkilerinin günümüzde sönümlendiği görülür. Bu durumun mimarlığın eleştirel mahiyetini kaybetmesiyle eşzamanlı bir şekilde gerçekleşmesi dikkat çekicidir. İşte biz burada şiir ve eleştiri olarak mimarlığın tekrar düşünülmesi için unbuilt kavramını tartışmaya açmak, ‘binanın ihlali’ olarak mimarlığı tekrar hayal etmek istiyoruz.
Abraham’ın binasız mimarlık arzusunu okurken, daha önce e-skop’ta yayınlanan değişik yazılarda değinilen Honnecourt’un eskiz defteriyle (1225-1250), Hypnerotomachia Poliphili’nin (1499) harabelerle donanmış mimarlık rüyasıyla, Filarete’nin (1400-1469) mimarlık harikalarıyla, Giordano Bruno’nun (1548-1600) gölgeleriyle, Piranesi’nin (1720-1778) karanlık direnişiyle, Hermann Finsterlin’in (1887-1973) kemiksi-organsı yapılarıyla, Bruno Taut’un (1880-1938) kristal mimarlığıyla karşılaşırız.[11] Ve elbette, Walter Pichler (1936-2012) ve Hans Hollein’ın (1934-2014) mutlak mimarlığıyla ve John Hejduk’un (1929-2000) birer ihlal makinesine dönüşen şiirsel, karnavalesk mimari ritüelleriyle de...
Bu metin, bu yıl sonbahar aylarında yayınlanacak Şiir Olarak Mimarlık, Binanın İhlali kitabının “Binasız Mimarlığın Peşinde Sır Oyunları: Ritüeller, Gölgeler, Harikalar, Karanlık Direnişler, Kristal ve İhlal” başlıklı sunuş bölümünün ilk kısmıdır.
Öncelikle Ali Artun’a, Nizam O. Sönmez’e, İpek Avanoğlu’ya ve Elçin Gen’e içtenlikle teşekkür ederim. Kaynak metinlere ulaşmama yardım eden Unbuilt Archive’ın kurucusu Marc Leschelier’e ve değerli görüşleri için Ayşe Şentürer’e de ayrıca teşekkür ederim.
[2] Ungebaut / Unbuilt, exhibition catalogue, Galerie Museum, Bozen, Italy, and Galerie Krinzinger, Innsbruck, Austria, 1986.
[3] Princeton Architectural Press tarafından 1996 yılında basılmıştır.
[4] Abraham, R., "The Reality of the Unbuilt", Raimund Abraham [UN]BUILT içinde, ed. Brigitte Groihofer, Second, revised and enlarged edition, Wien: Springer-Verlag; 2011, s.110.
[5] Bu ifade, Carole Talon-Hugon’a ait “Manet ve Seyircinin Şaşkınlığı” adlı makalede yer alan “Bataille: Manet ve Bilgi-olmayanın Sanatı” başlıklı bölümden devşirilerek alınmıştır: “Sanatın kökeni bilgi-olmayandadır, bilginin “dışarı attıkları”nın dünyasında.” Talon-Hugon, C., “Manet ve Seyircinin Şaşkınlığı”, Manet, Velazquez ve Estetik Modernizm, Foucault, M., çev. Savaş Kılıç, İletişim Yayınları, İstanbul, 2018, s.77.
[7] Jencks, C., “Post-Modernism and the Revenge of the Book”, This is Not Architecture içinde bölüm, ed. Rattenbury, K., New York & London: Routledge, 2002, s.174-197.
[8] Robin Evans, Daniel Libeskind’in Chamber Works (1983) isimli çizim serisi üzerine kaleme aldığı metninde, bedensiz çizgilerin ve binasız mimarlığın mesafelenme (remoteness) ile ilişkili olduğunu belirtir. Bu mesafelenme, geçmişin onarılarak yeniden canlandırılmasına değil, hafızanın sezgisel duyarlılığına işaret eder: “Libeskind too believes that much has been lost, but because the loss is irretrievable, he realizes there is no point in repetition and only sentiment in reminiscence.’” Evans, R., “In Front of the Lines That Leave Nothing Behind”, AA Files, No.6, 1984, s.89-96.
[9] Bu paragrafta sıralanan konular, bu yıl sonbahar aylarında yayınlanacak Şiir Olarak Mimarlık, Binanın İhlali kitabının sunuş bölümünde şu başlıklar altında irdelenecektir: 1- Ritüel Olarak Mimarlık, 2- Gölge İmgeleri ve Mimarın İmgelem Ayini, Çizgilerin Gizli Diyarında Mimarlığın Gerçekliği Üzerine Bir Muhakeme, 3- Mimarlık Harikaları (Mirabilia) ve Baştan Çıkarıcı Bilgi, 4- Büyüsünden Soyulan Evrende Binanın İhlaline Doğru, “Ve Ben de Ressamım”, 5- Saf Mimarlık Düşüncesinin Katedralleri: Camdan Düşler, 6- Negatif bir Deneyim Alanı Olarak Unbuilt.
[10] ‘Negatif deneyim alanı’ kavramı, sunuş bölümünün son kısmında detaylı bir şekilde açıklanacaktır. Edebiyat eleştirmeni Pierre Macherey’in (1938-) tanımına göre, kelimeler edebiyatın negatif deneyim alanında birincil anlamlarına mesafelenirler. Düz anlamlarından uzaklaşan kelimeler, araçsal görevlerinden ve temsili işlevlerinden de özgürleşirler; artık bir nesnenin temsili değildirler. Dolayısıyla edebiyatın negatif deneyim alanında “yazmak demek göstermek veya görünmesini sağlamak değil, … yatışmak bilmeyen bir mesafe koyma işlemiyle kopup gitmek … için her yola başvurmak demektir.” (Macherey, P., “Sunarken: Foucault / Roussel / Foucault”, Ölüm ve Labirent, Foucault, M., çev. Savaş Kılıç, 2. Baskı, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2018, s. 13.)