Skop'un maskotları, De Chirico'nun 1912'de boyadığı iki manken: Hektor ve Andromekha.
Mankenler, sanatçının 1909-1919 arasında, yalnızca on yıl sürdürdüğü
"metafizik resimler" arasında en çok etki uyandırmış dizi. Dada ve
sürrealizm sanatçıları tarafından büyük hayranlıkla karşılanıyor. Öyle
ki, De Chirico'nun mankenleri başta Grosz olmak üzere, Hausmann,
Heartfield gibi Berlin Dada sanatçılarının işlerine de giriyor.
George Grosz, İsimsiz, 1920.
De Chirico otobiyografik yazılarında
metafizik döneminin belli başlı iki ayağı olduğunu anlatıyor: Birincisi
Nietzsche, ikincisi romantikler ve özellikle Böcklin. Nitekim
mankenlerin kökeninde de Böcklin'in 1883 tarihli Odyssesus ile Kalypso tablosundaki,
bir uçurumun başında duran karanlık, enigmatik figür bulunuyor. De
Chirico'ya göre ufku gözleyen bu figür, bir kâhindir, filozoftur,
şairdir. Metafizik resimler dizisinin ilk örneklerini oluşturan "enigma"
tablolarında bu figür öyle ya da böyle mutlaka mevcuttur. Bir Güz Öğleden Sonrasının Enigması'nda ve Güz Meditasyonu'nda bir heykeldir. Varışın ve Öğle Sonrası'nın Enigması'nda bir gölgedir. Enigmaları o aydınlatır; bir bakıma sanatçının kendisidir.
Arnold Böcklin, Odysseus ile Kalypso (1883).
Bir Güz Öğleden Sonrası Enigması (1909).
Varışın ve Öğle Sonrasının Enigması (1911).
Kâhini ifade eden heykel ve gölgelerin yerine ilerde Torino Meydanı'ndaki bir heykel geçer: Bir Günün Enigması. Torino
Meydanı, Nietzsche'nin öğleden sonra tefekküre çıktığı ve hayatının en
verimli dönemimdeyken (1888-89) kırbaçlanın bir at manzarası karşısında
birden çıldırdığı meydandır. De Chirico'ya da enigmalar, meydanlarda,
öğle ışığının gizemlerine daldığı zaman malum olur. Metafizik resimlerin
sahnesi hep meydanlardır.
Tek Günlük Enigma (1914) ve bir Torino meydanı.
Torino'daki heykelin yerine de Ariadne
heykelleri geçecektir. Ariadne de Nietzsche'nin etkisiyle De Chirico'nun
sanatına girer. Ariadne efsanesine Nietzsche birkaç kitabında birden
değinir: "Ariadne'nin hakikaten kim olduğunu benden başka kim bilebilir
ki?" (Ecce Homo) Ariadne Dionysos'un eşidir. Nietzsche estetiğinde trajedi, Apollon-Dionysos dikotomisi üzerine kurulur (Trajedinin Doğuşu).
Şiirin tanrısı Apollon aklı, bilinci temsil ederken, şarap tanrısı
Dionysos hayal gücünü, sarhoşluğu, düşselliği temsil eder. Nietzsche'de
Ariadne mitindeki labirent de önemlidir. Labirent bir çıkmazdır ve bu
çıkmazdan ancak kahraman Ariadne'nin ipini izleyerek kurtuluruz:
"Yazdıklarımı bilenler en çok cesaretimi takdir ederler. Tehlike her
yerdedir – boşuna güzel Ariadne'nin dostları değiliz. Labirent acayip
bir şekilde bizi kendine çeker. Ariadne'nin labirentte yol gösteren
ipine ihtiyaç duyulan vakalarla karşılaşırız." (Ecce Homo)[1]
Tuhaf Bir Saatin Hazları ve Enigmaları (1913) ve Melankoli (1912).
Sonunda, "metafizik resimler"deki kâhinleri mankenler temsil etmeye başlar. Ozan tablosu
mankenli dizinin en ikonik örneği sayılır. Bu tabloda, ilk metafizik
resimlerdeki Böcklin heykelinin gölgesini de görürüz. Kimi mankenler de,
önceki Ariadne heykellerini hatırlatır. De Chirico'nun mankenleri, gene
yıllar önce hafızasında yer eden, terzilerin kullandığı cinsten
mankenlerdir. Kardeşi Savinio, sanatçıyla birlikteyken, bir evde tesadüf
ettikleri "Pulci'nin mankenleri"nin, Floransa'da ortaklaşa
geliştirdikleri "metafizik ifadeyi haber veren olağanüstü bir keşif"
olduğunu yazar.[2]
Ozan (1917) ve Yorgun Şair (1950).
Mankenler birer kâhin/şair/filozof olmakla
birlikte, De Chirico'ya Pinokyo kuklasını da hatırlatırlar. Sanatçı
çocukken okuduğu Pinokyo öyküleri ile Nietzsche'nin düşünceleri arasında
bağlantılar kurar: "Nietzsche'nin ölümsüz eseri Böyle Buyurdu Zerdüşt'ü
okuduktan sonra, bu kitaptaki bazı pasajlardan çocukken Pinokyo'nun
Maceraları'ndan edindiğim bir izlenim edindim... Zerdüşt, çocukken
duyduğumuz tuhaflığa benzer bir havaya sahip."[3]
Mankenlerin alınlarındaki işaret epoptei
işaretidir ve ozanların kehanet gücünü gösterir. Onlar aynı zamanda
metafizikçidirler. Baştan aşağı donanmış oldukları cetveller ve gönyeler
onların metafiziğin dili olan geometrinin üstatları olduğuna işaret
eder. Evrenin gizlerini bu araçlar sayesinde sökerler ve onlar sayesinde
doğaya form verirler. Antik Mısır'dan beri mimarlığın demirbaşıdırlar.
De Chirico tarihçisi Baldacci, mankenlerin,
hafıza tanrıçası Mnemosyne'in rehberliğinde, görünmeyeni gören,
bilimeyeni bilen antik Yunan'daki gizemli büyücüler, ozanlar ve
müzisyenler olduğunu söyler. Bu güçleri onları tanrısallaştırır.[4]
Sahiden de De Chirico'nun mankenleri, insanlığın ilk sanatsal
ritüellerindeki tanrısal totemleri ve şamanları çağrıştırır. Müzik ve
dansla birlikte yoğun bir sembolizmin çevrelediği totemler de, şamanlar
da öteki dünyaları sökebilen, geçmişi ve geleceği okuyan kâhinlerdir
sonunda.
Mankenli dizinin şaheseri, Hektor ve
Andromakhe. Hektor ve Andromakhe İlyada'nın en efsanevi kahramanları.
Dante, Racine ve Shakespeare'den Baudelaire'e kadar birçok 'şair'in de
kahramanları olmuşlar. Aşkı, şövalyeliği; onurlu, dürüst ve ideallerine
bağlı olmayı canlandırmışlar.
Hektor ve Andromakhe (1917).
[1] Bkz. Ali Artun, "De Chirico'nun Mimari Evreni", Skop, 2/5/2016.