"Burjuva Gazetelerini Okuyanlar Kör ve Sağır Olur", John Heartfield, 1930
e-skop, 2010 sonunda, İTÜ'deki
"Sanat-İktidar" dersi öğrencilerinin, artık sanat dergilerinin neredeyse
tamamının emlak şirketleri ve bankalar tarafından yayınlanıyor
olmasıyla ilgili yakınmalarından doğdu. İletişim, pazarlama, finans
amacıyla yayınlanan bu şirket dergileri, sanatın özekliğini
parçalıyorlar, sanat tarihini ve eleştiriyi siliyorlardı. Bunun üzerine,
internetten yayınlanan, okuyucularının katkılarına açık bir sanat
tarihi ve eleştiri dergisinin yayınlanması için arayışlar, tartışmalar,
toplantılar başladı. Bir yandan da derginin grafik ve dijital
tasarımıyla ilgili çalışmalar sürüyordu. Sonunda, tam beş yıl önce e-skop yayına girdi.
e-skop dergi
Skop üç bölümden oluşuyor: "Dergi", "Bülten" ve "Duyuru".
Yılda iki kez yayınlanan ve şu sıralarda onuncu sayısı çıkmak üzere
olan derginin ilk sayısı, 1990'lardaki yoğun özelleştirilme süreciyle
ortaya çıkan sanatın işletmeleşme sürecine ilişkin kimi vakaları
inceliyordu. Tamamıyla öğrencilerin yaptığı çalışmalardan derlenmişti.
Daha sonraki sayılardan ikisi, "Arzu
Mimarlığı" ile "Sürrealizm ve Mimarlık", 20. yüzyılda avangard
hareketlerin, uygulanmakta olan mimarlık disiplinine itirazları üzerinde
duruyordu. Bu hareketlere göre mimarlık, Henri Lefebvre ve
sitüasyonistlerin öngördüğü "Kentsel Devrim"in kilidiydi. Avangard
indinde yalnız mimarlık, bütün sanatları bileştiren "topyekûn sanat
eseri", gesamstkunstwerk sayılabilirdi. İşte bütün bu gibi
saiklerle 20. yüzyıl boyunca mimarlık ütopyaları ortaya atılmış,
eleştirel bir edebiyat türemiş ve kentsel eylemler düzenlenmişti. Skop'un avangard mimarlığa odaklanan dergi sayıları bize hemen hiç yansımayan bu birikimi aydınlatıyordu.
"Skop Dergi"nin dokuzuncu sayısı olan
"Sitüasyonistlerden Zapatistlere Başkaldırı Sanatları", 1960'lardan
sonra sanatın politik eylem olarak belirdiği olaylara ışık tutuyordu.
Gezi ruhuyla uyanan "estetik ve politika" konularına giriyordu. Daha
önce "Sanat ve Direniş" sayısında da ele alınmış olan bu konular, 2017
baharında yayınlanacak olan ve devrimci zamanların, olayların ürettiği
sanatları inceleyecek "Devrim Sanatı" sayısıyla sürecek. Önümüzdeki
günlerde yayınlanacak dergi de benzer konulara giriyor: "Müze Politikalarına Karşı".
Emirliklerdeki Guggenheim, Louvre gibi müze inşaatlarındaki barbarca
çalışma koşullarını ve BP gibi çevre düşmanı şirketlerin müze
sponsorluklarını protesto eden müze işgallerini ve diğer eylemleri ele
alıyor.
Günümüzün savaşları başta iletişim,
enformasyon ve propaganda savaşları. Sanat da bu savaşlarda bir iletişim
silahı olarak kullanılıyor; Balkanlar’daki "etnik temizlik"
savaşlarında ve bunun ertesindeki kimlik inşası süreçlerinde izlediğimiz
gibi. Şimdi de Suriye Savaşı’yla ilgilenen kimi ABD/Avrupa vakıflarının
doğrudan veya dolaylı olarak desteklediği birkaç sanat kurumunda, hepsi
de birtakım mezhepler ve aşiretlerle bağlantılı olan saflar arasında
taraf tutan etkinliklerle karşılaşıyoruz. Bunlar süregelen
etnik-milliyetçi ve mezhepçi savaşın hakikatini teşhir etmek yerine,
onun iletişim/propaganda cephesinde rol arayan etkinlikler. İşte,
avangard sanat hareketlerinin kendi zamanlarındaki savaşlar ve diğer
önemli siyasal hadiseler karşında aldıkları tavırları araştıran
"Sürrealistlerin Siyasal Tutumları" bu konjonktürde yayınlandı. Aslında
"kültür savaşları"na ve "kimlik imalatı"na sanatın alet edilmesiyle
ilgili konulara çok daha önce yayınlanan, ikisi de Ljubljana'lı olan
filozof Žižek, ve sanat tarihçisi Šuvaković'in yazarları olduğu "Sanat
ve Kültüralizm" sayısında da değinilmişti.
Modernlik parçalandıkça neyin güzel olduğu
konusunda yüzyıllardır geliştirilen normlar da parçalandı. Bugün neyin
güzel olduğunu sanat tarihi ve estetik, müze ve akademi değil, piyasa
belirliyor. Sanat eserinin spekülatif değeri tırmandıkça tırmanıyor.
Nitekim bugün müzayedeler, sanat piyasasının %50'sinden fazlasını
kontrol ediyor. Başlarda modernizmin ve avangardın örgütlendiği
galeriler de giderek piyasanın güdümüne giriyor. En büyük
koleksiyonerler ise, şeyhler, oligarklar ve hedge foncu spekülatörler. "Sanat Piyasası" sayısı, bu gelişmelerin sanat üzerindeki etkilerini inceleyen yazılardan derlendi.
Tabii sanat kadar sanat emeği de piyasanın
denetimine giriyor. Sanatçıların bir bölümü birer girişimciye
dönüşürken, çoğunluğu gayri maddi, zihinsel emek kitlesinin içine
emiliyor. "Yaratıcı endüstriler", sanatı, gastronomiyle, eğlenceyle,
zanaatla, tasarımla, inovasyon kültürüyle, dijital endüstrilerle aynı
kefeye koyuyor. Sonunda sanat piyasasına ayak uyduramayan sanatçılar,
emek piyasasına mecbur kalıyor ve hızla güvencesizleşiyor. Skop'un
"Sanat, Emek, Prekarite" sayısı, günümüz siyaset sosyolojisinin
prekarite konusundaki geniş birikiminden yararlanarak, sanatçıların
güvencesizleşme sürecine odaklanıyor.
e-skop bülten
"Bülten"in içeriğinin bir bölümü tekrarlayan başlıklardan oluşuyor. Bunlardan ilki olan "Tezler",
sanat ortamını besleyen popüler medyaya, magazin medyasına tamamıyla
karşı kutupta olduğu için zerre kadar ilgi gösterilmeyen tez
özetlerinden oluşuyor. Bu tezler, kamusal bir saikle kaleme alınmış,
eleştirel metinler. Ama çoğunlukla YÖK ambarlarında çürümeye mahkûm
oluyorlar. Skop her hafta yenilediği özetlerle bu gizil birikimi paylaşıma açıyor.
"Bülten"de her hafta tekrar eden ikinci başlık "Artomani".
Behiç Ak'ın, neoliberal zihniyetin sanata bakışını makaraya alan harika
karikatürlerinden oluşuyor. Tekrar eden diğer başlıkları diziler
oluşturuyor. Örneğin, Dada'nın kuruluşunun yüzüncü yıldönümü olan 5
Şubat 2016'da yayınlanmaya başlayan dizi,
Dada coğrafyasındaki merkezlerde hareketin tarihini izleyerek her hafta
yeni birtakım özgün Dada metinleri yayınlıyor. Sonunda kalıplaşmış
antolojilerden farklı, onlardaki hatalardan, eksikliklerden ve
sapmalardan olabildiği kadar arınmış bir Dada tarihi sunmaya çabalıyor.
Benzer bir dizi de Sürrealist Manifesto'nun doksanıncı yıldönümünde
yayınlanmaya başlayan "Sürrealizm 1924-2014" dizisiydi. Sürrealist hareketin aktüel siyasetle olan bağını belgeleyen nadir metinleri derliyordu.
"Skop Bülten"de bugüne kadar 1500 yazı
yayınlanmış. Yukardaki tekrar eden başlıklar dışındaki yazılar gayet
geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu yelpazedeki bazı kategoriler şöyle:
* Haberler: Bienaller, müzeler, müzayede
evleri, fuarlar ve benzeri egemen sanat kurumlarından oluşan "sanat
makinesi"ne karşı tepkiler, eleştiriler, eylemler. Kentsel dönüşüm ve
rant projelerinin yarattığı toplumsal, kültürel tahribata karşı
protestolar. Bunların estetik cephesi. Ayrıca, sanata karşı sürdürülen
ve savaş alanlarından kentlerimizin sokaklarına, parklarına taşan,
fanatik, gerici, ikonoklast saldırılar ve sansür olaylarıyla ilgili
haberler.
* Pasajlar: Eleştirel teorinin klasik ve
çağdaş yazarlarından sanat/hakikat/özerklik/özgürlük üzerine pasajlar:
Benjamin, Adorno, Foucault, Deleuze, Agamben, Perniola, Ranciere,
Foster, Jeudy, Eagleton, Gielen, Sennett, Preziosi, Klein... 21. yüzyıl
sanat yazınının iki çelişik özelliği var. Bir yandan modernliğin ömrünü
doldurduğunu ifade eden, tarihin, siyasetin, hatta beşerin "sonu"na
ilişkin "post" teorilere paralel olarak, sanatın, sanat tarihinin ve
eleştirinin de sona erdiğinden bahsediliyor. Ama öte yandan, sanat
tarihi ve estetikle ilgili yazın dünyasında görülmemiş bir üretkenlik
yaşanıyor. 20. yüzyıl sanatının tarihi sanki yeniden yazılıyor, yeniden
kavramsallaştırılıyor. Ayrıca, post-kolonyalizm gibi, Avrupa-merkezci,
'totaliter' anlatıları eleştiren teoriler sayesinde, Batı ötesindeki
sanatların kendilerine özgü modernleşme tarzları keşfediliyor. Bütün bu
gelişmelerin yanı sıra, sanat, hiç olmadığı kadar felsefenin ve siyaset
teorisinin paradigmalarına nüfuz ediyor. Sanatı siyasetten yalıtan 20.
yüzyılın formalist tarihinin ve estetiğinin (Wölfflin, Riegl, Focillon
vb.) şimdi esamisi okunmuyor. Sanat tarihi, Marksizmin 1980'lerdeki
zafiyetiyle koptuğu toplumsal ve siyasal tarih bağlamında yeniden
deviniyor. İşte "Skop Bülten" tarih ve eleştiri alanındaki bu
gelişmelere bir pencere açmaya çalışıyor.
* "Skop Bülten"deki bir başka kategori,
Haacke, Motherwell, Buren, Steyerl gibi sanatçıların, çağdaş sanatın
örgütlenmesine itirazları; piyasayı reddeden karşı-sanat hareketleri.
* Skop bir yandan da, derginin eleştirel
perspektifini benimseyen her yazarın dergisi. Onun için, bir ölçüde,
yerel düşünceleri de derliyor ve teşvik ediyor. Bu kategoride özellikle,
Türkiye'de çağdaş sanatın şirketleşmesini, muhafazakârlaşmasını ve bir
iletişim teknolojisine dönüşmesini inceleyen araştırmalar büyük ilgi
topluyor.
* Son olarak değinilmesi gereken bir grup
yazı da, sanatçılarla ilgili monografiler (Beuys, De Chirico, Akyavaş,
Warhol...), sergi ve kitap değerlendirmeleri.
e-skop duyuru
Sanatla ilgili medya giderek daha da
popülerleşiyor, magazinleşiyor ve piyasaya odaklanıyor. "Skop Duyuru",
erişebildiği kadar, basmakalıp medyanın bastırdığı eleştirel arayışlara,
sergilere, toplantılara, çağrılara, yayınlara ve diğer etkinliklere yer
veriyor. Bu bölümde ayrıca uzun bir link listesi var. Bu linkler Skop'un
alanında dijital bir enternasyonal oluşturuyor. Ayrıca okurları,
kapsamları sınırsızca büyüyen –örneğin Schwitters'in yayınladığı bütün
dergileri bulabileceğiniz– dev arşivlere yönlendiriyor.
Beşinci Yıl
Gelip geçici bir macera gibi başlayan Skop'a
karşı gelişen ilgi, hâlâ sanatın hayatı dönüştürebileceğine inanan ve
bunun hakikatini arayan gayet kalabalık bir öğrenci, sanatçı ve aydın
topluluğu olduğunu gösterdi. Skop artık hem bir dergi, gazete
gibi izleniyor hem de sürekli geriye doğru okunuyor. Bir arşiv olarak,
kaynak olarak değerlendiriliyor.
Skop bir tarih ve eleştiri
platformu. Tarihin sürekli şimdiki zamana indirgenerek
"güncel"lenmesine karşı. Sanatın romantiklerle başlayan iki yüz yıllık
özerklik mücadelesinin ve bu mücadele sayesinde sanatı siyasal bir
eyleme dönüştüren avangard hareketlerin tarihten silinmesine izin
vermiyor. Sanat piyasasının örgütlendiği kurumları ve iletişim ağlarını
yöneten artokrasinin bastırdığı eleştirel teori ve eylem dünyasına
bağlanarak okurlarını dayanışmaya çağırıyor.