Yeni Medya Üzerine: Yalnızlığı Yitirmek

28/10/2020 / skopbülten / Tevfik Kanoğlu

Tevfik Kanoğlu, kolaj

 

Geçmişteki okur profilinin günümüzdekine kıyasla daha verimli okuma ve anlama becerileri olduğu kanaatini paylaşıyorum. Bu sonuca varmak için genel internet okur tipini şöyle üstünkörü kavramak yeterli. Ve internet okuyucusunun iddia edilenin aksine, çok seçici olmayan bir zevke değil; geleneksel okuma alışkanlıklarıyla yeni okuma âdetlerini kaynaştıran hibrit, yeni bir entelektüelliğe sahip olduğunu düşünüyorum. Yani gelenekselleşmiş uslamlamaların tersine; edebiyat kalıcı değerini ve fiziksel formunu yitiriyor. Dergi editör ve kurucularının beyanları, bilindik edebiyat yayıncılığının kan ağladığını doğruluyor. Kitap dediğimiz fiziksel form, bariz bir biçimde gözden düşüyor. Yazı da keza öyle. Ne olursa olsun, nitelikli yazının takdir ve talep edildiği, bunun sürekliliğinin olduğu fikrine katılmıyorum. Katılmıyorum çünkü edebiyat okuru özelinde; yazı ve kitap okuyucusunun internetin ikame ettiği sürat ve medya çılgınlığından kendini kurtaramadığını, zaman geçtikçe bu tür bir seçkinci gayreti de terk edeceğini doğrulayan davranışları olduğunu deneyimliyorum.

 

1. Mavi marokenin, inci ve sedef parçalarının kullanıldığı tezhiplerle süslenmiş; üzerinde altın bezemelerin bulunduğu oldukça lüks bir kitap. Londra menşeili, 18. yüzyılın sonlarına doğru kurulan bir firma olan Sangorski & Sutcliffe tarafından ciltlenmiş. Eser, Henry Wadsworth Longfellow’un derlenen şiirlerinden oluşuyor. Kitabın iç kapağında, solda; Amerikalı şairin bir portresi, sağda ise adının başharflerinden meydana getirilmiş bir monogramına yer verilmiş. 2. Cenin von Catlien, The apocalypse is ongoing (100x70 cm, kanvas üzerine karışık teknik, 2011), Sanrı zine: ‘Nefs/Benlik’ Aralık 2019’dan bir kesit. Sol tarafta, fiziksel kâğıt üzerine ardışık olarak gömülü QR kodlar seçiliyor, bu alımlayıcıyı düşündürüyor: Karşımızdaki konservatif mi yoksa yeni medyaya ait bir estetik biçem mi? Hayır, hiçbiri değil; baktığımız şey, hibrit bir model. Yeni dergicilikte, internete gömülü; sayısallaşmış (dijitalleşmiş) bir seyir zevkini fiziksel arayüzler üzerinden deneyimleyebiliyoruz.   

 

Kitap denen fiziksel form, üzerinde ince işçilik sergilenebilir ayrı bir zanaat alanı sayılagelmiştir aynı zamanda. Cildi, kâğıt kalitesi, tipografisiyle edebi bir kitap; bir bibliyofilin tutku nesnesidir; bir entelektüel onu eline aldığında, değme bir emeği, insan zihninin tekbenci hazları kovaladığında ne kadar derin sarhoşluklar yaşayabileceğini tanıyabilir ancak günümüz okuru, internetin varlığında sanal imzalara muhtaçlık duyan yeni medya[1] personalarını da, güncel bir biçimde yanlarında taşıdıklarından, okumak denen; başlı başına bir egzotizm içeren ve insanı uzun vadede yücelik duygusuna sürükleyebilen türden bir kültürel fenomene oldukça yabancı kaldıkları yönünde güçlü izlenimler bırakıyorlar. Kitap okumak, sanal medyaya kopya edilebilir, üzerinden sanal kamu oluşturulabilir interaktif (interactive, ing. etkileşimli, birbirini etkileyen) bir eylem artık, diyebiliriz. İllüstrasyonun, işitsel-görsel medyanın, sanki gastronomik (gastronomie, fr. yemeği iyi yeme merakı)  bir metaymış gibi kültür ürünlerinin sunum şekillerinin; onların niteliğine galip geldiği bir devri deneyimliyoruz. Geçmişte de tezhip ve minyatür vardı, edebi bir kitap yalnızca metin odaklı olmak zorunda değildi, yan örgelerle zarifleştirilebilirdi; bu türden dokunuşlar okuma zevkini güçlendirnek içindi. “Yalnız okur”un konforunu düşünen bu tavrın da butik-biçimci bir yanı var ancak bugünün okuru, şayet beğenme yönelimi romantik bir nostalji duygusundan beslenmeyecekse, bir eski zaman ciltlemesine kolaylıkla burun kıvırabilir çünkü onun güncel yaşamı ve görsel beğenisi, tezhip ve cilt sanatı gibi zor odaklanılabilir, çağdaş angst’ın[2] gündelik olana eklemlenen bir sorun olarak var olmadığı dönemlerdeki gibi uzun süreli yalnızlıklar gerektiren nadir zevkleri içselleştirebilecek şekilde evrilmemiştir; günümüz okurunun zihni, kısa süreli görsel-plastik ve geçici, içselleşmemiş bir beğenme/hayranlık yönelimi duyan, her seferinde daha çok uyarılmayı ve şaşırtılmayı talep eden bir yapı sunmakta gibidir. Bu bağlamda diyebiliriz ki, geçmişteki okurun görsel-dokusal zevki kamulaşmamış, nadir bir estetizmi içerirken, günümüz alımlayıcı veya okuyucusu, bir ekran üzerinden, fiziksel bir kopya veya dokuya erişmek kaygısı günden güne azalarak; sayısal ve yaygınlaşmış bir seyretme zevkini talep ediyor. 

Uyum ve benimsenme üzerine kuramlar, yeni kitlesel alışkanlıkların derece derece nasıl yayıldığını öngörmemize imkân tanıyan fikirler verebiliyor. İlgilenenler, bu kavramlar üzerine geliştirilmiş çeşitli bilgi teorilerine bakabilirler.[3] Demem o ki, onaylanmış yeni teknolojik âdetler, yalnızca tek bir nesilde yaygınlık göstermeyip; sosyal yapı içinde, genel bir dağılma ve özümsenme sürecinden geçiyor. Bu bilgiyi okur tiplerine uygularsak, metni, text’i, gazeteden, dergi ve kitaptan okumaya alışkın kuşaklar da artık okuma alışkanlıklarını yeni medyanın öğrenme biçimlerine göre belirliyor diyebiliriz. Sanmıyorum ki, kültürel bir form olarak kitaba geleneksel değerini atfetmeden duramayan, otantik[4] hazlara sahip bir kuşak veya kitle, okuma âdetlerini muhafaza edecek şekilde, inatla varlığını korusun. Sanal kamu içinde, bu kamuya hitaben yaygınlık gösterme kaygısı duymamak; güncel yaşama adapte olmak endişesi duymamak demektir ki, alışkanlıklarında en koyu muhafazakârlığı gösteren kişilerin bile koşullar tarafından endoktrine hale gelmekten kaçamadıkları görülebilmektedir. Büyük entelektüel bir dönüşüm değil, okuma zevk ve âdetlerinin değişimi, sırf bir başkası yapıyor diye yapmak yönündeki primitif adaptasyon endişemizin çağdaş bir dışavurumu yalnızca bu.

Şeffaf, interaktif; sizi daha görünür kılan, yayıncının eşzamanlı tepkiler alabilmesini sağlayan, yalancı estetin foyasını ortaya çıkaran yeni medya; birçok dejeneratif riskine rağmen, günümüz üretici ve alımlayıcısı için, artık alternatifi tasavvur edilemeyen bir zorunluluk halini almış durumda. Nitelikli analizlerin, makale havuzlarının, çok da dişe dokunmayan üç beş parçalık text’lerle at başı gittiğini; okurun da bu eşzamanlı kültür üretim ve sunumuna ayak uydurduğunu tecrübe ediyor; internet okuru ve geleneksel okur dikotomisini artık tüketilmiş veya tüketilmeye çok yakın bir niteleme olarak görüyorum; yani bu algıya göre, iki ayrı tipe indirgenerek sınıflandırılmış olan okuyucu davranışının artık daha tekil denebilecek bir yapının içinde eridiğini düşünüyorum.

Değişen bilişsel öğrenmelerimiz, fiziksel kopyalara olan tutku odaklı ilgilerimizin seyrekleştiği intibaını bırakıyor. Vaktimizin çoğunu, bir beş yedi sene önce olumsuzlayarak ve menfur bir huymuş, zaman kaybıymış gibi bahsettiğimiz dijital kamunun içinde geçiriyoruz. Bu yeni agorada oligarklaşmayı, kadrolaşmayı kıracak veya seyrekleştirecek yatay bir hiyerarşinin varlığını da defalardır görüyorum. Çünkü medya, eşzamanlı bir akış içerisinde; o yüzden seçkinciliğin koşum takımları epriyor, işlev kaybediyor. Daha önce de dediğim gibi, yayıncının kendi kolektif ve ayrıcalıklı kültürel hazzı da yerini daha hibrit, karnavalesk bir tekbenci hazza terk ediyor. Geleneksel yayıncılar, haklı veya haksız, bencilliğe; selfie kültürü ve odaklanma süresinin düşüklüğüne dikkat çekerek, yeni medyanın tehlikelerine vurgu yapadursun; içinde olmak; paylaşanı ve aktaranı olmaktan başka bir geleceği bulunmayan aktif kullanıcısı, bu medya türünün dejeneratif yanını kritik ededursun; internet, engellenemez bir biçimde ilerlediği kaygısı duymamıza sebep olarak, bütün tarihsel ve güncel yaşam elementlerini dijital olarak kopya ederek yeni bir davranma, zevk duyma, üretme, çalışma ve genel olarak yaşama biçiminin ikame edicisi oluyor. Yaygınlık kazandığı devreyi, bu beklenti veya öngörünün olduğu süreci de geride bıraktı.

İnternet, yazılı kültürün kitleler içindeki niteliksel değer ve yansımalarına dair dişe dokunur fikirlere ulaşmamızı da sağladı. Nadir zevkleri olan kişiler ile, genel zevk ve alışkanlıklara sahip kimseler arasındaki kültürel ve bilişsel farkları; kültür yaratıcısının tinselliğini kaybedip, seyredilebilir, takip edilebilir bir veri kümesi içinde şeffaflaşmasını; herkese bir sahne ve konuşma imkânı verildiğinde ortaya çıkan kara karnavalın ve eşzamanlı gündemlerin çarpıklığından doğan, önüne geçilemez gibi duran bilinç bulanıklığını, ve elbette yeni dekadanın hacimli varlığını görmemizi sağladı. 

Yeni medya, sanatın sonu paranoyalarını bir kaygı olmaktan çıkarıp nesnel bir gerçekliğe oturttu. Kültür nesneleri; fetişleştikleri, güçlü reaksiyonlar aldıkları, kitsch’leştikleri ölçüde nitelik kazanır oldular. Bu şimdi’ye ait bir sorun değil elbette, nitelik ile nicelik arasındaki farklardan doğan ve sanatçıda adaletsizlik hissi bırakan nevrotik duyumların bir tarihselliği olduğu kanaatindeyim.

Kitlesel kararları, hukuki reaksiyonları, politik karşı tutum veya onayları da bu yeni şehrin meydanından eşzamanlı bir biçimde veriyoruz. Bir “prezentasyona” (sunuma) indirgenen tepkinin bir gönderenden de mahrum kalacağı öngörülebilmeli oysa. Yeni medya içinde kurulan tepkisellik, parodisel, suyunun suyu bir olguyu ifade ediyor. Bu yeni yapının algoritmasını kat etmeye gücü yetecek tek şey, onu son sınırına kadar bilmek; gülünçlüğü ve engellerini itiraf etmek olmalı, ancak bu şekilde parodi ortadan kalkacaktır. İnternetteki parodi olgusunun bitimsiz olmadığını, buranın kendi içindeki izole oyununu sonsuza kadar sürdürecek bir biçeminin var olmadığını düşünenlerdenim.

Tüm bu tarif ve kritikler, yeni medyayı, güncelle eşzamanlı; görünürlük (bkz. çevrimiçi kültürü) olgusunu merkeze alan bir yaşam tarzı olarak kavramamızı önceleyebilir. Dolayısıyla, geleneksel alışkanlıkların şimdikilerle mukayesesi, bizleri sıklıkla geçmiş otantizmine sürükleyecektir ki bu da mevcut yapının istikrarlı bir örgesi. İyiden iyiye ekonomikleşen, yapılaşan doğanın; tamamen özdeksel (maddesel) görünümü nasıl ki boğuntulu kentliyi, geçmiş ve tabiat romantizmine sürüklüyor; eski medyanın daha övgüye değer olduğu yargısı da bizlerde benzer bir romantizm meydana getiriyor. Romantiklerin imgelediği şekliyle; doğanın salt güzellikten ibaret bir yer olmadığını, ussallığa karşı verilmiş zihinsel bir tepkinin ufkundan tabiatın bir soteriolojiye[5] dönüştürüldüğünü fakat bu tür bir sığınmanın imkânsız olduğunu nasıl idrak edebiliyorsak, benzer bir şeffaflığı; geçmişi romantik bir şekilde tasavvur eden otantiklere de uygulayabiliriz: Yeni medya, motivasyon süremizi kısıtlıyor olabilir, yalnızlığı ve derin düşünmeyi engelliyor; dahası geleneksel yayıncılığı riske sokuyor olabilir ama felaketi gelene veya farklı bir modeli keşfedilene kadar yeni formül şimdilik bu.

 

Metindeki görsellerin kaynakları:

1. http://paperdragonbooks.blogspot.com/2010/08/s-and-s-treaures.html

2. https://www.instagram.com/p/B78SakyglrQ/?igshid=81pka91udump

 

 



[1] Bir iletişim kuramı kavramı olarak “yeni medya” ifadesindeki ‘yeni’ sıfatı, geleneksel medya karşısında etkileşimli, çevrimiçi medya unsurlarının yerini nitelemektedir. Burada; televizyon, film, dergi gibi iletişim araçları geleneksel olanı, sayısal bilgisayar teknolojileri kullanan çevrimiçi medya aygıtları ise (bloglar, internet, web siteleri, çevrimiçi çoklu oyunculu oyunlar) yeni olanı tariflemektedir.

[2] Angst yani endişe kavramı Kierkegaard ve Heidegger tarafından ele alınmış, ontolojik bir ifadedir. Bu isimler, kabaca, kendinin farkında olan felsefi özne’nin endişe duyacağını söylerler. Güncel yaşantımızda, tek bir günün içinde, sayıca tespit edemeyeceğimiz kadar fazla uyarana maruz kalan zihnimizin bir noktada şaşırıp, kendisini stres altında hissetmesi de yine bu kavramla izah edilebilir.  

[3]  Bkz. Rogers’ın Yeniliğin Yayılması Teorisi: Yeni olarak algılanabilir fikirsel, nesnesel vb. dönüşümün toplum içindeki yayılma sürecini açıklayan bir sosyal bilim kuramı. Teori, toplumsal değişimleri bazı niteliksel sınıflandırmalar üzerinden ele alıyor, bu sınıflandırmalar şu şekilde: 1. Yenilikçiler, 2. Erken benimseyenler, 3. Erken çoğunluk, 4. Geç çoğunluk,  5. Takipçiler veya geç kalanlar 

[4]  Otantiklik Heidegger’e göre, sahici bir kendinde olma halini ifade eder. Genelleşen, kamulaşan şeyler sahiciliklerini yitirir.

[5] Yunanca soteria “kurtuluş”, Latince soter “kurtarıcı” anlamlarına gelmektedir. Soterioloji ise dinsel kurtuluş doktrinlerini inceleyen bir teoloji disiplini olarak ele alınır.

ağ toplumu